Menu
BİR ŞİİR OLARAK “HIZLA AKAN MIZRAK”
Deneme/İnceleme/Eleştiri • BİR ŞİİR OLARAK “HIZLA AKAN MIZRAK”

BİR ŞİİR OLARAK “HIZLA AKAN MIZRAK”

“Sabahtır” mısrasıyla başlar Cahit Zarifoğlu’nun şiiri. Bir zaman, bir milat, bir başlangıç bildirir bu mısra. Aynı zamanda da bir bitiş. Hemen sonraki mısradan anlarız bu tamamlanmışlığı ve devam edişi. “Alkışlar gecenin/Sıcak damları sükûn yapılarıyla”. Alkış hem dua demektir (Kargışın zıt anlamlısıdır alkış.) hem de günümüzde kullanıldığı anlamıyla bir gösterinin/temsilin bitişini imler. Gece dualarla bitmiş; bir temsil yerini başka bir temsile, sahne yerini başka bir sahneye terk etmiştir. Devam ediş ve bitiş iç içedir. Ev bir hayat sahnesidir. Alkış sesleri sükûnun hem altını çizip barizleştirir hem de nihayete erdirir. Sükûn bitmek zorundadır zaten. Çünkü “Sabahtır”. Yeni bir gün başlamıştır. 

Aydınlık aniden gelmemiştir. “Aydınlatır bir ucundan”. Devamı da gelecektir elbette. Gün ışıktan sonra bir öğün ile başlar. “Kahvaltı sofrasında çay tasını.” Her ne kadar “nesne” üzerinden yazsa da insan ürünü bir tas ve demli çaydan oluşan öğünden bahsediyorsak ana karakter o nesneler değil insandır. Doğrudan doğruya insandan bahseden mısralar ise bir sonraki kıtadır. Bir de gecenin ev, dam gibi dışa ait genel bir yapıdan başlayan şiirin giderek içe ve özneye yöneldiği söylenebilir. 

İnsanı anlatmaya bir detaydan başlar Zarifoğlu. “Düzgün, uysal/Işıklı bir de ağız” Yeni günün tazeliğini, temizliğini, saflığını temsil eden olumlu kelimeler “ağız” için sıfat olarak kullanılır. Düzgündür, uysaldır ve ışıklıdır. İnsan bir “ağız” olarak gündemimize girer. Henüz “kahvaltı sofrasında” olduğumuza göre sadece kendini ifade etmekle, konuşmakla ilgili değildir insanın “ağız” olarak nitelendirilmesi. Bu sebeple insanı “konuşan hayvan” olarak nitelendiren bakışa indirgenemez “Hızla Akan Mızrak”ta anlatılan “beşer”. Ağız, elbette konuşmaya dair bir yönü taşısa da “beslenmeyle”, “var olmayla” ilgili daha temelli, daha köklü bir ifadelendirmedir “ağız”. Şiir bu detayda kalmaz ve şair tekrar bütüne yönelir. Ancak dönülen bütün ilk kıtadaki bütünden farklıdır. Bina değil, insandır yeni bütün. “Gizlice götürür hücreyi bütüne”. Hücre bütünün habercisidir ve aynı zamanda orada kalınmaması gereken bir yapıdır. Bu noktada akıl devreye girer. “Ve akla her gelen telgraf telinde,” sinir ağı gibi bir ağdan bahseder adeta şair. Ancak “akıl” da bir yere kadardır. Tek insanın bütünlüğüne ulaşan şair burada daha da büyük bir bütünden söz açar. İnsan teki yerini “iki kişiye” bıraktığı anda söz toplumsal olana evrilmeye başlar. Bir aşk hikâyesi ile başlar bir kişiye bir kişi daha eklemenin ilk neticesi. İki kişi olmak aynı zamanda da iletişimin, iletişimsizliğin başlangıcıdır aynı zamanda da. Bu yüzden tek kişinin “ağız” üzerinden dıştan içe “beslenme” için tek yönlü olan iletileri başka bir boyuta taşınmak zorundadır: “Öpüşür iki güvercin,/İncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla.”  

Bu noktada Zarifoğlu, insandan nesneye, başka bir nesneye geçiş yapıyor. Şiir bir başka aşamaya ulaşıyor. Şimdiki nesnemiz mızrak. Nesneden insana, dıştan içe yönelen şiir böylece içten dışa ve insandan tekrar nesneye yöneliyor. Nesneden insana bir tez-antitez süreci işlerken bu nesne ile önceki tez-antitez ile oluşan sentezi bir tez olarak kabul edip yeni bir antitez geliştiriyor “mızrak” ile. Diyalektik bir dönüşümün şiiri mısra mısra ilerlemiş oluyor böylece. Mızrak sadece dışa dönük değil aksiyoner de aynı zamanda. Gecenin bitişi ile geride bırakılan ev ise bir kale gibi savunmayı amaçlıyordu. Gecenin şerrinden uzak tutan damlar, mızrak metaforuyla aksiyon inisiyatifini ele geçiriyor. “Bu geçen mızrak/Kalın kararlı/Atanın değer biçilmez atıyla/Kuşkusuz yolunda gerek.” Gücü bünyesinde toplayan mızrak sabit ve atıl değildir. Geçer ve gider. Kalın ve kararlıdır. Sonra insan yeniden devreye girer şiirde. Mızrağa bu hareketi veren “insan” bu sefer “değer biçilmez” bir ata biner ve o da mukim değil “yolunda gerek”tir. Böylece bir senteze daha ulaşılmış olur. Biten gecenin ardından kahvaltısını eden “insan” atıyla seferdedir artık. Seferde olmak hayatta olmak, aksiyonda olmaktır.  Sentez bu aşamaya ulaştıktan sonra gece de gündüz de hükümferma olmaktan çıkmıştır. Çünkü insanın üretip attığı mızrak hepsini geride bırakmıştır. Cahit Zarifoğlu, “Hızla Akan Mızrak” hayatın döngüsel diyalektiğini aşan yaşam cehdini şiirleştirir. “Mızrak geçer ışığı/Geçer geceyi dolduran karanlığı da.”

SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle