Menu
OSMAN ÖZBAHÇE İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • OSMAN ÖZBAHÇE İLE SÖYLEŞİ

OSMAN ÖZBAHÇE İLE SÖYLEŞİ


Emek mahsulü iki kitabın eşzamanlı olarak yayınlandı. “Zarifoğlu Efsane ve Şiir” ve “Zarifoğlu İns’teki Yabancı”. Öncelikle en temel sorudan başlamak isterim. Niçin Cahit Zarifoğlu?


Türk şiiri büyük bir şiir. Zarifoğlu da büyük bir şair. Böyle bir şair için herhangi bir nedene ihtiyaç yok. Fakat bu kitaplar benim Zarifoğlu şiiriyle ilgili bir kitap yazma düşüncemden doğdu. Zarifoğlu literatürü yedi güzel adam söylemiyle tıka basa dolu. Önce bu konuyu bir kenara ayırmak istedim. Fakat bu doğrultuda düzenli bir okuma yaptıkça konu gelişti. Bir dönem araştırmasına dönüştü. Hatta yer yer bir Zarifoğlu kitabı olmaktan çıktı bir Karakoç kitabına dönüştü. Çünkü yedi güzel adam kurgusunun kökeninde Karakoç var. 60’lı yıllarda yaşanan ayrışmanın temellendirilmesi çabası var. Diriliş’le edebiyat ortamına giren Mavera ekibinin Pakdil’le birlikte Diriliş’ten koparak Edebiyat dergisini çıkarması var. Bu nedenle Diriliş, Edebiyat ve Mavera süreçlerini işledim. Bu süreçlerin yalan yanlış bilgilerle üzerinin kapatıldığını gördüm ve Zarifoğlu Efsane ve Şiir’i yazmaya karar verdim. Konu kitap doğrultusu kazanınca birçok yazarın Zarifoğlu’nun hikâyelerini, İns’i değerlendirme biçimleri karşısında çok şaşırdım. Bu kadarını beklemiyordum. Türk hikâyesinin önemli kitaplarından biri biçiminde değerlendirilmesi gereken bir kitap ya görmezden geliniyor ya da hakkında alaya varan yazılarla değersizleştirilmeye çalışılıyor. Efsane ve Şiir’i çalışırken de İns’teki Yabancı’yı yazmaya karar verdim ve biri bitince diğeri başladı. Düşünebiliyor musunuz, Mavera dergisi hikâye özel sayısı yapıyor ve Zarifoğlu’na yer vermiyor. İlk kitabını çıkaran genç hikâyeciler arasında tek cümlede adı geçiyor. Zarifoğlu ölmüş, edebiyata malolmuş, hakkında özel sayılar hazırlanıyor, bütün işlerine, kitaplarına yer verdiğiniz hâlde İns’i atlıyorsunuz. Böyle olmaz. Zarifoğlu çok yönlü bir sanatçı. On parmağında on marifet. Şiiri, hikâyesi, romanı, çocuk edebiyatı, dergiciliği, tam bir edebiyat adamı. Edebiyat dünyamızda okuyucularla başlığıyla kurduğu okulun bir benzeri yok. Neye el atsanız çok düzgün bir işle karşılaşıyorsunuz. Romanı hikâyesinden daha başarılı. Savaş Ritimleri mükemmel bir roman. Bülbülü Öldürmek tarzında bir çocuğun gözünden bütün ülke anlatılıyor. Kurgusu, örgüsü çok sağlam. İş, sanatçının başarısını görmeye gelince herkes cimri, ama bülbülü öldürmeye sıra gelince herkes palasını çekip saldırmaya hazır.


Kökeninde Karakoç var dediniz. Orayı biraz açsanız.


