Menu
ŞİİRLER
Şiir • ŞİİRLER

ŞİİRLER

BENİ SADE SEN SEVDİN

Eşyamda izin ayağımda tozun var mı diye sorarsan
Sana can çekişe çekişe değişen eşyayı haber veririm
Ayağımın tozunu silktim eşyamı karıncaya yükledim
Kırık yayda kalıveren ok gibi kaldım amma
Hiç korkmadım seni sukût-ı hayâle uğratmadım

Sen hâtim ol ben yarım sen hâtem vur ben dargın sen hatır kır
Ben uzun uzadıya kendimi açıklayayım ki bilinsin nasıl bir zulmetteyim
Bilinsin bu evren duanla her gün en baştan nasıl yaratılır
Boş bir sadak gibi kaldım amma zaten nehirler çekilmiş kurumuş göller
Aramızda deniz vardır (...) bana kalan sade sabır sade sabır...

Ben bu kırık izzet-i nefisle çok uzağa gitmem biliyorum
Bende ramak kalmıştır her şeye hasmane tertiplere ölmeye ramak kalmış
Flamasında ölüm işaretleriyle bir kuru benliğim kalmış
Kesilmemiş kartalmış bir adak gibi kaldım amma katılaşmadım
Hatırla sana ve kendime hep inandım, işte ordayım

İmanını tazeledin her cürmümden kalbimden sızan acıdan
Korkarak belirsiz bırakarak dokunmayarak beni sevdin
Tanrı hakkı için sevdin ebedî dostunu bildim, buydu seni avutacak
Hem gerçek hem yalan olan, işte bak bu açık seçikti aramızda
Seni affetmedim sana teslim gönlümü esirgedim bağışladım

Sen sendelediğinde inancımın ilk perdesi yırtıldı
Dediler ki suya götürür susuz getirir adamı
Dediler ki bîvefadır boşuna çınlamasın kulağın
Bense bir kez kerametine iman etmiştim divitin ve hokkanın
Gene de tuz basmadım zaafına seni hasletimden azadladım

Ateşi keselim kesilebilir değilse de, nâmı var ateşkesin
Bu ateşin nârında yanacak sözlükler ve kuralları simyanın
Birkaç sayfa kurtaralım kekeme kalsak bile isimsiz mektuplar için
Şartsız ve müdânâsız bir mütareke imzaladım amma
Kerem ettim sana seni hiç aklımdan çıkarmadım

Şimdi burada her şey pırıl pırıl aydınlık ve her saat gündüz
Duvarlarda masalarda kulelerde duranlar bile on ikiye vurmuş
Dünyanın her yerinde kalbimin rehberliğinde bir çocuk doğmuş
Her çocuğa adın konmuş akrep durmuş on ikide işlememiş saniye
Bu aşkın aşkı kaldı bende onursa hiçtir terazi kefesinde.

Hayriye Ünal

(Dergâh 2005)

EVDEN BOZMA BİR PANSİYON

Hanife’nin susmadan önce verilmiş son ifadesidir

Sevmiyorum bu hikâyeyi;
Değişsin istiyorum kendime biçtiğim bu manie
Karıştırıyorum adımı öteki adımla
Biri fulya dese dönüp bakacağım tutuyor
Yosun ya da deniz diye seslendiklerinde hiç şaşmıyorum
İnci, meral, fazilet biraz kenar mahalle kokuyor seviyorum bu kokuyu
Kenarda kalmış her şey bana bir hısım
Kenarda örümcek ağı ve süprüntü
Kenarda biçimsiz ve eski püskü
Kenarda miskin mi miskin bir rahatlık buluyorum

İşte buradayım her gün beş kez müezzinlerle
En eski adımla kulağıma üflenenlerle
Hanife; o tatlı kaşıntıya bulaşan ah gene de gene de bu ruh-ı mecruh
Alışkanlık işte; ezan vakitlerinde radyoyu biraz kısıyor
Perşembeleri damla koymuyor ağzına
Duydun mu oportünist dedi
Oportünizm bu iyimser ya da kötümser değişim

