Menu
KEMAL S. SAYAR İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • KEMAL S. SAYAR İLE SÖYLEŞİ

KEMAL S. SAYAR İLE SÖYLEŞİ


Yazdığın ilk şiir, yayınladığın ilk şiir ve ilk kitabın “Gelin Cadı Yakalım”. Bu süreç nasıl geçti? Biraz özetler misin?


Ben de yazmaya birçok kişi gibi taklit ederek başladım. Yazdığım ilk şiir ise bariz bir Necip Fazıl imitasyonuydu. Hece şiirindeki o ahenk ve sarih mana beni pençesine alıvermişti. Bundandır o dönemde “Çile” benim yastık altı kitabımdı desem abartmış olmam herhalde. Boyuna şiirler ezberlediğimi hatırlıyorum bu kitaptan. Tabi bu hadise ortaokul yıllarında gerçekleşiyor. Şiire dair istencimin ve kabiliyetlerimin ters orantılı olduğu yıllarda. 

İlk şiirim ise 2019 yılında Mahalle Mektebi dergisinde göründü. O ilk şiirden sonra, bir dosya hazırlama fikri zihnimi meşgul etmeye başlamıştı bile. Bu yüzden şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ilk şiirden ilk kitaba doğru evrilen sürecin neredeyse tamamı kontrolümün altındaydı. Kitabın kaç bölümden oluşacağını, kitaptaki şiir sayısını, şiirlerin temalarını ve saire belirlemiştim kolaylıkla. Akabinde benim yapmam gereken bu minvalde şiirler yazmaktı. Bu noktada sürecin dinamosu olan zaman mefhumu ile iyi geçindiğimi söylemem biraz güç çünkü hangi şiire ne kadar mesai harcayacağımı kestirmek kadar meşakkatli bir iş var mı, bilmiyorum. Ama çok şükür en yıpratıcı anlarda dahi ne ben mesuliyetlerime yüz çevirdim ne şiir beni yarı yolda bıraktı.

Bence, “Gelin Cadı Yakalım” geçici parıltılardan ve genelgeçer söylemlerden sıyrılmış, pörsümüş geçişlerden uzak, sürecin yoğurduğu, sürecin pekiştirdiği bir eser. Dolasıyla inanıyorum ki ortaya koyduğu iddia var oldukça, içerisindeki şiirler de zinde kalmaya devam edeceklerdir.  


Şiirlerinde yer alan “şiddet”, “ölüm”, “suç” gibi temalar senin için neler ifade ediyor? Şiirlerin için nasıl bir alan açıyor?  


Ben kavram haritası çıkarmaktan, kavramları irdelemekten inanılmaz keyif alan birisiyim. Şiirde muhtelif ufuklar aradığımda yahut bulunduğum nahiyeyi aşmam gerektiğinde bu kavramlardan yeni imgeler hatta yeri geldiğinde şayet güç yetirebiliyorsam yeni kelimeler üretme gayreti içerisinde oluyorum. Bu şekilde şiirin arklarında seyredebiliyor, şiirimi tabii yollarla besleyebiliyorum. 

Şiddet, ölüm, suç gibi kavramlar da tam bu bahsettiğim, kurcalamayı sevdiğim türden kavramlar. İlk bakışta fark ettiğimiz anlamlarının etrafından dolanarak diğer anlamlarına doğru bir rota çiziyorum genelde. Mesela mevzu şiddet ise kelimenin etimolojisine göz atarak başlıyorum çalışmaya. Sonra Baudrillard’a, Žižek’e uğruyor, onlardan dersler alıyorum.  Ardından şiddet kültürüne bakıp yapısal şiddet, viral şiddet, simgesel şiddet gibi alt kavramlara yoğunlaşıyorum. Böylece küçük çaplı bir haritalama işlemini tamamlanmış oluyorum. Bu çalışmanın bana sağladığı konfor ve bana açtığı alan sayesinde şiirde bir gerilim hattı tesis edebiliyorum. Böyle kavramlar kullanarak bir şiir kuruluyor ise yüksek gerilim şart. Bence o şiirin boğazı düğümlemesi gerekiyor. 

Tüm bunların yanında bu kavramların her birinin hakikatin birer cüzü olduğunu es geçmememiz lazım. Bunlar öyle modern ve öyle kadim kavramlar ki temsil edilmedikleri tek bir dönem yoktur ve bilafasıla da temsil edilmeye devam edilecekledir. Şiir de bu kavramları temsil etmeye fazlasıyla müsait, kapsamı alanı itibari ile emsalsiz bir platformdur. 



Kitabın adı niçin “Gelin Cadı Yakalım”?


“Gelin Cadı Yakalım” çağrışımları itibariyle, şiirini yazdığım ilk andan beri kitabın adı olması hususunda kesin gözüyle baktığım bir isimdi. “Gelin” kelimesinin davete meylettiren ama bir o kadar da cüretkarlık isteyen tarafını, “Cadı” kelimesinin tarihi arka planını ve esrarlı boyutunu ve “Yakalım” kelimesinin o dehşetengiz gerçekliğini topladığımızda ortaya çıkan sonuç beni fazlasıyla tatmin etmişti. “Gelin Cadı Yakalım” adı ayrıca başlı başına bir geçmişi ve bugünü olan ve bu niteliği ile kitabın içerisindeki şiirlerle eşleşen bir ad. Kitapta birçok sisteme, mite ve işleyişe değinmeye çalıştım. “Gelin Cadı Yakalım” adı bu açıdan müthiş derecede kapsayıcı bir kozdu benim için.


Şiirlerinde farklı bir atmosfer, kelime dağarcığı ve ironi var. Bu farklılıkları nasıl yakaladın/inşa ettin?


Benim yine ilk şiirden itibaren üzerinde itinayla durduğum bir husus var: Şiirde kendi sesimi bulmak. Öyle ki bunu bir takıntı haline getirmiştim başta.  Bazı kelimeleri şiirlerde kullanmak istediğim zaman onların sahipleri olduğunu hatırlıyor, bazen koca bir benti tek celsede imha ediyordum. Ha yine bu huyumdan vazgeçmiş değilim sadece bu sefer, eğer o kelimeyi kullanacak isem kelimenin sahibi olan şairden daha iyi veya daha ilginç dizeler yazmayı kendime şart koşuyorum. Ancak bu şekilde kendi sesimi bulduğumu hissediyor, havaya girebileceğim bir zemin oluşuyor.

Şiirlerimde farklı bir atmosferin bulunması da yine havaya girmem ile ilgili. Ben şiir yazarken kendi hafızamla sınırlı kalmamaya dikkat ediyorum, sürekli farklı hafızlarda geziniyorum. Bundan ötürü farklı temalara oldukça açığım. Mesela kitapta restoran konseptiyle yazdığım yoğun bir sistem eleştirişi var. Bunun yanında neoepik dediğimiz türden bir metin mevcut. Kitabı son şiiri ise düz yazı formunda. Bu şiirlerin hepsi de benim “öz” olarak kullandığım malzeme ile ilintili. Özü tespit ettiğimde havaya girebiliyorum ve biçimi, sesi tabi mukabilinde atmosferi kuruyorum. Galiba metinlerimdeki farklılığın temel sebebi bu.

Söz konusu “öz” olduğunda ise genelde hayatın kendisine ve kitaplara başvuruyorum. Özellikle kurgu ve kurgu olmayan metinlerden çok fazla besleniyorum. Örneğin bir şiir üzerinde çalışırken aynı periyotta bir de roman okuyorsam işler benim için daha rahat ilerliyor. Bunu kurgu dışı bir metin için de söyleyebilirim. Kelime dağarcığının da kaynağı burası. Tabiri caizse çalışıyorum, çalışıyorum ve çalışıyorum. Evet, ilk dize Allah’tan ancak ben uzun şiirler yazıyorum.


“Uç Küçük Facia Uç”, “Hava Parası Değil Yılgın Bir Adamın Son Günü”, “Tabutlara Yakıt İkmali”… Şiir isimlerini nasıl seçiyorsun?

Ben yazmaya şiirlerinin isimlerini seçerek başlıyorum. Şiirlerinin ismini belirliyorum ki kendimi sınırlayabileyim, hatları belirgin hale getirebileyim. Çünkü bazen nerede duraklayacağımı kestiremiyorum. Zihnimde coşkuyla akan bir ırmak var ve bazen akışa teslim oluyorum. Bu akış beni sürüklediği zaman ise istediğim metinleri üretemiyorum. Başlıklar bu noktada benim barajlarım, kafamın içindeki setler. Onlar sayesinde belirli bir suyu yine belirli bir havzada topluyorum ve onu en verimli şekilde kullanıyorum. İsimlerin referansları ise özün kendisi. Ben isimleri bir filtreden, bir süzgeçten geçirerek seçiyorum. İnsanı bir şekilde yakalayan, merak uyandırıcı ve tabi ki özü tam manasıyla yansıtan isimler seçmeye özen gösteriyorum. Ben özen gösterdikçe bence okur da bunun farkına varıyor ve şiire yaklaşımını değiştiriyor. Bundan ötürü şiire harcadığım mesai kadar isme de mesai harcıyorum.   

“İkinci kitap ilk kitaptan zor” derler. İlk kitapta çıtayı getirdiğin nokta şimdi seni tedirgin ediyor mu?


Evet, hem de nasıl. İkinci kitabın daha çetin olacağı fikri bir tümör gibi beynimin bir ucunda usul usul büyüyor. Ne zaman güçlü bir isim bulsam kafamın içerisinde yük azalıyor, hafifliyorum. Ama o ismin altını doldurmadığım müddetçe tümör büyümeye devam ediyor. Kitap çıktığından beri sadece bir şiir yazabildim. Ama pes etmeye hiç niyetim yok. Şiir yazmadığım, yazamadığım anlamına gelmiyor. Bir şeyler var. Belki bir gazel gelir. Belki onları modern işler izler, bilmiyorum. Ama okuyanlara şu konuda teminat verebilirim, ikinci kitap ilkinden kesinlikle daha iyi olacak. Olmak zorunda. Benim güvenli bir patikada seyretmek gibi bir niyetim yok. Bu yüzden yokuş sarp mı değil mi fark etmeksizin inciye ve mercana ve altından nehirler akan bahçelere ulaşana kadar elimden geleni ardıma koymayacağım.  


SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları