Alıngan günlerin savurduğu boğuk seslerdik
Birikirdik boyuna masalın ortasındaki ağaçta
Üzgün yağmurlar geçerdi aklımızdan
Kasabaları uyutmayan düğün gecelerinde
Dantel dantel büyürdü sıkıntının evi
Büyür büyür ve bir oyuncak
Dımdızlak bir bozkır düşü olurdu her şey
Herkes birilerinin ardından su döker
Her şey ölü dudaklara dokunurdu en sonunda
Ve biz dilin hem kemiği hem
Bir sabrı olduğunu öğrenirdik bundan
Çatısı akmayan ne vardı, nehirlere uymayan
Bırakmazdı yakamızı çekip gitmek istesek
Her yerimize bulaşan o alışkanlıklar göğü
Bir ısırık izi bir cam kesiği
Gibi kalırdı içimizde büyümenin pamuk ipliği
Avlular susardı incir şaşırırdı ve tıslardı yılan
Hep yakalıksız kalırdık hep çolak ve lekeli
Ne zaman başka bir ses olsak
Başka bir renk yahut bir kımıltı
Kanasın diye şehri yürümekten gelen sesimiz
Götürüp çırçıplak soyarlardı
O kocaman vitrinlerin önünde bizi
Unutuşun diline çalışan hüzünbaz öğrencilerdik
Kim öptüyse geçmedi