Bir metni diğer türlerden ayırıp “roman” kılan nedir?
Bilmem ki, yani elbette biliyorum da, nasıl diyeyim şimdi. Çok teknik bir şeyler istemiyorsundur muhtemelen. Sorunun kastını anlayıp da cevap vermem gerekiyor demek ki. Bütün türlere ait unsurları ve biçimleri barındırabilecek bir esnekliğe sahip olması diyeyim ilkin. Haricen masal, destan gibi anlatımların yanına modern bir tür olarak romanı iliştirir ve bunun farkı nedir dersek, karakter inşası, olay örgüsünün işlenişi, kurgu gibi şeyler söyleyebiliriz. Gerçeğin, gerçekliğin temel bir yapı olarak kurulması ve hikayenin o gerçeklik üzerine anlatılması da diyebiliriz. Zira romandan öncesi hikayeye odaklanır, anlatılan şeydir esas, roman biçimi de asli unsur sayar. Bunları mı kastediyorsun. Galiba.
“Masal”
bambaşka bir tarihi, biçemi ve içeriği olan bir tür. Bir roman olan “Büyük
Irmaklardan Bile”de masalın anlamı ve rolü nedir?
Masalın bendeki anlamı ve rolü nedir dersem muhtemelen, yok bende anlamı ve rolü derim. Düşünüyorum da, hiç masal dinlemedim büyüklerimden, pek masal okuduğumu da hatırlamıyorum. Galiba bir masal kitabı okudum çocukluğumda. O da pek kitap gibi değildi, bir gazete hediyesi filan olabilir. Bu romanda masalın rolü nedir dersem ise, bende pek bir karşılığı yok ki, romanda nasıl olsun diyebilirim. Ama romanda masal gibi perde bölümler var. bunları ben masala değil, kıssaya yani aslında hikayeye yaklaştırırım. Haricen geçmiş anlatı akışında mişli geçmiş zaman kipi, masalı çağrıştırıyor ama o sadece bir dolaylı anlatı tercihi. Anlatımı masala yaklaştırmak için değil. Ama masala yaklaşıyor mu sonuçta, evet olabilir. Zaten bir şeyi roman kılan nedir demiştin ya az önce, bütün türlere ait unsurları ve biçimleri barındırabilecek bir esnekliğe sahip olması demiştik, o hesap.
“İnsanın Acayip Kısa Tarihi”, “İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır” ve “Büyük Irmaklardan Bile” her ne kadar birbirlerinden bağımsız romanlar olsa da bir araya gelince bir üçleme şeklinde de okunabilir. Bir röportajındaki cümlelerden çalarak söylüyorum. “Kendilik bilinci üçlemesi” denebilir bu üç romana. İnsan kendisini ne kadar doğru tanıyabilir? Bir tür olarak “roman” bu keşif macerasında nasıl rol oynayan bir icattır?
Modern zamanlar insanın kendisini tanıması
hadisesini tamamen kendine, şahsiyetine indirgiyor. Kadim olan kendini tanımak,
kendini bilmek, çok bireysel bir şey değil, fıtrata içkin bir şey. Kendilik
bilinci, bir yaratılmış olarak insanın kendiliği ile alakalı. Hal böyleyken
insan kendini ne kadar doğru tanıyabilir dersek, bu soruyu ve sorunu, soruyu
soranın şahsiyetine, karakterine iç dünyasına deyim yerindeyse psikolojisine
indirgemiş olabilir. Bu da değerlidir elbet ama mesele bu değildir. Ben başka
bir romanımda insanın en temel bilgisi kendisi hakkındadır ve insanın en temel
yanılgısı kendisi hakkındadır çatışmasını bu bu yüzden kurmuştum. Bu romanlarda
ise başka bir şeyin peşindeyim. İnsan kendini bilir; insan kendini, zevklerini
neyle mutlu olduğunu neyle mutsuz olduğunu filan bildiği için değil, nereden
geldiğini, nerede olduğunu, nereye gideceğini akledebilme yetisine sahip olduğu
için bilir demek istiyorum. Roman keşif macerasında nasıl bir rol oynar;
kişinin nasibi neyse o oranda rol oynar. Bir şiir okursunuz, uyanışınız böyle
başlar. Zarifoğlu; ve çocuğun uyanışı böyle başladı. Bir roman okursunuz ve
portrenizi orada görür tanırsınız; James Joyce; Sanatçının bir Genç Adam Olarak
Portresi. Hermann Hesse; Bozkırkurdu. Araçlar sonsuzdur. Benim alanım roman, o
halde roman ile aşmak niyetindeyim bazı meseleleri, anlatmak arzusundayım asli
meselelerimi.
“Önceleri her şey kendi rengindeydi.” cümlesiyle başlıyor roman. Bir yitik cennet, geride kalmış altın çağ yahut ütopya gibi. Sonra bu ütopyanın dönüştüğü bir çeşit distopyayı okuyoruz. Hemen aynı sayfada “Bir gün kan döküldü” cümlesiyle başlıyor distopya. O kısa ütopya için ne demek istersin?
Müdahale edilmediği zaman su yatağında
akar. Basit bir şey o. Ama insan zaten yaratılışından itibaren alırsak
hikayeyi, bozguncu mu olacak, akledenlerden mi olacak, büyük hikaye de budur
zaten. Benim anlattığım da bu türden bir hikaye.
“Büyük Irmaklardan Bile”, şahıs kadrosu zengin bir roman. Bir romanın nüfusunu ne belirliyor?
Hikaye belirliyor, hikayenin teması
belirliyor, bu temayı ne kadar derinleştirmek istediğiniz, ne kadar sahici kılmak
istediğiniz, ne kadar karikatürleştirmek istediğiniz, ne kadar ne olmasını
istiyorsanız ona sürüklemek istediğiniz belirliyor. Her detay bir şeyi yapıyor
başka bir şeyi bozuyor, siz yazan kişi olarak bunu bazen sezgisel olarak
biliyorsunuz, bazen hesaplıyorsunuz, işin keyifli kısmı da sezgi ve bilinç
arasındaki gerilimi yaşamak, denemek, kırmak, bozmak, sonunda da yapmak.
Pandemi süreci “Büyük Irmaklardan Bile”yi nasıl etkiledi?
Zamanı bir şeylerden çalarak yazmaya
çalışıyorum. Asli olanı, gaspetmiş olanlardan alıp sahibine vermeye çalışıyorum
da diyebiliriz. Pek çok yazar için aynıdır herhalde mesele. Bu açıdan bana
yardımı oldu karantina süreçlerinin. Dışarısı yasaktı ama içerisi için fırsat
kollayan bir insandım zaten ezelden beridir.
Dergilerde hikayeler çoğalıyor. Hikayede deneme/hikaye arasında bir sınır tanımıyor gibisin. Gerçekten öyle mi?
Katılamıyorum buna. Deneme bir edebi tür
olarak kastediyorsan benim yazmaktan hoşlandığım bir tür değil. Öykülerime de
sızmasına müsaade etmem ki sızarsa zaten öykü öykü olmaktan çıkar. Yok denemek
yanılmak, tekrar denemek filan gibi bir şey ise sorduğun, eh biraz. Bir şeyi
söylenmemiş biçimde söylemek denemeden sayılabilir.
“Tezgâhta neler var?” sorusu için erken mi, yoksa geç mi kaldık?
Tezgahım yok. Yıllarca tezgartarlık,
satıcılık yaptım. Bu ifadeleri sevemiyorum. Mutfakta neler var dersen, mutfak
da benlik değil, onu da sevmiyorum. Masada ne var dersen, masa seviyorum.
Masamda yazılacak bir iki roman bir ikiden epeyce fazla öykü var. Zamanı bir
şeylerden ne kadar çalabilirsem o kadar çabuk yazılacaklar. Bakalım, nasip.
1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.