Nedir o sayfalarda kötü lekelere benzeyen canhıraş çığlık refleksi:
Bir ses ki kuyruğuna basılan her hayvanın becerdiği
Bir ses ki tıslamadan
Kişnemeden
Havlamadan daha detone daha az tabii
Modern şiirmiş
-burada hep beraber delice gülelim ki bir tiyatro sahnesine benzesin-
Kıyıcı güdük şairlik hevesi
Alt alta gelen sözcük öbeklerine
Askerî talimlerle şiirimsi; bunu küçümsüyorum
Buna saygı duyamam başka fikirlere başka ideallere başka olan her şeye
Saygı duyacak medeniyet yok bende
Başka olan her şey sanki bir dekor
Bana bir fon, manzara gibi entipüften bir görüntü ki bulanık
Benim için bir deney kabı
Başka herkes bir denek bir virüs bir bulaşıklık
Kötülükle karılmış eylemlerin masumiyet eşiği vesair
Kaybolan saflıklara mersiyeler
-burada da hüzünlü edayla ama kah kah gülünecek-
KARMAN ÇORMAN BİR BİLİNCİN KENDİNE BATIRDIĞI İĞNE
Kestiği bilek, sanal bile olmayan bir meydan savaşı kendi kendiyle

Değişsin deşilsin diye murdarlığın kesik göbeği
Biraz daha inerek inilebilecek bir basamağın keşfi
Biraz daha sevindirecek bizi inilecek her basamak
İmleyecek bitmemiş işimizi
Her şey daha iyi işi bitik olmaktan
Sevincin bu çirkinliği minimal mutluluklar...
Uygarlığın şapka çıkardığı yer, kırılasıya eğildiği

Yetmeyen ayıp yerlerin yetmeyen zevkini bile giderek elden çıkarmış
Ayıp yerler çoğalsın isteği sarmış bir bedeni
Bir beden daha olsa derhal kanıksanacak
Yedek organlar yedek masum yeni başlangıçlar için delik olmayan bir kalbi
Onu da düşürecek yerlerde sürüyecek
Ondadır zevkin paslanmamış ilk keşifler çağı ondadır keşiflerin gönenci
Sevmiyorum bu arınma istenci kuyruklu yalan
Tersine, gelmiş olduğum yerde
(-keşif-
Birden bir değişiklik bedenimde
Yazdım attım otel şiirini
Geçmekte olandan duyduğum acı silindi
Geçici olan her şey güzeldi sadece o güzeldi
ÇOK YAŞAYASIN FÂNİ
Bir canlının bir canlıya tutunmakla elde etmediği her şey gizli burada)

Ham etin kötü tadını unutmuş
Bilerek yeni bir otelin girişindeyim şimdi
Buraya pansiyon diyorlar, evden bozma, daha küçük
daha mahdut daha da geçici
Burada yalan aynı yalan
Kadın ve erkek kadın ve kadın erkek ve erkek
Kezzap ve yara, açılmış dikişler; her şey de bir açıklık
Yok muamma kaos karışıklık
Yıkıntı veya bir kıyamet fobisi
artık kırklara karışmış
Her şey son derece şeffaf ve arı duru
Bir su
İçilecek kadar tatlı her şey
Kırmızı ve beyaz her şey sarhoşun bir dakikasına hapsolmuş
Otlarla uyuşan beynin birden ulaştığı o dingin
O resimli dünyada, köpekçe, siyah-beyaz
Sade bir algı vuzuha kavuşmuş
Sevgi vs adı anılmaya değmez, bayağı olan ne varsa
Anılmaz olsun kahrolsun
ANDOLSUN geçici olanda gördüğüm güzelliği
Değişmem şimdi ebedi olan neyse ne varsa
Bir kere gidilen yerler
Bir kere binilen bir gemi
Bir kez yapılan her şey büyü gibi
İkincisinde bulaşık suyuna dönüşen, bir benzetme olan
bir pastiş bir ırza geçme
Yaşamanın en berbat iksiri tekrar üstüne kurulu oluşudur
İnsanı uyutan kanı uyuşturan bönleştiren özelliği ah
Sağlamcılık denen irsî rezillik
Nikahlar beşikler emzikler akşam yemekleri
Güvende olmanın su aygırı tembelliği
Tekrar edilmeyen her şey sahici sahih otantik ya da dillere
pelesenk hangisiyse işte o
TANRISAL OLAN TEK ŞEY TEKRAR EDİLMEYENİ

Tekerrürün baş döndüren döngüselliği bizi alıp yere vurduğunda
Bile karnımızı tuta tuta elimize verilen bir parça butla
Bir parça şaraba batmış dil balığıyla oyalanırken
Yeniden yeni oluşlara yepyeni gidiyor giden
GİTMEKTE OLAN YEPYENİ BİR YERDE BİR DEFA OLACAK
BİR SERÜVEN

Karar kıldım her gün başka bir odada başlayan bir serüven
Başka bir karakter yarattım her odada
Pansiyonun serin taşlıklarından başlayan bir buharlaşma arasına karıştım
Bu da geçer deyip acıya katlananı katlanmış suratıyla baş başa
Odadaki kurbanı ah sevgi oh tanrım ne zevkti
Sözcükler de tiksindirici tekrar eden her şeyi
Usanmadan şeyleri çoğaltan sadece sözcüklerdir
Sevişgenliktir konuşmak, yazmak daha da tiksindirici
Mektuplara son verse biri e-maillere telefonlara
Kitapları binlerce basıyorlar dehşetengiz bir üreme çılgınlığı
Dergiler kankokandoğumhanelere bitişik
Komşular komşularla bitmeyen ikindilerde
Parklarda piknik yerlerinde biteviye bir rakam sevgisi
Maçlarda deşilmiş yerlere serilmiş bir düello kurbanı
KÜFÜRLER ÖRTECEK BİZİ TEKRARIN EN SAF BİÇİMİ
BARİ ONLAR İÇİN HER SEFERİNDE YENİ BİR FİİL SÖYLENSEYDİ

Çünkü küfür örtecek bir şeydir örtülmeyeni
Haydi maçlara maçlara maçlara
Kırılgan dilleri ısırıp yırtarak opera biletlerini
Balerinleri baletleri bir çuvala doldurup incelmiş fino bedenlerini
Sihirli bir flüt çalalım daracık bir odadan taşsın sesi
Darala darala çizgileşmiş bir odadan çıkıverse
Harika çirkin bir giacometti

Bu odaya dar bir koridordan girilirdi
Denizden gelen nemli hava daracık giysileri
Biraz daha yapıştırıp koltukaltlarına bacaklara
Karna bir kama
Gece yarısı başlayan bir travma
Oyuncak bebek hiç oynamamış bir kızın
Onların hep saçını yolmuş
Onların hep gözünü çıkarmış
Bacakları parça parça
Bir koli oyuncakla baş başa; yırtıcı hayvan plastikleri, maskeler, legolar, şekerler
ELDEN BİR MEKTUP
BİR BABADAN BİR KIZA
Bir baba bir gün bir kıza...
Bir pansiyon odasında başlayan ayrışma iplik iplik ayrılıp hücre hücre dağılan
çarşaflara pikeye havlulara
Ondaydı ipince bir varlık halinde yayılmış olması gerekirdi
Umuyordu biraz ukde azıcık varlık şerefi
Arandı yataklara yayılan eşyalarda edebiyat hükmetsin isterdi
Kokulu çamaşırlar hafif bir erkek parfümü sinmiş, denizin çığlıklarına karışan
power fm müziği,
Bundan daha yakın daha gerçek bir kucak olmuş mu? OLABİLMİŞ Mİ?

Eşyalarda ne anlam ne şeref olabilir
Bedende ne şeref ne anlam bir
Muhaldir ayrışmış bir beden inşa edilir muhaldir
Beden derli toplu bir nüktedir bir bütünlük içindeyken okunabilir
budur şeref dedikleri yapışkanlı etiket
Budur dünyanın anlamına katılma, varsa bir anlamı dünyanın, kadîm kitaplarda
vahiyle gelen suhufta nebîlerin gül kokan ağzında
Oysa çocuklardan, minyatür ve temsilci her şeyden nefret eden bu kızda
“Bir arayış” diyor uzman dindarca iyimserlik karışık, Jungien
arketipleri sosyal olguları ihmal etmeden

Bir şey aramıyor ki yemin edebilir
aramaktan gelmiyor bu kelâl
bu dili dışarıda itlere yakışan bezginlik
acemilik kokan logoterapi iyice bezdiriyor

Hiç zamana gark olmuş bir anı
Güzelliğini berkitir mi?
Hiç uçları kaybolmuş bir ipliği
Başka bir uca bağlar mı gelişim setleri ve çarpıtılmış kuantum?

“Kuralları kaybolmuş bu kızın”
“Çocukken sıkı, dayanışmalı bir grup içinde değildi muhtemelen”
“Çocukken en yakın olduğu erkek çok mu sertti otoriter mi”
“Çocukken...”
“Çocukken...”
Kural belki de iyi bir şeydir, derleyip toplayan
Dağınık yataklardan, karışık saç baştan, pis kokan basık evlerden
Bir anlam çıkarabilir kural
Sayısı hızla artan kent nüfusunu
Histogramlar sayesinde tasnif edebilir

“Bu bizimki sosyal bir hayvan! Olamadı eyvah”
“Sosyal bir geveze”
“Sosyal bir meslek sahibi, hayatın sosyal piçliklerine uygun bir çerçeve”
Denir ki cinsiyetinden çıkmayı başarmış uniseks bir müsvette
Ve sair de olmadı
Kahretsin!
Oysa bir müsvette her zaman unisekstir
Uniseks birinin -kalıbımı basarım- kamburu da olmaz şiiri de
-Savaş mavaş zaten hak getire-
Varsa gösterin. Varsa bunu bilecek bir arraf, sıkı bir müneccim
Gelsin söylesin desin ki işi olmayacak şiirin
Müzekkerle müennesle yani dille, kelimeyle, teşbihle, üremeyle
Cinsiyet orijin değildir desin, bir damla sudan ibaret bir şeyin
On ikiden vuran bir kemankeşi; Âdemi
Eşinden ayıran nitelik insanın en güzel şiiri değildir desin
Bölücü bir kimlik erkekse desin

Ucundan İbn-i Arabî de biliyorsa bir uzman
UCU DOĞULAN EVLERE UZANAN BİR KORİDOR
Kaybolsun orada oysa geçmişi unutabilmek sağaltacak
Hayır deşilecek
Tenyalı şeritli bir sıcak yazdan üç oda bir salona ulaşıyor
-üç oda bir salon-
Orda hayat
Difteri dizanteri çocuk felcinden korunarak başladı
Tek göz evlerde de vardır az buçuk
Böyle bir itina böyle bir dikkat
Otellere kadar varacak bu sakınımın ucu
YOKSA
İSTİSKAL
BAŞLAR

Başlayan yalnızca istiskal daima istiskal
Başladığı zamanlarda adı başka olsa bile başlatan müessir sebebin
Babadan fırlatılma.
BABADAN TEVÂRÜS ETMEDEN BİR DAMLA MECAL
BİLDİĞİ TEK CEVAPLA KARŞI DURABİLİR DÜNYAYA
OLMAMAK İÇİN BİR ERİYİK BİR SIVI, MÜNHAL:
İSTİSKALE KARŞI ŞİİR
Babalara
Zor sorulara; bir kafiye
Terleten sorgularda hınçla beslenen teşbihler
Mahkemelerde ve kuyruklarda ironi kasapta kan dişçide serum
Hamuru yoğrulur sert bir hamur takır tukur
Ah vaktinizi alacak bir kambur
Bir kötürüm
Bir fırlama
Bir yoksul
Daha da susmak istemezdi sızlanmayı sevseydi
Üstelik -n’apalım- istiskal müstehcen bir mevzudur

SILA-I RAHİM

Mevsimidir, bakır heykeller yağmurla yıkanır
Ebabiller henüz görünmemiş gök tekinken
Harlemli zencilerin glikoza batmış saçları için
Mimarı için seni sende ayakta tutan direğin
Çatlamaz kubbelerin esnemez kemerlerin nişlerin için
Tetik dur en sağlamını seç belindeki hançerin
Ki bir soluklanayım bir nefes için
Bin belasıyla her gün yüzlerce neferin

Her neferde tetik durmaktan yorulan bileklerim
Devraldığında bu nöbeti hem gönenir hem dinlenir
Yüzüm var dünyaya karşı herkese her zaman milyon bereketle
Üzülsem bile üzgünlüğüm biraz kolaya kaçmak biraz da nezaketten
Kendini bil demediler mi, dediler sana Bill
Bunu unutma hiç unutma sakın unutma
Kendinde anahtarı başkalarının
Sen kendinde bana doğru upuzun bir yol bulacaksın

Kendini azarlamadıkça armağan olamazsın komşuna
Bir çocuğa kadına bir silah arkadaşına sıla-ı rahim
Rehbersiz bir toplumun ortasında zamansız bir zil
Düşmana çekilecekken en sevgili gözlerdeki mil
Bu hırçın bu uslanmaz bu er gövdesine çelişik dil
Sen olacaksın bozuk tilavetinle faili bu farz-ı kifayenin
Sınanmaz aşk hiç unutma tutulmaz ateşe düşen demir
Yanarsan yangınınla seversen benimle büyüyeceksin

Ama hep büyüyeceksin bu senin değişmez kaderin
Sende gördüm bu eğilim mayana katılmış
Bereketi anımsatan dostlukla ışıldayan gözbebeklerin
İhaneti doğallıkla yadsıyan bir bedenin var
Bu önemli bu arzın dönmesi güneşin bizi hırsla
Dünya nimetlerinin bizi arzuyla kuşatması gibi bir şey
Biz kuşatıldıkça her kuşatmadan nasıl çıktıksa
Yavaşça çözüverecek sınırdaki düğümleri erkek ellerin

Kurşun nasıl ilerlerse insanın etinde yavaşça
Beyne saplı mermi çekirdeği nasıl sağ koyar da insanı
Ölür eşinin ardından sırf tasadan bir yaşlı
Ben o kurşunum işte şiirde sende Türkçede yaşayan
Yavaşça öldürmeden ama şüphesiz hep güç katarak
Seni Türkçeyi şiiri kılçıklı yapan eğreti yapan
O benim bendedir yaşamanın da yazmanın da sırrı
Benim ömre bedel gözağrısı kalpağrısı

Ağlamayı başarırsan son kurşunu sana saklarım

SOYLU SOĞUK SOYSUZLUK
DİŞ DİŞ BİLEYSİZ PASLI VE KÜT


En azına razıyım düşmandaki aklın zerresine adamışım payitahtlar...
Koçlar... Şarıl şarıl akıtmaz mıyım kan ne bahtsız bir bilince dûçar
Ne kalıpsız hayaletlere sallanacak boş yere kılıçlar YAZIK bu gerekli
Bunda mühim bir gerekçe var parça parça elli kişi olan ruhumun
Her birinden nükseden bir ses var bunu da yazacaktım amma
İnanmam bölük pörçük faydaya yazacağım çünkü var
Buradan yükselen lavlar yakacak birini bundan kurtuluş yok

