Edebistan Tüm Yazılanlar
Yağmurları bol şehir: İnce uzun yağmurlar, dik iri yağmurlar, eğri sık yağmurlar, üşüten, serinleten yağmurlar; hayatı sekteye uğratan, işi gücü umurs...
Buğday tarlaları uzanıyordu uçsuz bucaksız ovalarda… Buğdaylar, sapsarı bir altın denizi gibi gözlerinin önünde uzanıp giderken ne kadar çok bereke...
Çoğu zaman, seher vakti fırlardı, ruhların efsunlandığı küçük ölümden. Her neyse gördüğü…Kan çanağına dönmüş gözlerle, taze mezardan diriltilen ruhlar...
“Bir de bunu okuyun!” demişti Bülent Bey. İyi niyetli, babacan, İngilizce öğretmeni yönetici. Popüler bir romandı, tavsiye ettiği. Önce okuma serüven...
Yeryüzündeki bozguncularla mücadele etmeye kararlı yedi arkadaştık. Belli aralıklarla bir araya gelip bir yer sofrasının etrafında toplaşır gibi halka...
Duvara monte edilmiş üç raflı kitaplığı yerleştirdikten sonra koltuğa uzandı. Kireç beyazıyla boyanmış tavanda gezdi gözleri.Bomboş bir levhadan ib...
Yoldayım. Yolun tam ortasında. Bir esinti var çok şey fısıldayan. Bir sevgi, belki de aşk. Ayrılık da denebilir. Savrulan yapraklar, sallanan çınar...
O da eskilerdendi. O eli maharetli, başı örtülü, dili dualı, hayatı nübüvvet örnekliğini dillendiren kimselerin, hanım teyzelerin son kırıntılarındand...
Onu yıllar sonra ilk kez dün gördüm. Bellisima parfümünün kokusundan tanıdım hemen. Ayla. Ona apartmanda “5 numaradaki kadın” derlerdi. Bizim apartma...
Bir kış günü… Mezarlık… Çam ağaçlarının dallarına tünemiş birkaç tembel güvercin, meraklı bakışlarla etrafı gözetliyor. Ağaçların arasında münzevi ...
Kapıyı iki kere kilitleyip yola çıktılar. Durak yakındı, kalkmak üzere olan belediye otobüsüne bindiler. Orta kapı hizasında iki boş koltuk bulup o...
Sessizce geçip gidecektim, peşimde gölgemle: Gölge gibi, susku içinde, öylece… Hiçbir iz bırakmayacaktım; bırakmadan… Olmadı… Başım döndü; yalpa...
İstanbul'la tanışıklığımızın ilk yıllarıydı. Varını yoğunu büyük kentlere kurban vermiş, küçük, ölü bir kasabadan gelmiştim. Bu delicesine büyük şehi...
Orta yaşlarda olduğu sanılan, saçları kısmen dökülmüş, yüzünün derisi sarkık bir adam, karşısında saygıyla titrediği, bir yanlış yapmamak için eğilip ...
Arkadaşıyla şehrin kalabalık caddelerinde bir ırmak gibi akıp giden insan selinin içinde (çoklukta, yokluk ve varlığın yaşandığı bir günde) yürüyordu....
Delikanlı çıkmaz bir sokağa girmişti. Köhne, döküntü, tek katlı, çoğunluk kireçle badalanmış evlerin olduğu Karanfil Sokağın başında oturuyordu sevdiğ...
-ahmet kekeç'e- aynalı diyorlar bana. eh, öyleyse, partal üstbaşıma iliştirdiğim renkli kâğıt parçalarından sonra, boynuma aynamı asmalıyım. tamam,...
Şimdi bir salon tasvir etmeli. Bu, genişçe ama içindekini sıkan, ruha dar gelen; aydınlık ama tekinsiz insan çehresi gibi üzgü verici; sevimli ama yak...
Kış günlerinde üç beş kişilik guruplar toplanır kendi aralarında eğlenir, konuşur, vakit geçirirdi. Bu guruplara “barana” denirdi. Bunların birinde ke...
Vaktiyle Manisa’nın bir köyünde, ailesinin nafakasını kazanabilmek için, canını dişine takarak çalışan güzel huylu, mert bir çiftçi yaşardı. Daha saba...