Menu
NECİP TOSUN İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • NECİP TOSUN İLE SÖYLEŞİ

NECİP TOSUN İLE SÖYLEŞİ

“Hayat ve Öykü”, 1998’de yayınlandı. Elbette o tarihin de bir öncesi var. Ancak bu zaman diliminin çok büyük bir bölümü “öykü” merkezli bir yazı mesaisi ile geçti. Geriye dönüp bakınca bu mesai sizin için neler ifade ediyor? Hangi duygular uyanıyor sizde?

Ben yazı hayatına öyküyle başladım ve hep öykü yazmayı kurguladım. Ama bunun ilk dönemlerde bilinçli bir tercihten çok bulunduğum arkadaş ortamıyla ilgili olduğunu sanıyorum. Galiba birbirimizi etkiledik. Ankara’daki üniversite yıllarım edebiyat hayatımın dönüm noktasıydı. Çok hareketli bir edebiyat ortamının içerisinde bulmuştum kendimi. Yani öyküyle yatıp kalkıyorduk. Bu ortamda başka hiçbir türü denemedim. Düşünmedim bile. Kendimi öykünün içinde buldum.

Yazınsal serüvenimde öykü dışında hiçbir türde yazmayı düşünmedim. Önce el yordamıyla sonra üzerinde kafa yorarak, emek vererek, türler içinde kendimi ifade edebileceğim en donanımlı imkân olarak belirledim.  Günümüzde öykünün diğer yazınsal türlere nazaran pek çok avantajları olduğunu düşünüyorum. Yani öykü, kısa ve yoğun yapısı, anlam açıklığı ve gündelik hayata denk düşen yalın, dolaysız anlatımı ile modern insanın beklentilerine cevap verebilecek bir özelliğe sahip. Ayrıca öykü, modern insanın ritmiyle, temposuyla ve yaşadıklarıyla örtüşebilen bir tür. Bu yanıyla bana sıcak ve kendimi en iyi ifade edebileceğim bir yazınsal tür gibi geliyor.

Yeni kitap, yeni bir iz bırakma çabası. Onca çaba, emek, uğraştan sonra koskoca ömürden geride belli belirsiz izler… Ama her yeni iz yeni bir heyecan. Bir boşa uğraş, aldanma da olsa, insan kire, yanlışa, haksızlığa bulaşmadan ömrü olmalı da yazmalı, yazmalı… Çok şükür.


Niçin bir “Öykü Terimleri Sözlüğü” yazmaya ihtiyaç duydunuz? 

Edebiyat hayatım iki ana damardan ilerliyor… Öyküler ve deneme, inceleme, teorik kitaplar… Ben ürün veren yazarların öykülerini, şiirlerini, romanlarını yazıp bir kenara çekilmesini doğru bulmuyorum. Yaptıkları iş hakkında söz almalı, mutfaktan yazılar yazmalı, poetik bir bilince sahip olmaları gerekir… Böylece edebiyata da hizmet etmeleri gerekir.

Kuşkusuz öykücünün temel görevi öykü yazmak, öykünün iyi örneklerini vermektir. Ancak öykü davasının nitelikli eleştiri ve kuram yazılarıyla desteklenmesi gerekir. Edebiyat tarihine baktığımızda bu gerçekliği net bir şekilde görürüz. Çığır açıcı romancılığı, öykücülüğü yanında Virginia Woolf döneminin en büyük eleştirmenlerinden biriydi. Eleştirmenlerin ortak görüşü Woolf eğer hiç roman-öykü yazmamış olsaydı bile sadece bu eleştiri yazılarıyla edebiyat dünyasında var olacaktı. T.S. Eliot, Octavio Paz için de aynı şey söylenebilir. Öyle ki Eliot, şair ve düzyazı ilişkisi konusunda, “düzyazıyla test edilmeyen yazarlara” şiir yazdırmamak gerekir diyordu. Biz de ise hem ürün hem de eleştiri yazılarının en iyi örneklerini veren yazarlar olarak Ahmet Hamdi Tanpınar, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören,  Selim İleri, Ahmet Oktay, Tomris Uyar’ı anabiliriz. Dikkat edilecek tek husus, öykülerinizin, eleştiri/kuram/inceleme yazıları altında ezilmemesi, öykücü kimliğinizin hep ön planda tutulmasıdır.
Öykücü bu yazılarda, kendi öykü pratiği içerisindeki okuma, yazma deneyimlerini yansıtır. Bir öykü düşüncesi, bir öykü davası, poetikası yaratır. Kuramsal bir kavrayışla her öykücü kendi öyküsünün temellerini konuşacak, birikimle, yaşayan güncel öyküyle kendini test edecektir. Yani bir estetik savaşın tam ortasında yer alacaktır. Bugüne değin bunu öykücülerimizin yapmamış olması kaçırılmış bir olanaktır.


Benim asli işim öykü ve bütün inceleme/kuram yazılarını öykücülüğümün bir parçası olarak gördüğüm için yazıyorum. Bu yazılarla bir bakıma yaptığım işi anlamaya, öncülerini bilmeye çalışıyorum. Öykü davamın bir devamı bu yazılar. 

Diğer yandan dünyada ve ülkemizde roman ve şiirin kuramsal yapısı üzerine kitap boyutunda pek çok çalışma olmasına rağmen öykü üzerine bu tür çalışmalar oldukça yetersiz. Özellikle öykü estetiği, kuramsal özellikleri ve teorik yapısına ilişkin kitaplar bir avuç çalışmadan ibaret. Bu yüzden genç edebî tür öykünün, kavramlara, kuruluş ve işleyişini ifade edecek temel bir dile, sanatsal ve estetik değerini ortaya çıkararak ölü noktalarını aydınlatacak kavramsal okumalara ihtiyacı var. Sözlüğü edebiyatımızda bu eksikliği doldurma çabalarına küçük bir katkı olması için hazırladım.


Bir öykü eleştirisi kurabilmek için bu tarz sözlükler nasıl bir rol oynayabilir?

Öykü Terimleri Sözlüğü teknikler, yönelimler, kavramlar ve teorilerden oluşan meseleleri irdeleyerek öykünün kullanışlı bir “cep kılavuzu” olmayı hedefliyor. Okurlar böylece hem sevdikleri öykülere farklı bir bakışı görecekler hem de yeni öyküler tanıyarak peşine düşeceklerdir. Ernest Hemingway “Öykü, buzdağının görünen yüzünde değil söylemediklerinden oluşur” der ve ekler: “onda dokuzu yüzeyin altında, derinlerdedir.” İşte bu kitap; okurlarla birlikte, öykülerin görünmeyen dip anlamlarına bakmak ve cep kılavuzu olacak inciler devşirmek amacında. 

Aslında bu kitap şu sorunun cevabını bulma peşinde: Öykü nasıl işler? Bir eserde yaratıcılık nasıl sergilenir, eser yaratıcılığını neye borçlu, öykü nasıl bir mekanikle işler, hangi özellikleri onu kalıcı hâle getirir, bizi büyüleyen öykülerin içine ne konur, iyi öykü neden yapılır gibi soruların peşinde, okuru kısa öykü türünün doğasına yeni bir yolculuğa çağırıyor. Kitap, özellikle öykünün tematik serüveninden çok teknik serüvenini incelemeye tabi tutarken teorik bir metin olmayı da hedefliyor.

Okurlar kitapta tartışılan sözcükleri kendi öykü poetikalarında, öykü üzerine yapacakları incelemelerde rahatlıkla kullanabilirler. Okurlar yüzlerce kavramı derli toplu bir kitapta görecekler ve buradan yeni kavramlara doğru yürüyebileceklerdir.


Sözlüğünüz a harfinden başlayıp z harfinde biten alıştığımız sözlüklere benzemiyor. Niçin farklı ve bu sıralamayı nasıl kurguladınız?

Kitap, kavramlar, terimler üzerinden gittiği için elbette bir sözlüğe benziyor ama sözlükten farklı olarak, a’dan z’ye giden bir alfabeye göre değil de kendi özel alfabesine göre sıralanıyor. Odak aldığı tekniğin, kavramın, terimin anlaşılması, anlamının iyice belirginleşmesi için lazım olan alfabeye uyuyor. Bilinen hâliyle sözlük ve ansiklopedilerdeki pek çok kavramı, terimi kısa kısa açıklamak yerine, sıklıkla kullanılan kavram ve terimleri uzun uzun, örneklerle açıklama yöntemi benimseniyor. 


Sözlükte yer alan terimleri seçme kriterleriniz neler oldu? Seçtiğiniz terimleri alıştığımız sözlük maddelerinden farklı işlemişsiniz. Bu farkı açıklar mısınız?

Bu kavram ve terimler üzerine yazıların amacı; öykü tartışmalarına ayak izleri bırakmak, kılavuzluk için geçilen yollara yapı taşları döşemek ve yolu, menzili aydınlatmaktır. Ülkemizde yaşanan temel karmaşalardan biri kavram ve terimlerin anlam kodları üzerine bir ittifakın olmamasıdır. Bir kavramı yahut bir terimi hepimiz farklı yorumluyoruz. Oysa terimler üzerindeki ittifak, anlamsız tartışmaları sona erdireceği gibi hem eleştiriyi hem de türü daha ileri bir noktaya taşır. Ne var ki, terimlerin bazen soyut tanımlamalarla büsbütün karmaşanın, kaosun içine çekilebildiği de yaşanan bir gerçek. Özellikle örneklerle desteklenen terimler daha kalıcı, açıklayıcı ve işlevsel olmaktadır. Bu sözlüğün en temel özelliği tam da burasıdır. 

Öykü sanatının kuramsal seyrini ortaya koyma amacındaki bu çalışma, öykünün kavram ve terim haritasının izlerini sürmek ve bir kaynak oluşturmak amacındadır. Kitap, öykünün tarihsel sürecinde bazı öykülerin niye önemli olduğunu, o öykünün tema ve tekniğinin öykünün tarihinde nasıl bir serüvene yol açtığını incelemekte. Bu anlamda; öyküler sadece tahlil edilmiyor, bir terim, bir teknik üzerinden okunuyor, böylece kavramın öyküde görünümü, temsili tespit ediliyor.



Modern öykü, modern edebiyat literatürü denince akla “batı” merkezli metinler geliyor. “Doğu’nun Hikâye Kuramı”nın müellifi olarak bu konuda neler demek istersiniz? “Öykü Terimleri Sözlüğü” bu anlamda bir farklılığa sahip mi?

Evet, sizin de tespit ettiğiniz gibi bu Sözlük’ün vurgulanması gereken diğer yönü de terimlerin sadece Batılı terminolojiyle değil Doğu’nun hikâye anlayışıyla da açıklanmaya çalışılmasıdır. Çünkü sadece Batı terminolojisine teslim olmuş bir kavram/terim sözlüğü eksiktir, tamamlanmamıştır. Dikkatli okurlar, bir akım, kavram, terim açıklanırken örneklerin hem Batı edebiyatından hem de Doğu edebiyatından verilmeye çalışıldığını göreceklerdir. Ülkemizin en fazla eksiklik çektiği bu alanda da kuşatıcı olmaya çalışılmıştır.

Örneğin çerçeve hikâye, fantastik, büyülü gerçekçilik, felsefi öykü, gerçeküstü anlatım, rüya anlatım kavramlarını Doğu hikâye anlayışından bağımsız düşünmek imkânsızdır. Bu nedenle kitapta kavramlar, terimler Doğu ve Batı hikâye birikiminin birlikte örneklenmesiyle açıklanmıştır.


Kitapta terimler açıklanırken atıfta bulunan Türk ve Dünya edebiyatı yazarları ve metinleri üstünden çok emek verilmiş bir okuma listesi sunuyor. Sözlüğü bir kanon teklifi metni olarak da görmek mümkün sanki. Ne dersiniz? 


Elbette…

Kitapta modern öykü üzerine yapılmış kuramsal tartışmalar, akımlar ve yönelimler aktarılarak, türün kuramsal seyri de ortaya konmaya çalışılırken, terimi daha anlaşılır kılmak, berraklaştırmak için yerli ve yabancı yazarların öykülerinden örnekler verildi. Böylece kuram, kavram, teori örneklerle belgelenmiş oldu. Kitapta öykü terimleri ve bunların uygulayıcıları, temsilcileri, örnekleri ile sunularak öykünün gelişme evreleri de ortaya kondu. 

Aslında böylece bir okuma listesi de oluşmuş oldu. Hem dünya öyküsü hem de Türk öyküsü yan yana örneklenerek “Büyük Hikâye”yi ortaya koymak, fotoğraftaki eksik tonları tamamlamak temel amaçtı. Dikkatli okurlar, çalışmada içten içe bilinçli bir “Türk Öykü Antolojisi” yanında bir de “Dünya Öykü Antolojisi” oluşturulduğunu da göreceklerdir. Kitapta Türk ve dünya öykücülüğünün “iyi öyküleri” özenle seçilip bir kavramla ilişkilendirilerek geniş bir öykü okuma listesi çıkarılmaktadır. 

Kuşkusuz böylece edebiyat ortamına öyküler teklif edilmekte, bu öykülerin önemi ve özellikleri ortaya konmaktadır.


Sizin yazı masanız farklı farklı dosyalarla, çalışmalarla yüklü. Gündeminizde şimdi neler var? Önümüzdeki günlerde hangi kitaplarınızı okurlarıyla buluşturmaya hazırlanıyorsunuz?

Biraz iddialı olacak bağışlayın ama benim hayatıma edebiyata adanmış bir ömür diyebilirim. Gündelik hayatımda her zaman öncelikli tercihim edebiyat olur. Hep ona zaman artırmakla geçer günlük uğraşım. Ailemden, işimden, dostlarımdan zaman alır edebiyata aktarırım. Edebiyatla arama girecek her şeyden uzak durmaya çalışırım hatta cep telefonum bile kapalı olur. Çünkü edebiyatın insandan bir hayat talep ettiğine inanırım. Siz ona koşulsuz teslim olmadan o gizlerini, güzelliklerini size açmaz.

Edebiyat hayatım boyunca hep bir disiplinle okuma-yazma çabası içinde oldum. Rastgele kitap okumam. Hep bir yazar okuması yaparım. Bir başka deyişle öykülerimi, yazacağım kitapları besleyecek kitaplar okurum. Masamda oldukça farklı dosyalar var. İnceleme-araştırma-kuram kitaplarımın son yıllarda yoğunlaştığını görüyorum. Bu yüzden biraz öykü yazmaya ağırlık verdim. Üç ayrı öykü dosyası üzerinde çalışıyorum.

Diğer yandan teorik kitap hazırlıklarım sürüyor. Ketebe Yayınları’nın tahlil serisinden çıkacak olan Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ını yayına hazırlıyorum. Bunun yanında Türk Öykücülüğünde Tematik Yönelimler, Türk Edebiyatında Kanon dosyalarım yayın sırasını bekliyor.


SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları