İlk hikâye kitabınız “Derin Siyah” yayınlanalı 18 yıl oldu. Elbette öncesi de var. Başka türlerde de kalem mesainiz var. Ancak ben hikâye özelinde sormak isterim. Bu 18 yıl nasıl geçti?
Öncesi var evet. Rüzgârlı Ankara gecelerinde İki oda bakla sofa evlerimizde toplanıp sadece birbirimize okumak için yazdığımız, yayınlamayı gaye edinmediğimiz nice hikâyeler var. Toplumsal manada bir kadının edebi metinler yazmasının pek de hoş görülmediği zamanları da idrak ettim kendi adıma ve şimdi daha muteber olduğu zamanların keyfini de sürüyorum. Hikâyeci olarak yolculuğumda ise hayırlı bir iş olarak “yazmaya” daha çok ikna oldum. Kültürümüzde hayır hasenat denilince yardımın nesnel olarak yapıldığı hayır işleri akla gelir, toplumu duraklatıp yaşadıklarına bakmasını sağlayan, ona hikâyesini veren emeğin de hayırlı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim artık. İlk başlarda yazarken olayların akışından çok izleriyle ilgiliydim, hala da öyleyim bu değişmedi. Fakat biçim olarak büyük hareketler bana göre değilse de her kitapta kendime göre arayışlarım vardır.
Kitapta “Cam Kenarı” isminde bir hikâye yok. İsminin bir hikâyesi var mı?
Kitabın adı bir hikâyeden geliyordu, son ana kadar da Dünya Beyaz Bir Cüce idi. Son anda editörümü arayıp değiştirdim. Yeni çağ “kayıp insan”ı iyice belirginleştirdi. Değerler çözüldü ve yeni değerlerin oluşacağı bir şafakta gibiyiz. Anlam arayışı ve huzursuzluk herkesi mülteci yapıyor. Cam, kenar, seyir, iç, dış ve yeterince özne olamamaya dair imgeleri çağrıştıran bu ad geldi birden zihnime. Çok katmanlı çağrışımıyla kitaptaki hissiyatıma daha çok uydu sanki.
“Cam Kenarı” iki bölümden oluşuyor. “Mülteciler” ve “Mülteci Olmayanlar” bu bölümlenme nasıl oluştu?
Alejandro Gonzales Inarritu’nun Biutiful filmi ilham verdi. Rahmetli kardeşimiz Akif Emre ile birlikte izlemiştik küçük bir toplulukla. Mültecilere yardım etmeye çalışan bir adamın özel hayatındaki acılarını çıkmazlarını dile getiriyor. Hayatta tanımlanmış acılarla birlikte bir de görülmeyen gündelik acılar ve bu ince ihlallerle sessizce ölenler var. Aradaki sınırların kalkışına, büyük bir varoluş acısından koparıp yaşadığımız hayatlara dikkat çekmek istedim. Tanımların, sınırların ortadan kalktığı, ne yaşadığını insanın ancak kendisinin bildiği alana.
“Pinokyo’dan Haber Var”da yazmanın aczinden bir bahis var. Bu acze rağmen yazmaya devam ettiren nedir sizi?
Hikâyedeki gibi belki, bilinen dünyada daraldığım bilinmeyen dünyalara inandığım için. Yazmayı seçtiğimi değil yazmanın bir kader olarak bana yazıldığını artık idrak ettiğim için. Hayallerin gerçek, gerçeklerin akıl dışı olduğunu başka türlü anlayıp anlatamayacağım için. Nereden geldiği belli olmayan, bir an terk etmeyen sızı, sadece yazarken biraz diner gibi olduğu için.
Hikâyelerinizde “makro” anlatıların dışında kalan bireylerin önemli bir yeri var. İletişim araçlarının bunca güçlendiği, pek çok faciaya anlık olarak şahitlik yaptığımız bu zamanda hikâyeyi nasıl konumlandırıyorsunuz?
İletişim araçları çok güçlü ama işler daha da sarpa sardı, her şey muğlak ve berraklıktan uzak. Bilginin toplanması döneminden geçtik, ayıklanmasının atılmasının zaruri olduğu zamanlara geldik. Özgürleşirken bir yandan da ele geçirildik. Hikâye suçun masumiyetle, ışığın karanlıkla, göz önünde sanılanın görünmezlikle karıştığı yerde çıkıyor ortaya, bulanık alanlardan besleniyor oralara ışık düşürüyor. Birörnek seslerin arzuların hedeflerin bastırdığı kastettiği iniltilere, fısıltılara kulak kabartan bir tür. Hiçbir somut hedefi olmadan, başöğretmenlik yapmadan sezdiren yanıyla, hâlâ küçük aydınlanmaların kalp ve düşünce mekânı. Üstelik hikaye henüz imkanlarını tüketmiş değil.
Kitap henüz yeni. Yine de sormak isterim bugünlerde neler yazıyorsunuz?
Bir Afrika anlatısı yazıyorum, hangi türe evrilecek bilemiyorum.
1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.