Saatlerdir çarşının içinde dönüp duruyordu. Bir dükkândan çıkıyor diğerine giriyor, sonra bir başkasına…
Cebindekileri zaman zaman kontrol ediyor, onlarca dükkânın bulunduğu çarşıda sarrafları gezmeye devam ediyordu.
Kafası karışıktı. Gözleri dalıp gidiyor, derinlerde kaybolmayı düşünürcesine uzaklara gömülüyordu.
Borçluydu.
Son zamanlarda piyasa allak bullaktı. Birçok esnaf kepenk kapatmıştı. O da son anlarını yaşıyordu belki. Son çırpınışlarıydı, kurtulmak için dolaşıyordu. Dostu olarak düşündüğü kaç kişiden borç istemiş, yalvarmış, nerdeyse dilenmişti. Aldığı cevaplar onun karamsarlığını artırmaktan başka bir işe yaramamıştı.
Herkes piyasayı bahane ediyor, borç para vermek istemiyordu.
Arkadaşlarıyla kurmuş oldukları şirketi kurtarmak içindi bütün çabası. Aslında işler yolundaydı. Ne zamanki senetleri protesto edildi, alacaklarını alamadı işte o zamandan beri kara kara düşünüyordu.
Uzun boylu, yüz kilonun üzerindeki yapısıyla demiri bile bükecek güçteydi. Ama malzeme alamadıkları için iş yapamıyorlardı.
Girip çıktığı kaçıncı dükkân olduğunu unuttuğu anda, ona eliyle bir dakika işareti yapan, birkaç günlük sakalıyla dikkat çeken kot pantolonlu, yelekli orta yaşlarda biriydi.
Adamın ne dediğini anlamadı. Yürüdü. Adam arkasından adımlarını sıklaştırdı.
Ender, elindekileri çaldırmaktan korkarak hızlandı. Son çare olarak elinde dolaştırdığı altınlardan da olmak istemiyordu.
Adam koşarcasına önüne yürüdü:
-Bir dakika kardeşim, dedi
-Buyurun ne istemiştiniz?
Adam yeleğin cebinden kimlik kartını çıkarıp gösterdi.
-Hırsızlık masasından Mehmet.
Ender şaşırdı. Şaşkınlığını gizlemek istedi, başaramadı. İçinden bir bu eksikti, dedi. Heyecandan sesi titredi. Elini koyacak yer bulamadı. Birkaç kez anlamsızca hareket ettirdi. Sesini temizlemek için öksürdü. Esmer yüzünde heyecan izleri pek görülmedi ama iri yarı vücudu sarsılmıştı:
-Buyurun, dedi.
Merakının giderilmesini istiyordu. Sadece bekledi.
Gizem dolu bir sesle cevap verdi polis:
-Dışarı çıkalım, dedi ve merdivenleri gösterdi.
Ender ne diyeceğini bilemedi. İçinden ya gösterdiği kimlik sahteyse, sorusu geçti. Sahteyse ve elindeki altınları görüp çalmak için bir yolsa, diye düşünürken polis de buna yakın düşüncelerle altınların hırsızlık olabileceği şüphesini taşıyordu.
Ender’in dükkânlara girip çıkmasından şüphelenmiş ve onu takibe almıştı. Bu tür sahtecilikler son zamanlarda sık sık yaşanıyordu.
Ender, tereddüt etti bir an. Gitmek istemedi. Polis tavrını sertleştirdi:
-Beni zor kullanmaya mecbur etme! dedi.
Ender çaresizlik içinde polisle birlikte merdivenlerden çıktı. Karşı caddedeki karakoldan içeri girerken hâlâ içindeki kaynama dinmemişti.
Bir sandalyeye oturdu. Ve sorgu başladı:
-Altınlar kimin?
-Neden satmak istiyorsun?
-…
-Eşimin bilezikleri. Benim.
-Borcum var.
-Eşinizin haberi var mı?
-Var.
-Ev teflonunu verir misin?
Ender içinden kızmaya köpürmeye devam etti: “Sana ne kardeşim, altınlar benim. Bozduracağım diye sana mı soracağım…”
-Evet, dedi ve telefon numarasını verdi. Bana hırsız muamelesi yapmanızdan rahatsızım, diyebildi.
Polis:
-Bunlar sizin için, dedi sadece.
-Değilsen mesele yok. Neden kızıyorsunuz?
-Beni tipimden dolayı takip ettiniz. Ne yapayım. Bu benim tercihim değildi. Esmer olmam, kilolu olmam, tipimin sizi rahatsız etmesi… Allah yaratmış böyle. Ben ne yapabilirim ki?
Polisin yüzünde gülümseme oluştu:
-Biz işimizi yapıyoruz, hırsızlar ortalıkta cirit atıyor, biliyorsun.
Ender’in rahat olmasını anlamaya çalıştı. Ya hırsız değildi. Ya da bu konuda artık profesyonel olmuştu. Ama polis hâlâ onun hırsız olduğunu düşünüyordu. Bunca yıldır bu işi yapıyordu. Yanılıyor olamazdı. Adam işi iyi öğrenmiş, diye aklından geçerken çevirdiği numara nihayet cevap vermişti:
-Alo! Buyurun.
-Polis Mehmet. Birkaç soru soracağım hanımefendi.
-Buyurun.
-Eşinizin adı ne?
-Ender.
-Altınlar sizin mi?
-Evet.
Polis bu sıradan cevabın ötesini deşelemek için kaç tane olduğunu, neler olduğunu gramına varıncaya kadar sordu.
Aldığı cevaplardan sonra Ender’in hırsız olmadığı kanaatine vardı. Ortamı yumuşatmak için çay söyledi.
Ender çayı içerken, kızgınlık cümlelerini sıraladı içinden.
Polis:
-Kusura bakma kardeş, bazen bu tür yanlışlıklar yapılabiliyor. Bunlar da sizin için, dedi.
Ender, görünüşünden dolayı böyle bir durumla karşılaşmanın verdiği buruklukla karakoldan ayrıldı.
Telefona sarıldı. Eşine olan biteni anlattı ayrıntısıyla. Eşinden duyduğu kahkahalarla o da rahatladı.