Diriliş ikinci çıkışında maddi nedenlerle yayınına bir süre ara veriyor. Diriliş’in tekrar çıkacağını herkes biliyor. Karakoç ikinci dönemde kendisinden kopup Edebiyat’ı çıkaran kadroyla yayın yapıyor. Ama dergi yayınına arar verir vermez bu kadro onun karşısına Edebiyat dergisiyle çıkıyor. Edebiyat okuyucu nezdinde itibar kazanmak için yedi güzel adam kurgusu yapmak, böyle bir slogan patlatmak istiyor. Zarifoğlu’nun Diriliş’te yayınlanmaya başlayan “Yedi Güzel Adam” başlıklı şiirinin bir bölümünü Edebiyat “Yedi Güzel Adama” biçiminde başlığı değiştirerek yayınlıyor. Yedi güzel adama demek, Mavera dergisiyle özdeşleştirilen, Zarifoğlu’nun ölümünün ardından yeniden ısıtılan kurgunun başlangıç noktası demek. Bu nedenle Pakdil, “Ben yedi güzel adamın abisiyim” diyor. Yani Pakdil merkezinde bir reklam kampanyası düzenlenmek isteniyor. Ama Zarifoğlu izin vermiyor. Nitekim bir sonraki sayıda şiir yine “Yedi Güzel Adam” başlığıyla yayınlanıyor. Diriliş’te de, Edebiyat’ta da bu başlıkla yayına devam ediyor. Aradaki o çıkış Zarifoğlu’na rağmen çıkıştır. Ekip Diriliş’ten kopup Edebiyat’ı çıkarmaya başladıktan sonra Diriliş’te yazmaya devam eden tek yazar Zarifoğlu’dur. Zarifoğlu’nun Karakoç bağı hiçbir zaman kopmamıştır. Nitekim Edebiyat’la aynı yıl üçüncü dönemine başlayan yeni Diriliş’in ilk sayısında Zarifoğlu da vardır. Zarifoğlu, Mavera çıkıncaya kadar Diriliş’te yazmaya devam etmiştir.


“Zarifoğlu Efsane ve Şiir”de merkezde Zarifoğlu yer alsa da bir dönemin, bir kuşağın hikâyesi üzerinden bir imgenin hangi dönüşümlerden nasıl geçtiğini, bir şiir kitabının kültür endüstrisinin bir nesnesine dönüştürülmesinin hikâyesini özetliyorsun. Öncelikle bu kitap nasıl doğdu?


Sorunuz, kitabın amacının, genel çerçevesinin güzel bir özeti. Ben aslında Yedi Güzel Adam kitabının da, bu söylemin de yaşatılmasından, popüler kültür nesnesine, kültür endüstrisi nesnesine dönüşmesinden rahatsız değilim. Yani niçin rahatsız olayım? Herkes Zarifoğlu’ndan bahsediyor! Bu harika bir şey. Yedi Güzel Adam yüz bini geçen satışlara ulaşıyor. Süper! Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı yapmayan bir yazar Zarifoğlu. Yüz bin kere yüz bin satsın. Kitabı çalışmaya karar verdiğimde Yedi Güzel Adam’ın yeni bir baskısını satın alırken kasiyer kız “Dizisi de var değil mi?” dedi. O kadar hoşuma gitti ki. Âkif misin mübarek dedim yediden yetmişe milletin dilindesin. Böyle olması şartıyla, Zarifoğlu şartıyla karşı değilim. Fakat yedi güzel adam kurgusunda neredeyse Zarifoğlu yok. Olay Zarifoğlu dışında bir itibar devşirmeye dönüşmüş. Geçmişten bugüne keyfinize göre kurgu yapıyorsunuz. Kendi çıkarlarınız için Karakoç’u arka plân yapmaya çalışıyorsunuz. Zarifoğlu’nu arka plân yapmaya çalışıyorsunuz. Bu olmaz.


“Zarifoğlu Efsane ve Şiir”, kaynakçası ile göz dolduruyor. Bu kapsamlı kaynakçayı tarama süreci kitabın kendisini yazmaktan daha uzun sürmüş bile olabilir. “Yedi Güzel Adam”la ilgili ezberi sorguladığın için kapsamlı bir kaynakça sunma ihtiyacı duyduğunu düşünüyorum. Ne dersin?


Kitaptan sonra böyle bir algı doğabilir. Ama kitabı yazarken veya kitaptan sonra sorunuzdaki kaynakça algısı aklıma gelmedi. Bunu ilk kez şimdi, sizin sözlerinizden sonra fark ediyorum. 

