Menu
Ertuğrul Rast ile Söyleşi
Söyleşi • Ertuğrul Rast ile Söyleşi

Ertuğrul Rast ile Söyleşi


İlk kitabın Dünya Ceket Günü, ilk kitap denebilmesi için fazla bekledik galiba. Senin için de uzun sürdü mü? Yoksa tam vakti miydi?

İlk şiirimi 2011 yılında yayımlamıştım, kitabım 10 yıl sonra çıktı, geç kalmışlık var gibi dursa da kitabıma daha çok çalışma fırsatım oldu bu sayede, şiirlerimi olgunlaştırdığım kanaatindeyim bu süreçte, tabii yeni birkaç şiir de eklemiş oldum kitabıma. Geçmişe dönüp bakınca ilk şiirinden hemen birkaç yıl sonra ilk kitaplarını çıkaran şairler de mevcut, çok gecikenler de.   

İroninin şiirinde özel bir yeri var. Yoksa yok mu? 

İroniyi seviyorum fakat abartmıyorum, bir denge unsuru olarak ironi. İronik bir şiir diyemem şiirime. Toplumun gerçekleriyle insanın gerçeklerinin iç içe geçtiği bir şiirin peşindeyim. Birçok şair bunun peşinde.  

Film replikleri, göndermeler, özel isimler… Bunlar şiir için birer hammadde mi?

Bazı filmler, şarkılar, isimler çok özel yerler edindi hayatımda. Kaçınılmaz bir şey olarak şiirime dahil oldular. Şiirde “keşf”e inanıyorum. “Keşf”, “bir şeyin örtüsünün ve gizleyicisinin kaldırılması, bir işin açıklanması, ortaya çıkarılması”dır. İnsanın kendi çabasıyla, aktif rol oynayarak, perdeleri bizzat kaldırarak ulaştığı bütün bilgileri içerir keşf.  Filmler, şarkılar, dizeler hatta masada duran bir takvim ve daha birçok şey duyuları ve aklı uyararak keşfin kapısını aralıyor gibi geliyor bana. 

Kitabın ismi niçin Dünya Ceket Günü

Dünya Ceket Günü ismi ile ben güce karşı bir eleştiri getiriyorum, dünyayı bilmem şu kadar aile yönetir derler, hayır dünyayı ceket yönetir, (hatta küçük çaplı bir şirketi yönetmek için bile ceket giymek zorundasınız bugün) ve maalesef ki ceketin yönettiği bu dünyanın hali ortadadır, zulüm devam ediyor, buna karşı bir eleştiridir, duruştur Dünya Ceket Günü, eğer ki bu gün kutlanacak olsaydı, ceketlerimizi çıkarıp kutlayabiliriz derdim, böyle kutlanmasını tercih ederdim.

Teknoloji şiir nesnesi mi senin için? Transhümanizmin, internetin, metaverse’ün konuşulduğu zamanın ruhu (yoksa ruhsuzluğu mu demeli?) şiirde ve senin şiirinde nasıl bir yeri/karşılığı var? Bu noktada mühendis olmanın şiirine katkısı oldu mu?

Teknoloji ile insan doğaya hükmetmeye, doğayı yenmeye çalışıyor, bir yandan doğa insanın geliştirdiği bu teknolojilere cevap veriyor, ben buradayım tüm gücümle diyor, diğer yandan insanın kendi eliyle ürettiği teknolojiler insan hayatını kolaylaştırırken insanı köle konumuna ittiği noktaları da içinde barındırıyor. İnsan tüm bunlara karşı tekrar yeni bir teknoloji ile yeni bir atak düzenliyor bu süreç böyle devam ederken insan ruhu ve maddesi ile hem etkilenen hem etkileyen konumunda. Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı F.S. 632 yılında geçer yani Ford’tan Sonra 632 yılında, bu takvim seri üretim bandından çıkan ilk otomobil olan Ford Model T’nin üretiminin milat kabul edildiği bir takvimdir. Yani teknolojinin gelişiminin tarihte bir kırılmaya yol açtığını söyler Huxley bize. Dolayısıyla şiir de bu kırılmadan etkilenecektir, hayatın tam içindedir çünkü. Bu durum şiirlerime yansıdı, kitabımın ilk bölümü tamamen teknoloji temalı şiirlerden oluşuyor.  Öte yandan mühendis olmamın şiirime katkısı, geometri ve matematik öğrenimi dolayısıyla olmuş olabilir. Şiir ciddi miktarda geometri ve matematik içeriyor iç ve dış unsurlarıyla. 

Yapay zekâ şiir yazar mı? Yapay zekâ şair olur mu? 

