Menu
BORGES VE BEN
Öykü • BORGES VE BEN

BORGES VE BEN

Jorge Amado Luis Borges, geçen hafta bu saatlerde, harflerin kağıt üzerindeki mucizevi dizilişini son kez seyredip gördüklerinin zihnine kazındığına tamamen emin olduktan sonra gürültü etmeden yatağına uzandı.

Uyandığında mutlak körlükle birlikte gelen mütevazi duyuş gücünü memnuniyetle karşılasa da, yıllardır başucundan hiç ayırmadığı İlahi Komedya’nın İtalyanca baskısında gözlerini sınamayı da ihmal etmedi. “Sonunda” dedi yatağından doğrulurken “sonunda akşam çöktü”

El yordamıyla çalışma masasına yürüdü. Annesinin eteğinin huzur veren hışırtısı, ışıksız odanın içini doldurana kadar kılını kıpırdatmadan oturdu; hışırtı, bir soruya dönüşecek mi diye merakla bekledi.

Tek bir kelimeye bile gerek duymadan durumu kavrayan anne, sanki günlerdir bu an için hazırlanıyormuş gibi kesin, telaşsız hareketlerle Guarani dilinde neşeli bir şarkı mırıldanarak oğlunun kahvaltısını önüne koydu; karnını doyurdu; koynunda sakladığı beyaz mendille dudaklarını sildi; kıyafetlerini giymesine yardımcı oldu ve ardında eteğinin güven veren hışırtısını bırakarak dışarı çıktı.

Borges, uzun, kemikli parmaklarının heyecanla titremesine anlam veremeyerek masadaki aynaya uzandı. Üzerindeki örtüyü çekip beklemeye koyuldu. Çok geçmeden; göğüslerini kabartıp yengeç adımlarıyla Buenos Aires taşrasında birbirine meydan okuyan gauchoların azametli görüntüleri  aynayı kaplayıvermişti. Hikayelerini dinleyerek büyüdüğü bu bıçkın adamları görür görmez kanı tutuşan Borges,  sıkı bir bıçak düellosunun arefesindeymiş gibi elini hızla koynuna soktu. O anda eli, kör bir ihtiyarın ağır aksak atan yüreğine değil de keskin bir bıçağa dokunsaydı; kim bilir, gözlerine inen karanlığın perdelerini tek hamlede yırtabilirdi.

Yaşadığı hayal kırıklığı, aynadaki görüntülerin değişmesine sebep olmuştu…

Ayna, adeta kainat bir anda içine tepilmiş gibi; yüce doruklar, dipsiz çukurlar, gökdelenler, yıldızlar, harfler, imgeler ve hayallerle dolmaya başladı. Kum kitabının küflü sayfalarının, ardında ekşimtrak bir koku bırakarak birer birer açıldığını sezen Borges, kitabın bir hortuma dönüşüp kendisini de içine çekeceği korkusuyla olduğu yerde büzüştü. O sabah, annesinin bir hışırtı suretine bürünmüş bedeni, tüm gerçekliğiyle zihnini kuşatmasaydı, onu, kendi kurduğu labirentlerinden birine sürükleyecek paniğe teslim olması işten bile değildi.



Bugün, yani Latin Amerika’nın kör ustası Jorge Amado Luis Borges’in, İlahi Komedya’nın satırlarını göremeyişinin üzerinden tamı tamına bir hafta geçmişken; O, hala aynı sandalyeye kurulmuş, zirvesi karlı iki dağa benzeyen göz çukurlarını aynaya dikmiş, odasını kuşatan sonsuz hışırtıya kulak kabartıyor; dudaklarında gittikçe büyüyen muzip bir tebessümle ölümünden 24 yıl 11 ay 17 gün sonra bu ânın hikayesini yazacak işgüzar yazara hazırlayacağı çıkışsız labirentin planlarını yapıyordu.

Diğer Yazıları