Menu
MERVE ÇAKIR İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • MERVE ÇAKIR İLE SÖYLEŞİ

MERVE ÇAKIR İLE SÖYLEŞİ

Öncelikle merhaba. Bir söyleşide yazma serüveninize başlangıç için “çocukça bir cesaret” diyorsunuz ve öykülerinizde de çocuğa has yanları hissediyoruz. Üç Yüzlü Ejderhanın Anlamsız Hikâyesi üzerinden bir buçuk yıl geçti. Geriye dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?

Merhaba, geriye dönüp baktığımda zaman mefhumuna bir kere daha şaşırıyorum. Bir buçuk yıl, dile kolay. Bir de onun evveli var, dosyayı hazırlama süreci, yayınevinden yanıt bekleme vs. Hepsi iki buçuk yıl ediyor. Dolayısıyla benim için kitap çıkalı daha çok zaman olmuş gibiydi. Ama siz söyleyince fark ettim, sadece bir buçuk sene. Çocukça bir cesaretle çıktığım bu yola aynı cesaretle devam ediyor muyum bilmem ama çocukça bir şaşkınlıkla devam ettiğimi söyleyebilirim. 

Eserde yer alan öyküleriniz evvela Şiar, Alandayız, Olağan Hikâye gibi dergilerde yayımlandı. Dergiler sizin için ne anlam ifade ediyor?

Öykü yazmakla iştigal eden hemen herkes için dergiler çok mühimdir zannediyorum. Dolayısıyla benim için de öyle. Dergilerde edebiyatın edebini öğreniyoruz. Yani dergiler muhakkak çalınması gereken kapılar bizim için. Bu kapılar bazen hiç açılmıyor, bazen yüzümüze kapanıyor, bazen arada bir kabul ediliyoruz içeri, nasipse de büsbütün buyur ediliyoruz. Kabul edilmek elbette mühim ancak her hâlükârda esas önemli olanın rehavete kapılmadan, şımarıklık etmeden devam etmek, vazgeçmemek olduğunu düşünüyorum.  

Hepimiz yazmaktan önce bir okuruz malum olduğu üzere. Okuduğunuz öykülerde sizi tatmin eden hususlar nelerdi ve yazarken hangi ölçütleri esas aldınız/alıyorsunuz?

Yazılan hikâye fantastik bile olsa gerçeklik arıyorum. Buradaki gerçeklikten kastım insanın, insanlığın her hâlini görebileceğimiz öyküler. Uçtuğumuz, kaçtığımız bir dünyanın içinde miyiz? Kabul. Bu dünyanın içinde nasılız öyleyse? Nasıl biriyiz o dünyada bilmek istiyorum. İnsana dokunmayan bir öykü isterse en gerçek âlemde yazılmış olsun, pek etkilenmiyorum sanırım. Sorunuzun ikinci kısmına gelecek olursak, kitaptaki hikâyeleri yazarken esas aldığım tek ölçüt benim onların hepsine inanıyor olmam. 

Günümüz edebiyatı biçim merkezli bir seyir izlerken Flaubert muhtevaya dikkat çekerek “her insan hayatının roman olmayı hak ettiğini” söyler. Siz içerik ve biçim arasında bir ayrım olduğunu düşünüyor musunuz?

Hayır, ikisinin bir bütün olduğunu düşünüyorum. Anlatabileceğimiz her şey bugüne kadar defalarca anlatıldı. Bu nedenle de her ne söyleyeceksek kendimize has bir üslupla söylememiz gerekiyor. Fakat bu anlatacaklarımıza dikkat etmememiz anlamına gelmiyor tabii.

Peki öykülerinizi besleyen kanal nedir? Yazmak için beklediğiniz bir an var mı yoksa sıkı çalışma mı? İlham, şahitlik, günlük tutma vs.

Çalışmak her şeyin başında geliyor diye düşünüyorum. Özellikle bolca okumak. İyi hikâye iyi hikâyeyi getiriyor. Elbette zaman zaman tıkanıklık yaşadığım oluyor ancak o tıkanıklıktan kurtulmanın yolu da usanmadan devam etmek. Günlük tutmak, gün içinde şahit olduklarımı ya da aklıma gelen fikirlerin not almak da kesinlikle çok faydalı oluyor. 

Öykülerinizde postmodern unsurlardan yararlanıyorsunuz. Biçimsel oyunlara başvuruyorsunuz. İroni ön cephede yerini alıyor. Özellikle üstkurmaca ve metinlerarasılık sıkça başvurduğunuz yöntemler. Fakat bu durum yazarın nefesini ensemizde hissetmemize sebep olmuyor mu? Okurun, sağlam inşa edilen bir gerçekliğe kendini bırakacağı akıştan mahrum kalması, sizce hikâyeye zarar vermez mi? Merve Çakır öykülerinde kurmaca nasıl işliyor?

Öykülerimde söylediğiniz unsurları kullanıyorum, evet. Fakat bu okurun, yazarın nefesini ensede hissetmesine neden olur mu, bu durum hikâyelerin gerçekliğine etki eder mi emin değilim. Aslında öykülerimin gerçekliğinin sağlam olduğunu düşünüyorum. Bunu iyi yansıtamamış olabilirim, o başka bir şey. Durum böyleyse de bu ben yapamadığım içindir. Yoksa post modern unsurların eğer hikâyenin sağlam bir gerçekliği varsa, bunu olumsuz manada etkileyeceğini düşünmüyorum. 

Sorularımı yanıtladığınız için teşekkür ederim.

Güzel sorularınız için ben teşekkür ederim. 

Soner

1996 yılında Adana’da doğdu. Ortaöğreniminin büyük kısmını Seyhan Çukurova Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Haziran 2019’da Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi bölümünden mezun oldu. Öykü ve yazıları Muhayyel, Aşkar, Mahalle Mektebi dergilerinde ve Edebiyat Burada sitesinde yayınlandı. Şimdilik Kayseri’de ikamet ediyor.

Daha fazla görüntüle