Hüzeyme Yeşim Koçak Konya’da yaşıyor. 9.kitabı deneme türündeki “Ötede”. Deneme dili olarak etkileyici. Kullandığı dil ile belirgin bir yerde duruyor. Deneme kitaplarının yanı sıra öykü ve romanları da var. Kendisiyle son kitabı “Ötede” üzerine konuştuk.
-“Ötede”ye gelmeden, daha önce yayınladığınız kitaplara biraz değinelim istiyorum.
-“Saklı Değerler”, ilk öykü kitabım. Ve diğerleri “Muhabbet Buyursun Gelsin”, “Bekleyen”. En son “Havva Hanım’ın Gamzesi”… Denemeler: “Bırakın Güzel Konuşsun”, “Bana Gönülden Çalıp Söyle”, “Ey Ruh(um) Geldinse Masaya Vur”, “Ötede”… Arada ilk romanım “Çoban Aşkın Çocuğuydu”.
-“Ötede” neyi anlatıyor, neden “Ötede” adını verdiniz, ne düşündünüz? Neler hissettiniz? Neyi amaçladınız?
-Önce bir durum tespiti eleştiriyle başlıyor, sonra öte(ki) seslerine kulak verip, yürüyüşe geçiyorum. Şöyle serinlikte, yağmur altında, kelebek kovalarken, cırcır böceği ve bülbül dinlerken, zıtları birleştirirken güvercin kanatları taktığımda, azıcık da uçtuğumda(!), samanyolunda dolaştığımda yazdığım yazılar onlar. Bir hedef, yaşadığı çağa biraz mesafe koymak, öte yaka dünya; bir adım ötesi, birkaç basamak yukarısı; ben ötesi, gizli yüz, semavî çağrı, daüssıla, nefeslenme, Hakk’a iltica, göçmen seçkin ruhlar; kutsala karşı saygı terennümü, yürekli bir muhabbet selamı gülümseyişi… İçten bir muhasebe, sîga denemesi… Bir mekânın davetinin, vaadinin dökülüşü; kulluk bükülüşü, pembe şafak söküşü…
-Gerek hikâyelerinizde gerekse denemelerinizde zengin bir dil kullanımı söz konusu. Edebiyat anlayışınız, bu noktadan mı neşet ediyor?
-Bu zengin olduğu varsayılan dilin, işlevsel tezyin edici bir gönül dili olmasını da önceliyorum. Bir ülkü muhtevasının, şahsî bir gelenek yorumunun parçası. Mesaj kelimesi belki sevimsiz gelebilir ama insanın dünyadaki olgunluk sınavında bir kazancı hâsılayı da sağlaması ve bu yolda çalışıp, birikimini paylaşması gerekiyor.
-Kullandığınız bu dilin, eserin edebi seviyesine olumsuz ya da olumlu etkileri? Siz ne düşünüyorsunuz?
-Müspet olduğunu düşünüyorum. Kelimeleri eserin ziyneti olarak değerlendiriyorum. Eserin canlılığını diriliğini sağladığını, ufuk açtığını, özellikle kasdî terk edilmiş bazı kelimelerle el ele verilip yeniden hayata kazandırıldığında, kıymetli bir yekûnda parladığını ve dili(mi) sıkılaştırdığını sanıyorum. Yani kelimeleri zevkle, iştahla; edebî emellerime âlet ediyorum. Olumsuz tarafı ise, anlaşılamama, daha kötüsü zaman dışı düşerek, iğretileşme, sizde suni gözüküp sırıtması. Bir inşayı ehliyetsizce yapmanız. Fakat “doğru” bildiğini yapmak arzusu ve ortalık manzarası bu endişeyi bertaraf ediyor.
-Kitaplarınızda anlattığınız konulardaki örgü, nelerle bütünleşiyor? Hayat içindeki bağlantıları nelerdir?
-Genel olarak; bir mânâ dokusuna, bir gönül hattına hitap ettiğim gibi bir iyi niyet besliyorum. Dereceli de olsa bazen uyarıp acıttığını, sarstığını; bazen de yumuşatıp rahatlattığını, ruhî bir alışverişte kanal açtığını düşünüyorum. Dahilî-haricî hayat yekpare olduğuna, esasen iç kuvvetlerimizle zorluklara açmazlara mukavemet edip çözüm aradığımıza göre; kalp bağlantıları önemsenmeli.
-Yazarın Ahlaki sorumluluk konusundaki düşünceleri kitaba yansıyor mu? Ya da görevleri arasında var mı, öğrenmek istiyorum.
-Yansıdığını zannediyorum. Belli bir ölçüyü gözetiyorum. Ahlâkî kaygıyı ve bir kısım üst değerleri hesaba katmadan, sere serpe, ulu orta yazmak bana ters gelen bir durum. Bizim hayata ve edebiyata bakışımız farklı olmalı. Mükellefiyetlerimiz, inancımız doğrultusunda bir bakış ve yer alış, bir yön tayini gerekiyor diye biliyorum. İnsan olarak bir bütünüz; sanat, bize verili kabiliyet de bir cephe, cüz. Burada esas; işlenmesi geliştirilmesi gereken insanî cevher “öz”. Maneviyatı yazarlığı(mı) tamamlayan hayatî merkezî bir unsur olarak telâkki ediyorum. Kitaplarımda esneklik ve renklilik olsa da, derunumdan uzak düşmez diye bir kanaat taşımaktayım. Yalnız edebiyatın sınırlarına ve kurallarına riayet ederek, güzeli hedeflemek ve yazıda göstermek lâzım. Borazanlık, lafazanlık yahut kalpaz(dır)anlıkla değil. Yeteneğimize de ihanet etmemeli. Konu diğer yazarlara gelince… Kendilerini alâkadar eden bir husus…
-Denemelerinizde neyin peşindesiniz, ulaşmak istediğiniz hedefleriniz?
-Deneme benim için keşif, açı. Öyküde romanda söyleyemediklerim; dil uzunluğu(!)… Birbirine geçişlerde, dinlendiğim eğlendiğim hareketlendiğim… Sadece yazılarımda değil bütün eylemlerimde, nihaî gayem daha iyisini yapmak ve mükemmelliğe doğru yürümek. Yaptığınız işin inceliklerine vakıf olmak, ruhen fikren zenginleşmek, sanatlı edebli bir hayatta ilerlemek yücelmek… tezyin edilmek.
-Hikâye, roman ve denemeler yazdınız ve yazmaya devam ediyorsunuz. Size göre hangisi daha önde?
-Öyküyle daha fazla uğraşıyorum ama çok kesin, öne çıkarıcı ayrım yapamıyorum. Çünkü birinin üzerindeyken, biriyle hemhalken, diğerini özleyip heyecanını ağırlığını taşıyor ve meşgul olmak istiyorum. Hepsi ayrı imkân, atmosfer rengi, değişik kurgu, zihin tadı. Sizde tekabül ettikleri noktalar farklı. Ama ruhunuzda tek bir vurgu... İşte çolak kollarımla ve çolpalıkla yazarlığı kucaklamaya gayret ediyorum.
-Tezgâhta neler var? diyelim, son olarak.
Artık acele eden bir roman teşebbüsü…