Yazılımcılara ve fütüristlere göre yapay zekânın ilerlemesiyle birlikte kaybolmaya yüz tutacak mesleklerden birisi de şairlik. Şairlik bir meslek mi, sorusuna herhangi bir cevap vermeden devam ediyorum. Eğer ki şiir bir sonuçsa, yani süreçten uzak ele alacağımız bir sonuçsa, yapay zekânın yazdığı metin tabii ki şiirdir. Fakat süreç önemsiz midir? Yerde bir limon kabuğunu görüp ya da sabah uyanınca karalanan bir dizede yaşanılan süreçler, tecrübeler de dikkate değerdir şiiri yazan kişi açısından. Şimdilik yapay zekâ bir süreç yaşamıyor bu anlamda. Süreçsiz şiirler yazıyor, iyi ya da kötü. Özetle sonuç odaklı bakarsak yapay zekâ da bir şairdir. Daha farklı açılardan bakalım meseleye, yapay zekâ ile üretilmiş robotlar şu an tiyatrolarda oyuncu olarak görev yapıyor. Hatta beyaz yaka, mavi yaka tamlamalarına benzer şekilde türetilen bir tamlamamız da var: metal yaka. Yapay zekânın öğrendiği her şey insanlığa ve insana dair. Burası çok ıskalanan bir nokta, gözümüzün önünde olmasına rağmen. Bir savaş makinesi insanın savaş yeteneklerini taklit ediyor ya da o yeteneklerin üstüne ekleyerek savaşıyor yine insan adına. Yapay zekânın yazdığı şiir aslında bir insan şiiri, oynadığı tiyatro oyunu da insana ait bir dünyadan. İnsanın kelimeleri, insan zihninin taklidi. Yapay zekâ bir gün kendi gerçekliğini kavrayıp bir yapay zekâ şiiri yazabilir mi, gelecekte bu olur mu? Bence soru bu artık. 

5 sayı süren bir fanzin maceran var. (Biz çok azmettik ama birkaç defa 4’ten öteye geçemedik. Bu sebeple tebrik ederim.) Şimdi de Buzdokuz. Dergiler/dergicilik sana neler kazandırdı? Matbu formdaki derginin son nefesini vermek üzere olduğunu düşünüyor musun?

Üçüncü Mevki fanzini 5 sayı çıkardık. 2012-2013 yıllarında. Çok öğretici bir süreçti, tasarımından matbaasına, matbaasından dağıtımına kadar birçok şeyi görmüş olduk. O yıllarda şiir görgümün arttığını hissettim. Tabii bu sadece fanzin çıkarmakla olacak iş değildi, günde 10-12 saat şiir çalıştığım dönemlerdi o dönemler. Şimdi Buzdokuz dergisi yayın kurulundayım, şiire, eleştiriye, teoriye ve çeviriye ciddi emekler veren bir ekiple beraber olduğum için mutluyum. Dergi çıkarmakla hem edebiyat tecrübesi, hem de ciddi bir hayat tecrübesi ediniyorsunuz. 

Sorunuzun ikinci kısmına gelecek olursam, hayır, matbu formdaki dergilerin son nefesini vermek üzere olduğunu düşünmüyorum, elbette ki teknolojinin gelişimiyle elektronik kaynaklara ulaşmak ciddi bir konfor sağlıyor insana, severek ve sıkça da kullanıyoruz.  Fakat bir şekilde matbu kaynaklar dip dalga gibi de olsa yaşamaya devam edecektir.  Çünkü “permakriz” yani sürekli krizlerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. İnternet bir gün kesilebilir, bir yerde ve bir zamanda, o zaman matbaaya, kâğıda yine dört elle sarılma zamanı gelecektir. “Gizlilik Dereceli Belgelerde Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”te “olağanüstü durum” tanımı vardır. Bu tanım “gerçekleşmesi hâlinde devleti veya idareleri olumsuz etkileyerek güvenlik zafiyeti oluşturabilecek veya uzun süreli elektrik kesintileri, donanım ve yazılım sorunları gibi teknik gerekçelerle Elektronik Belge Yönetim Sistemi’nin  uzun süreli olarak çalışmamasından dolayı belgenin fiziksel ortamda hazırlanması gereken durumları” içerir. Yani olağanüstü bir durumda kâğıt, matbu form bizim kurtarıcımızdır. Matbaa sevdalısı da değilim, bir durum tespiti yapmak adına söylüyorum tüm bunları. Gutenberg Galaksisi’nde McLuhan,  matbaanın kökeninde yatan fonetik alfabenin bir ikilik yaratarak şizofreniye yol açtığı iddiasını savunur. Bu çok önemli bir iddiadır. İnsanın sözünün ve eyleminin birbirinden ayrılmasını imler çünkü.


Dünya Ceket Günü, 2021’de okurla buluştu. Yeni kitap için beklentiye girelim mi?

İkinci dosyam üzerinde çalışıyorum halen. Daha uzun şiirler olacak sanırım bu dosyada Dünya Ceket Günü ile kıyasladığımda.   


SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle