Duran Çetin Konya’da yaşıyor. Hikâyeler ve romanlar yayınlıyor. Tamamı Beka Yayınları’ndan çıkmış eserlerinin sayısı sekiz... Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Yolun Sonu, Güller Solmasın, Portakal Kızım, Gözlerdeki Mutluluk, Kırmızı Kardelenler, Bir Adım Ötesi... Duran Çetin’le eserleri üzerine konuştuk...
-Duran Çetin’in edebiyata girişi, daha doğrusu yazmaya ve okumaya girişi nasıl oldu? 2000 yılında ilk kitabınızı yayınladığınıza göre ve 1964 doğumlu olduğunuza göre, eserlerinizi yayınlamak için uzun süre beklemiş olmalısınız...
-Okumaya girişi ile yazmaya girişimi ayırmak lazım. Zira okumaya okumayı öğrenince başladım. Ortaokul ve Lise yıllarında bazı öğretmenlerimizin teşviki ile kitap almaya, kitap okumaya başladım. Bu okuma, hızını artırarak üniversite yıllarında zirve yaptı. Öğretmenliğe başladığım yıllarda da hızını kesmedi. Okudukça yazma isteği uyandı bende. Yazmayı çok tasarladım ama başlamanın zorluğunu siz de takdir edersiniz. İlk yazılarıma gazete köşesi ile başladım. Yıl 1987 idi. Sonraki yıllarda mütemadiyen değişik illerde değişik gazetelerde köşe yazmaya devam ettim. Elan da devam ettiriyorum. Kitap yazmaya, öykü ve roman yazmaya başlamam da aslında aynı yıllara tekabül ediyor. Zira kendimi yazmaya zorlamadan daha ziyade bazı olaylar benim yazmam gerektiğini bana fısıldadı, hatta beni mecbur etti. Ben de yaşadıklarımın tesiri ile bismillah deyip elime kalemi aldım. Yaşadığım olayları, çektiğim sıkıntıları yazarak rahatladım, kalemime söylettim, diyebilirim. İlk yazdığım kitap bir romandı. Roman denemesi de denebilirdi. Yayınlanması için bir hayli bekledi, dinlendi, beklemekten yorulmaya başladığını düşündüğünde yayınlanma imkânı buldu. Tabi yıl 2003’tü.
-Edebiyata, yazıya bakışınızın “mesaj”a dayalı olduğunu düşünüyorum. Bu sizin yazmaya başlarken öngördüğünüz bir şey miydi? Edebiyat-mesaj ilişkisi üzerine neler söyleyeceksiniz?
-Düşüncenizde haklı olduğunuz taraf var. Aslında yazmaya başlarken illa ki şu mesajı vermeliyim gibi bir peşin kanaat söz konusu değil ama genel itibarı ile yazdıklarımın bir yere dayanması gerektiği düşüncesinden de uzak kalamıyorum. “Hayır” söylemeyi, “iyi insan” olmak uğrunda yapılması gerekenleri yazmaktan hoşnut olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İnsanın başıboş yaratılmadığını, sorumluluklarının olduğunu, sorumluluklarını yerine getirirken hayatın gerçekliğinden uzaklaşmadan, yaratılış gayesi doğrultusunda yaşamanın da bir hedef olduğunu hatırlatmak, güzellikleri unutturmamak, hatalı davranışlarının nelere mal olduğunu göstermenin gerekliliği ve bunun yapılmasının görev olduğunu düşünerek böyle bir tercihim söz konusu. Herkesin bu şekilde yazması gerekmiyor. Bunun da edebiyatımızın ayrı bir güzelliği, ayrı bir zenginliği olarak görüyorum. Mesaj derdi/kaygısı taşımadan da yazılar kaleme alınır. Yeri geldiğinde de mesaj da olabilir. Mesaj kaygısı taşımamak ne kadar tabii ise bu kaygıyı taşımak da o kadar tabiidir.
-Buradan hareketle yazdıklarınızı çocuk edebiyatı bağlamında da düşünebilir miyiz? En azından onlara da yönelmiş olduğunuzu söyleyebilir miyiz?
-Elbette. Benim bu konuda çalışmalarım söz konusu. Çocukların dilinden anlamak, onların düşüncelerini yakalayabilmek önemlidir. Çocuk edebiyatı ile ilgili çalışmalarım devam ediyor. Onların günümüzde zor durumda olduklarını biliyorum. Onların “bizi biz yapan değerleri” öğrenmesi, duyması ve yaşaması çok önemlidir. Kendi kültürümüzü, örf ve adetlerimizi öğrenmesi geleceğimiz açısından önemlidir. Bu önemi hiçbir zaman geri plana bırakamayız. Buna hakkımız da yok sanırım. Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın öykü kitaplarım çocuklar içindi. Yeni bir çocuk romanı üzerinde çalışıyorum. Çocuk öykülerine devam etmeyi düşünüyorum. Piyasaya çıkmamış masallarım da hazır. Resimlenmiş şekilde çocuklarımızın eline ulaşacağı zamanı bekliyor.
-Edebiyat dergilerinde fazlaca görünmediğinizi sanıyorum. Bu bir tercih miydi? Edebiyat dergilerinin genelde yazarlığa giden yolda bir “okul” olduğu düşünülür. Elbette ki yazar, başka yollarla da kendini “inşa” edebilir. Bu noktada siz neler diyeceksiniz?
-Edebiyat dergilerinin bir okul oluşu görüşünüze kesinlikle katılıyorum. Bu yolda edebiyat ve edebiyatçılara önemli katkıları olmuştur. Olmaya da devam edeceği düşüncesine de sahibim. Benim böyle bir yol izlememiş olmam doğrudur. Ben öykülerimin hepsini gazetelerde tefrika ettim. Onun üzerinden tekrar çalıştım. Ben öykülerimi “edebistan.com” ve daha farklı edebiyat sitelerinde yayınladım ve yayınlamaya devam ediyorum. Ayrıca Edebiyat Otağı ve Berceste dergilerinde de öykülerim yayımlanıyor.
-Roman ve öykülerinizde kırsal kesimin insanlarının ağırlıklı olarak işlendiğini görüyoruz. Bunun sebebi nedir? Yaşadığımız çağın ruhunun şehirlerde yaşadığı düşünülürse, sizinki bir “kaçış” olarak düşünülebilir mi?
-Belki yazı da bir kaçış. Yazının arkasına gizlenmek, söyleyemediklerinizi söyletmek, düşüncelerinizi onunla ifşa etmek, gerçek hayatı yazılarla yüzleştirmek de kaçıştır.
Kırsal kesim insanları var öykülerde, roman kahramanlarımın bir kısmı da kırsal kökenli. Belki de kendimin de kırsal kökenli olmamdan kaynaklanıyordur. Ama şimdi şehirde yaşıyorum. Şehri soluyorum. Şehri kokluyor, şehri adımlıyorum. Çağın ruhunun şehirlerde yaşadığını söylüyorsunuz. Öykülerimin ve romanlarımın mekânlarının çoğunluğu şehirlerdir, zamanlar şehirde solunarak geçiyor. Kahramanlar da şehirli ve şehirde geçiyor. “Portakal Kızım” şehrin çıkmazlarını, büyük şehrin sıkıntılarını ve yozlaşmalarını göz önüne seriyor.
-Duran Çetin’in odaklandığı konular/noktalar nelerdir?
-Benim için önemli olan öğretici olması. Yani okuyucuya bir şeyler verebilmek. Sadece yazmak için yazmak benim için geçerli değil. Yazıyorsam faydalı olmayı amaçlamam gerekir. Gerekirse açık bir şekilde çıkarılması gereken dersi yazmaktan da kaçınmam. Dedim ya maksadım faydalı olmak. O zaman bu işi faydalı olma esasına oturtmalıyım. Bunu da yaptığımı zannediyorum. Toplumun içinde bulunduğu ahlaki yozlaşma beni çok rahatsız ediyor. Bunun önlenmesinde katkım olursa kendimi bahtiyar addedeceğim. Ana baba hakkından tutunda komşu ilişkilerine kadar... Toplumun özlediği güzellikleri öykülerle genç ve çocuklarımıza aktarabilmek, onlara yön vermek... Bizi biz yapan değerleri öğretmek, anne ve babalara yardımcı olmak düşüncesiyle yazmaya çalışıyorum.
-Sizi yazmaya götüren şeyler nelerdir? İnsanı “yazdıran” şey nedir?
-Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza döneceğiniz hikâyeler... Gerçek yaşam öyküleri tercihimdir. Hatasıyla sevabıyla yalın bir şekilde ve herkesin okuyacağı, anlayacağı ve kendinden bir şey bulacağı... hatta çocuklarımız için yazdığım öykülerde ders verici ve hataların tekrarını önleyici duygularım ön planda oluyor. Anadolu’nun sıcacık sesi olabilmektir gayretimiz. Her kesimden insanımızın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini işleyerek, okuyucuyla bütünleştirme düşüncesiyle öykü ve romanlarımı yazmaya ve yayımlamaya devam ediyorum. Aslında insanlara faydalı olmak için yazıyorum.
-Türk ve dünya edebiyatında, sizi besleyen, sizi etkileyen, sizin kendinize örnek aldığınız yazarlar kimler?
-Yazar olarak, pek çok isimden yararlandım, beslendim. Kendi yerli yazarlarımızdan Batı Edebiyatından herkesin üzerinde ittifak ettiği bazı isimler... Yazmadaki tekniği açısından özellikle üzerinde durarak okuduklarım var. Roman; hikâye, şiir, başarı, eğitim, bilgi ve araştırma kitapları... Kur’an, Hadis, Mesnevi... Mehmet Akif, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Bediüzzaman, Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Goethe, Balzac, Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Refik Halit, Sabahattin Ali... Ayrıca roman noktasında Ali Erkan Kavaklı’yı da zikretmem gerekiyor.
-Konya’da yaşamak sizin için ne anlama geliyor? Neler kazandırıyor size? Ya da belki neler kaybettiriyor? Mevlana ile aynı şehirde olmak veya... Sizde ne gibi duygulara sebep oluyor?
-Konya’da olmak bana bir şey kaybettirmiyor. Aksine çok şey kazandırıyor. Eğer kitap dünyasının kalbi açısından Konya’yı taşra olarak kastediyorsanız; günümüzün teknolojisi ile bunun aşılması çok kolay. Yok kültürel etkinlikler açısından değerlendirirseniz; Büyükşehirlerin hepsinden belki de daha çoğu Konya’da yapılıyor. Konya tarihten getirdiği kültür başkentliği özelliğini üzerinde taşıyor. Soluduğumuz hava bile bize etki ediyor. Yanı başımızdaki Mevlana, Şems, Sadrettin Konevi ve umulduğundan fazla yazarının olduğu bir şehirde zorluk çekilmesi düşünülemez. Ben Konya’nın benim için iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum. Mevlana tüm insanlığa mesaj verdiği gibi bizi de bu yönde etkiliyor. Onun sözleri, Mesnevisi, manevi havası...
(EDEBİYAT OTAĞI, ARALIK 2007)