Cumhuriyetin yüzüncü yılında bir yüz yıl romanına imza attın. Sana “Kimse Kalmadığında Bunu Hatırla”yı yazdıran ne idi?
Birkaç yıl öncesinde böyle bir niyet oluşmuştu. Bu tür özel zamanlar, yüzüncü yıllar; bir yanıyla özel eserler verme, düşünce ve çalışmalar üretme zamanıdır malumunuz. Bu yüzden millî mücadele günlerinden bugüne uzanan bir kitap olsun istedim. Bir kişi ve bir şehir üzerinden bu yüz yıla bakmak değerli geldi. Bir varlık yokluk savaşından sonra neler oldu, nerden geldim nereye gidiyorum gibi temel sorular… İlki buydu.
İkinci olarak kendi kültürümüzün kurucu metinlerine, kök metinlerine yaslanan bir şey yapmak istiyordum. Uzun zamandır bizim kendi klasik, kurucu eserlerimizle gerektiği gibi bir ilişki içinde olmadığımızı, bunun da bizi hem düşünce hem de sanat olarak köksüz bir yere getirdiğini, aslında hem akademik hem de edebiyat bakımından bir tür tercüme ve taklit limanına esir ettiğini, bunun güvenli bir liman olmadığını söylüyordum. Batı dünyasına baktığınızda hangi akademik disipline ya da sanat dalına bakarsanız bakın Antik Yunan ve Roma’ya uzanan bir zinciri kolaylıkla görebilirsiniz. Bu devamlılığın bizde olmaması kendi düşüncemizi, kendi sanatımızı da ortaya koyamamamız anlamına geliyor. Bu benim açımdan ciddi bir sorun. Ama bunu tespit etmek ve anlatmak tek başına yetmiyor. Bahsettiğin yeniden yazıma, yeniden yoruma örnek vermen gerekiyor. Bu da eser vererek oluyor ancak. Bu kitap için ikinci motivasyonum da bu oldu. Kendi kültürümüzün kurucu bir metniyle ilişki içinde olan, hem tema hem de diğer dinamikleriyle kaynağını daha buradan alan bir kitap olması için çalıştım.
İlk romanın otobiyografik olmasa bile okura “otobiyografik” dedirtecek unsurlara sahipti. İkinci romanında bambaşka bir hikâye geldi karşımıza. Bunda da insana dedesini mi yazdı dedirten bir yön var. Yine yanılıyor muyuz?
Tam olarak yanılmıyorsunuz. Kitaptaki Hakkı, yaşadığı olaylar açısından değil ama karakter bakımından benim dedeme benziyor. Hatta rol model o. Fakat bu otobiyografiktir denecek türden bir olay akışı yok.
Farklı zaman dilimleri romanına farklı katmanlar katıyor. Bu katmanları nasıl seçtin?
Kitabın merkezinde hem kişisel hem de toplumsal hafıza var. Mesela tüm hikâye aslında, öksüz kalan çocukların bozkır tarafından çağrıldığı arkaik bir anlatıya dayanıyor denebilir. O anlatıda hem kahramanın hafızasını –çünkü sürekli o anlatıyı hatırlamaya çalışıyor- hem de kitabın konusunu, çatısını kuran bir yan var. Neredeyse bir “arkhe” ye, yani başlangıç denebilecek bir zamana tekabül ediyor bu anlatı. Sonraki katmanlar bu açıdan hem toplumu hem de kahramanı kuran en önemli tarihsel dönemlerden ve kırılma noktalarından oluşuyor.
Bir söyleşide “Bu ülkenin hamuru, mayası Garipnâme’yle karılmıştır, bana göre o denli önemli bir kitap.” diyorsun. “Kimse Kalmadığında Bunu Hatırla”da da Garipname’yi hatırlatan bir yön var sanki. Ne dersin?
Yani, ben Kırşehirliyim. Âşık Paşa’nın topraklarında büyüdüm. Kitap da o bölgede geçiyor. Dolayısıyla hatırlatan yönler varsa bu hem doğal hem de benim açımdan sevindirici olur.
“Dünyayı Başlarına Yıkacağız”, “Kimse Kalmadığında Bunu Hatırla”… Kitap isimlerinde bir iddia yüksek sesle dile getiriliyor. Nasıl seçiyorsun bu isimleri, hangi kaygılarla?
Aslında bu kitabın ismi ilk etapta farklıydı. O isme bazı eleştiriler oldu. Düşünüp hak verdim. Kitapta hatırlamak ve yalnızlaşmak ön planda olduğu için böyle bir isim çıktı. Açıkçası pek düşünmedim neden böyle isimler seçtiğimi. İsim iyi mi, çalışıyor mu bana bunu söyleyin ☺
Roman henüz yeni. Yine de soralım. Gündeminde neler var?
Devam eden bir tez sürecim ve yürüttüğüm bir proje var. Ama yeni bir kitaba başlamak için de en verimli zaman hemen peşine gelen zamandır. Bu da ayrı bir konu.
1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.