Ortada metin değerlendirmesi açısından sadece “Yedi Güzel Adam” şiiriyle bu söylemin bir bağlantısı var mı sorusu var. Bu söylemle metin arasında bir bağ kurmak imkânsız. Bunu ortaya çıkarmak için kaynakçaya ihtiyaç yok. Metin tek başına yeterlidir. Fakat iş söyleme geldiğinde, bununla ne yapılmak istendiğine geldiğinde kaynakçaya ihtiyaç var. Burda bence yapamazsınız. Şahsi yorumlarla konuyu şekillendiremezsiniz. Metin dışı bir iş var, o zaman onu ben formatı dışında, yani yorum dışı değerlendirmeniz gerekir. Burda kim ne demiş, ne yapmışa başvurdum. Bu aşamada kapsamlı kaynakça kendiliğinden doğdu. Kurguyu ortaya çıkarmak için de yedi güzel adam kurgusu yapan, söylemi düzenleyen kişilerin sözlerine yer verdim. Bunun için söyleşilerine, hatıralarına başvurdum. Mümkün mertebe yorum yapmadan olayı bütün açıklığıyla ortaya koymaya çalıştım. Zaten yedi güzel adamın söyleşilerine ve hatıralarına dağılmış vaziyetteki bilgileri belirli bir doğrultuda düzenlemek başlı başına bir yorum. Ortaya çıkan bütünlük, ortaya çıkan süreç aydınlandıkça yoruma gerek kalmıyordu. Nitekim kitabı yayınladıktan sonra arkadaş çevremden yorum eksikliği eleştirileri aldım. Ama bu kadarı da fazla. Yorumu sen yapacaksın. Olay ortada.


“Zarifoğlu İns’teki Yabancı” İns kitabını merkeze alan bir eleştiri kitabı. Niçin İns’i tercih ettin? Zarifoğlu külliyatı içinde “İns”i tercih etme sebebin ne?


Bugüne değin en çok bu kitabı yazarken keyif aldım, zevk duydum. Kitap beni eleştiri yazılarımdaki nesnel ölçülerle ilerleme zorunluluğundan bağımsızlaştırdı. Beni âdeta özgürleştirdi. Yer yer düşünce kitabı özelliği kazandı. Edebiyat zevki alarak okunabilecek bir kitap yazdım.

Bu kitap Efsane ve Şiir’den doğdu. Bu kitabı yazarken karşılaştığım İns değerlendirmeleri, dosyalar, özel sayılardaki yaklaşımlar beni hayretler içinde bıraktığı için yazdım. Bu kitapla ilgili yazılması gereken yazılar edebiyatın, romanın, hikâyenin önemli isimleriyle yazılmalıdır. Hepsi bir kenara, karşınızdaki adam Zarifoğlu. Bu adam Türk şiirinde büyük şair düzeyi. Bu düzeyin yaptığı bir iş. Ortadaki sanatçılığın bağlamı burdan başlar. Hem bu bağlamı algılamaktan yoksunsun, hem İns’teki dünya romanının, hikâyesinin büyük ustalarını göremiyorsun, hem yeni tekniklere o kadar yabancısın ki giriş gelişme sonuç kompozisyonu kuramadığın için hikâyeler hakkında ileri geri konuşabileceğini zannediyorsun. Ben sadece, bakın İns bu, konu burdan başlar dedim.


Albert Camus’nün “Yabancı”sı ile Zarifoğlu’nun “İns”ini bir arada okuyor ve bağlar kuruyorsun. Genellikle Rilke ile okunup değerlendirilir Zarifoğlu. Camus’nün diğer metinlerine de güçlü atıfların var elbette. Camus bağını nasıl kurdun?


İns boyunca Camus’nün romanlarında tartışılan temel tezler, bazı sahneler bana doğrudan Camus’yü hatırlattığı için bu bağlantıları kurdum. İns’teki kahramanlar yabancı kahramanlardır. Zarifoğlu, İns’teki hikâyelerinde başta Camus olmak üzere dünya romanının o dönem tartıştığı konuları tartışmaktadır. Kendi açısını, yorumlarını getirerek. Yabancılaşma, kayıtsızlık, sebepsizlik, saçma, hakikat arayışı, varoluş sorgusu… Yani metinler arası ilişki düzeyinde bir etkileşim söz konusu. Parodiyle yıkma, yeniden kurma söz konusu. Camus, Gide, Kafka, Hermann Hesse, Bertolt Brecht, Hay b. Yakzân, Mantıku’t-Tayr ilk plânda bağlantı kurduğum yazarlar, kitaplar.

Rilke konusundan emin değilim. Zarifoğlu, Rilke üzerine bir tez yazmasaydı kimse Rilke bağlantısı kurmazdı. Yine de ilk dönem söyleşilerinden birinde “Benim Rilke” diye bir ifadesi var. Benim Rilke şu konuda şöyle diyor anlamında.


İns’i Türk edebiyatının ilk parodik eseri olarak kabul ediyorsun. Bu özelliğini biraz açıklar mısın? Neyin/nelerin parodisi İns? Ardıllarından olmasa da daha sonra yazılmış başka parodik metinlerden bahsedebilir misin?


Meselâ “İns” hikâyesi Türk destanlarının, Oğuz Kağan destanının parodisi. Dünyanın kuruluşu, insanın ve hayatın doğuşuyla ilgili destanların yeniden yorumu. Elbette doğrudan bağlantı örneklerini kitapta gösterdim. Ama şöyle ince ayrıntılar da var. Örneğin bu destanlarda güzel yiğit ifadesi var. “Yedi Güzel Adam” bağlantısı arayanlar bunu göremiyor tabi. Karakoç’ta çirkin adamların “güzel adamlar”a dönüşmesi var. Bunu da göremiyorlar. Ben kitapta neyin, nelerin parodisini örnekledim. Parodi birebir tekrar değildir. Tekrarla birlikte yeniden kurgu söz konusudur. Yeniden inşa farkıyla parodiktir eser. Taklit edilen, atıf yapılan husus dönüşmüştür. Artık yeni bir durum söz konusudur. O, o olarak yeni bir anlama gelmektedir. Yakınlarda Ebabil’den Şarkdemir’in Parodi başlıklı harika bir kitabını çıkardık. Parodi her sanatçının şiirde, hikâyede, romanda, resimde yararlandığı temel tekniklerden biri. Daha doğrusu bir teknikler toplamı. 

Parodi geleneğin üzerinde geleneği edinerek doğar. Hızırla Kırk Saat, Leylâ ile Mecnun, Divan aynı zamanda parodiktir. Burdaki Hızır, burdaki divan eski divan değildir. Günümüz sonuçlarından biridir. Gelenek şimdiyi kuran, anlamlandıran bir nitelik kazanmıştır. Sanat eseri geçmiş bağıyla yeniden yeni biçiminde doğmaktadır. Galiba parodik eserlerin en ünlüsü Don Kişot. Yeniler konusunda bir fikrim yok. Örneğin İns’teki Yabancı’yı yazarken Camus’yle Dostoyevski arasında parodik bağlantılar fark ettim. Düşüş romanı doğrudan Yeraltından Notlar’ın parodisi. Yeraltından Notlar’da aşağılık kompleksi, Düşüş’te büyüklük kompleksi anlatılır. Düşüş’ü okurken Yeraltından Notlar’ı hatırlamadan edemezsiniz.


Hem “Zarifoğlu Efsane ve Şiir” hem de “Zarifoğlu İns’teki Yabancı” türünden kapsamlı çalışmalar yeterince yazılmıyor ve tartışılmıyor. Neden kaynaklanıyor ve bu eksiklik bizi nelerden mahrum bırakıyor?


Bu benim cevaplayabileceğim bir soru değil. Aşağısı sakal, yukarısı bıyık. Adama Karakoç’un düşünce dünyasını soruyorlar ben ateistim diye cevaplıyor. Ateist olduğum için bilmiyorum diyor. Böyle bir ortam. Kime ne diyeceksin. Adam şiiri ilerici gerici kavram çiftiyle değerlendiriyor. İlerici sanat gerici sanat ayrımı yapıyor. Adam Zarifoğlu’nun şiirinden söz ederken muhafazakâr kelimesiyle konuşuyor. Böyle bir ortam. Ortam artık ideolojik söylemle eski usül biçimlenebilecek bir ortam değil. Ancak sağlam iş çıkarabilenlerin ayakta kalacağı bir ortam. Edebiyat bundan ibarettir. Kırk Soros gelse bunu değiştiremez.

SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle