Menu
IŞIK YANAR'LA SÖYLEŞİ
Söyleşi • IŞIK YANAR'LA SÖYLEŞİ

IŞIK YANAR'LA SÖYLEŞİ

-Şemsiye Tamircisi’ni okuduğumda kahraman yaratma, diyaloglar, sessizliği ezmeyen dinamik anlatım gibi bir romanda önemli unsurları başarıyla gerçekleştirmiş olduğunu gördüm. Taşra Şairi’nde karakterlerin arızalı tipler olmasından mıdır bir sessizlik, durgunluk hâkim, ne dersin?

-Belki de kahramanların orta yaş ve üzeri olmasındandır. Diğer taraftan, kenar mahallelerdeki esnaf sessizliği, İstanbul’a döneli çok fazla olmayan bir şairin üstadı hakkında hazırladığı armağan kitabın tamamlanmasını bekleyişi bu atmosferi güçlendirmektedir. Ölümü bekleyen bir denemeci, hayatını değiştirmeye çalışan bir vakıf çalışanı da yan karakterler olarak desteklemekteler. Ama durgun olduğunu ben pek hissetmedim.

-İnsanlardaki amaçlılığı saçma mı buluyorsun? Yoksa boşluğun ve ihmallerin amaçlılığı bitirdiğini mi düşünüyorsun? Romana hangi açıdan bakmalı?

-Trajik olan gaye-irade ikilisiyle akıl-yetenek ikilisinin her zaman yan yana gelmemesidir. Yakup’un gayesi var, irade de koyuyor ama yeteneği yok; Yücel ise gayesiz ve iradesiz ama inanılmaz yetenekli...

-Romanda ele aldığın karakterlerden birkaçı dışında hepsi şair yahut şair olma yolunda hevesleri olan kişiler ama o kadar da bomboş, her biri şiir âleminden ayrı dünyalar kurmuş. (Pastane, eczane mesela) gerçek hayatta şairlerin romanındaki karakterler gibi tatsız tuzsuz, karanlık tipler olduğunu düşünüyor musun?

-Edebiyatın doğası, uyumsuzluğu işaret eder. Bu uyumsuzluk, bazı şairleri sempatik gösterir bazılarını ise itici. Tanıdığım şairler içinde ruhsuz, karanlık tipler yok. Ya da ne bileyim ben onları yanlış değerlendiriyorumdur. Sorunda bir şey dikkatimi çekti. Şiir âleminden ayrı dünyalar kurmak, dedin. Belki bu yüzdendir, tatsız tuzsuz karanlık tipler olmaları.

-Taşra Şairi, Ali Gani karakteri biraz kırgın biraz gururlu küstah ve oldukça tedirgin edici bir adam böyle bir karakteri romanında kullanırken nelere dikkat ettin?

-Ali Gani gibi tipler Türk Edebiyatı’nın insanlığa armağanıdır. Sadece Türkiye’de olduğunu söyleyemeyiz ama Türkiye’dekinin orijinalliği, dünyadakileri geride bırakabilir. Büyük düşünce sistemleri kurmaktan uzaktırlar ama bir düşünceye sahiptirler. Bu düşünce, dış politikadan ekonomiye, azınlık haklarından doğal kaynaklara kadar her şey hakkında bir fikir verir. Bu fikirlere doğru ya da yanlış diyemeyiz çünkü mevcut olmayanın olma ihtimali, onun doğru ya da yanlış olarak sınanmasına imkân vermez. Kusursuzluğa inanırlar ama kusursuzluk mükemmel bir şey değildir. Hayatla aralarında, kimin kimi belirleyeceğine dair bir savaş yürütürler ve hep kaybederler. Kaybederken kazandıklarını düşünürler. Kazanırken kaybettiklerini. Tetikte olma hali. Oysa normalliğin içindeki bir başka düşünceyi beslediklerinden ve onu iktidara taşıdıklarından haberdar değildirler. En azından etraflarındaki insanlara böyle olmalarını tembihlerler. Oysa birçoğunun geçmişinde büyük bir başarısızlık vardır. Bu başarısızlık, sınavın niteliklerini sorgulamalarına neden olur.

-“Şimdi kendi gençliğinin son modasına, eski bir yakışıklılığın kriterlerine uygun olarak gidip alışverişini yapmış, neler söyleyeceğine dair kurguyu defalarca baştan almıştı.” Bu ruh halinin esiri Şefik’in içine düştüğü belirsizlik durumu... Şefik bu durumdan kurtulmak için mi evliliği, aşkı düşünüyor?

-Senin de çok güzel alıntıladığın gibi, Şefik gecikmiş bir adam. Bu gecikmişliğinden kurtulmak istiyor ama bu kurtulmanın yaratacağı boşluğu neyle dolduracağını bilemiyor. Kurtulma aracı, Serap. Serap’la evlenmeyi düşünüyor ama sadece bir kez, iki dakika kadar konuşmuşlar. Diğer taraftan giyim kuşam birçok şeyi değiştirmeyi planlıyor. Bertan’ı yanına bu yeni hayata dair ipuçlarını edinmek için alıyor. Fakat Serap, akıl hastası. Birçok erkek tahmin edebileceğimiz gibi iki dakika görüştükleri bayanlarla bir ömür boyu geçirmeyi planlarlar. Nadiren de olsa onlardan bazıları akıl hastasıdır.

-Yazmak istediğini mi yazıyorsun, yani böyle değil de şöyle yazayım, yok olmuyor böyle dediğin var mıdır?

-Şimdiye kadar yazmak isteyip de yazmadığım bir şey olmadı. Bundan sonra da olacağını düşünmüyorum. Bunu sen de çok iyi bilirsin, nasıl bir atmosfer içindeysen, öyle yazarsın. Ben de açıkçası bu atmosferi değiştirmeyi düşünmüyorum ama genişletmeyi düşünüyorum.

-Sınırlarımızı belirleyebilecek kadar özgür değil miyiz? Bu belirsizlik çok can yakıcı olabilir de…

-Saul Bellow, yaşadığımız dünyayı şöyle değerlendirir; “İnsanlar günümüzde özgür olabilirler ama bu özgürlüğün hiçbir içeriği yok.” Hepimiz özgürüz ama bu özgürlüğün içeriği nedir? Bu içerik bizi nasıl sınırlandırıyor? Bu bir süreç aslında. Her şeyi yerli yerine koymak da insana yetmiyor çünkü. Dediğin gibi bu can yakıcı olabiliyor.

-Bu kitabı yazarken cinsiyetini düşündün mü?

-Eril bir kitap.

-Eril oluş daima ön planda mıydı?

-Bilerek yaptığım bir şey değildi ama yalnızca Yakup’un değil diğer karakterlerin de hikayeleri sert hikayeler.

-Seni en fazla yoran karakter kimdi? Beni Yakup çok kızdırdı da.

-Beni en çok yoran karakter Bertan oldu.

-Bertan karakteri bu romanın neresinde duruyor tam kestiremedim. Niçin gerekliydi bu karakter? Üstelik Zehra’yla düşünmezsek tek genç yan-karakter.

-Bertan’ın roman için kilit karakterlerden birisi olduğunu düşünüyorum. Milli Kalkınma Vakfı’nın durumunu onun gözünden değerlendirmek önemliydi. Vakfın belki de son çalışanının durumunu da yine onun değerlendirmesi roman açısından hayatiydi.

-Yücel niye acımasızdır ve Levent niye bunu dert eder? Mutluluk, Yakup’a atfedilen bir kendini kandırma meselesi midir gerçekten?

-Yücel acımasız bir karakter gibi görünüyor. Hayatı normal insanlar gibi değerlendirmediği için böyle akılda kalıyor. Aslında istediğini yapma cesaretine sahip. Yapıyor da zaten. Levent ile zıt karakterler ve birbirlerinden ayrılamamışlar. Yücel ile Yakup’un gerilimi bizim için önemli. Yücel, Yakup’u en doğru değerlendiren insan aslında. Yakup’un şiir için bunca şeye niçin katlandığına anlam veremiyor.

-Şairlerle bir alıp veremediğin yok öyle değil mi? Ha bir de şairlik yeteneğine sahip olmak onu kullanmaktan daha cazip olabilir mi ki?

-Şairlere karşı bir hayranlığım var. Ama şair olamadım. Bundan memnunum o ayrı. Şair olmak değil de kalmak daha zor gibi.

-Bana Tolstoy’u nispeten fazla okuyorsun gibi geldi yanılıyor muyum? Işık Yanar ne okur, kimleri, hangi yazarları özler, arar ve sever?

-Tolstoy, edebiyatı bir arayış olarak çok başarılı kullanan yazarlardan birisidir. Diriliş’te evrim üzerine düşünceleri, toprak reformu üzerine yorumları... Hikâyeleri de kesinlikle başyapıttır.

-Yazma sürecinde okuma darlığı çektin mi? Çekmedinse hangi kitap elinden düşmüyordu?

-Çekmedim. Çok fazla şiir okudum.

-Her eser bir armağandır fikrine katılıyorum ve armağanın için teşekkür ediyorum.

-Ben teşekkür ederim.