Tanıyalım bir söz hakkı bakalım ne der ne ister bu perişanlar
Perişan laf gelişi her parçası bu ruhun -kimisi lüks delisi kimi elifi elifine düzgün-
ÇAKAL GİBİ ULUYOR UZUN GECELERDE
KISA GÜNLERDE DERT OLUYOR İÇİNE GEÇMİŞİ

Buradan çıkar beni ben bu kıyamete kadar duracak gibi
Böyle hareketsiz bir tenekede nefes almadan benden bir hurda olmadan
Buradan çıkar beni -efradını cami hele tanımla bir- ağyarını sona bırak
Olsa bende ağyar bilgisi sanki kesiksizmiş sanki hiç gölge düşmemiş üstüne
SANKİ KÖKÜNDEN SÖKÜLÜP DİKİLMEMİŞ DİBİNE BİR DİKENİN
Konuşmak ve susmak istiyorum sonra hiç soru gelmesin rica ediyorum
Bu benim inkişafım olsun hikmetli sözler edeyim size tezahürat istemez

Bir erginlik içre nizamî bir yürüyüşle sessiz bile olsa bereketle
BİR MENZİLE VARMAYI DİLİYORUM
Kopuyor içimden köpoğlusu bir azgın neye itiraz etse başını eziyorum
Onla kavilleşmedik hiçbiriyle kavilleşmedik

Bana menzil dediler ama ben mesafe sanmadıydım
Ben mesafeye inansaydım sapandan çıkmış taş gibi çarpardım eteklerine
İlk hızı kaybetmeden sertçe kerametsiz taştan yapılma dağın
Nefsanî hayvanî vs. karnım tok bunlara anlattığım insan parçalarında
Benlik dağılması gibi laflarla işgüzar numaralarla
Kodlanıp kolaya kaçma yolu olsaydı sırattan korkarım
Günaha dönüp bakmazdım şart olsun baktığım da yok şart olsun

Yalnızca geri çevrilmeyen bir rica yumuşak yüzlülük
Fazla ciddiye almaca kolaymış dedirtiyor bak ne kolay
Ne kadar kolay eylemek adı konmayan ara durumlarda
BAK NE KOLAY DİŞLİYOR DOSTUNU

Diyorum ki ben hep böyle hiç susmaksızın yazsam yazsam yazsam
Aynılaşana kadar her sözcük yazsam yazsam birliğe kavuşur ruhum
Birden tek sözcüğe dönüşürüm -verilecek savaşımız var
Verilecek bir savaş kelle koltukta askerlerim
İnanmıyorum savaşa ŞART OLSUN BEN BU KÂFİRE EL KALDIRIRSAM
Bu akılsıza tek sözcükle bile verirsem pâye velev ki düşman pâyesi olsun
Askerlerim serbestsiniz kim ki bu hançeri temiz tuta

Kim ki kanlımdı hani sözünü sözümle aştığımda
Hani sustuğumda bana koyu bana kara bana sevda
Askerlerim verilecek nâşımız var amma tek taşımız yok
Tek taşımız yok evini örecek müstekbirlerin

Hımbıldı Sakarya da Tuna da doğu diyorlar doğulu kardeşlerimiz
Tiksinerek bakıyorlar doğuya kendilerine doğru
İçerden dışarıya doğru dışarıdan içlerine doğru
Hep kötü kokarcasına kendilerine bakıyorlar
Ne zaman sıyrılıp çıkacaksa şanlı tarihi şapşanla aydınlatacak güneş
Bu şanlı evlatların hem rahim hem kahir hem kirli hem tâhir
Ne tezadı fark eden ne karmaşadan alınan bu soylu yavrucaklara

Anlatmak mümkün müdür bu her birleşmenin ardında yatan sehiv
Bu her birleşmeden akmadan durulmadan çocuk vermeyen nehir
Ah hımbıl Sakarya fersiz Tuna yok kutsalımız yeminle yerde serili ferikler
Düşüverdi elimizden kama kılıç bakın delindi miğfer

Kesici ne varsa gömdük bahçelere bitecek sanırsınız ama yok!
Çelik uyur toprakta bitirimce haince, yok kutsalımız yeminle
Deflerimiz santurlarımız var var bakın dindar oynaşlarımız
Derler ki takma hüzünle biz her akşam uyurken tövbeyle yatar
Kırk kilidi kıracak güçle kalkarız ama yok kutsalımız yeminle
Kesik bıyıklarımız parmaktan çıktı gümüş halkamız
Benzeyebildik şükür benzemezken benzemez olduklarımıza

Yok kutsalımız yeminle her gün katline ferman leşini ibrettir dendikte
Camekânda saklı yılanımız yavaşça öğütür öğütür de camı
Kırk pâre etsen kırk düşman kırk düşmanı yıkacak gücü n’aparız
Oysa bakın nâçar bir yılan bu öyle kâfir yılan değil kahrolsun encamı

Her yer yılan ve aç onlar siz tarlalarda emekçi devlette zânî memurlar
Biçimsiz tekdüze bürokratların sanki elimizden aldığı sanki kanatlarımızı
Çatır çatır kırdığı kutsal bir hendek savaşı bu hendeklere atılan kırık bir İslâm
Utanıyoruz yeminle aynı Allahın aynı kulları bu kadar mı ayrı
Mümkün mü bu kadar çirkin olabilmek çirkinlikse çirkinlik
Değilse çirkin nerde görülmüş çirkinin bir güzel doğurduğu
Doğarım ben güneşle birlikte doğmam için bu yetse de

Kaç bin güneş gerek parlasın biri yaksın binlercesini
Yakayım hepsini çünkü ateşin ateşi söndürdüğü
SUYUN SUYU BOĞDUĞU GÜNLERDEYİM
TOPRAĞIN TOHUMA MEZAR OLDUĞU

Ben mezarla konuşabilmem benim sözüm sağlaradır
Ben ölmüşle geçinmem ölmüşün alacağı bir fâtihadır
Sağlara borçluysam eğer borcumu mahsuben ödemem
Sayacağım bir dizi hakikat vardır
SAĞ KALMIŞSA BİRİNİ SATMIŞ MIDIR
SAĞ KALMIŞSA BU BİRİNDEN CAN ALMIŞTIR
İŞTE BU SAĞDA GÖRÜNEN BİR PİŞMANLIK HAVASIDIR

Pişman değilim yavaşça eğilip yere bıraktım
Kılıç mılıç nedir bilmezdim ki sunguroğlu okumamdan önceydi
Çürüyüp dökülen iç organlardan çıkıp giden bir soluktu kanser
Çürümüş lekeli hücreleri vardı kaldı aklı

Kaldı tarlada tırpanda serin balkonlu ak boyalı odalarda
Bir odada taşta kerpiçte ıslanınca şişen tahtada kalan aklın
Şaşılır onca yıl nasıl gezdirdi bir çürük bedeni
Can insanı bağırsaklardan terk eder nasıl
Asıllar ve numuneler derdi müteveffâ her yemekten sonra
Tatlılardan önce ellerini göğe açıp kalanları da isterdi
BİZE BURADA YEDİRDİĞİN O LEZİZ NİMETLERİN ASILLARINI VE MEMBALARINI VER

Bu cennetti cennetin sırlı tanımı
Erkek olsaydı muhakkak bir düzine kadar da
İri gözlü ceylan isterdi eti makbuldür ceylanın
Ayşe ve Avni de geldiler eti makbuldür ceylanın

Ayşe -Tabaklar kaşıklar siniler sayıldı bölüşüldü
Birine çaydanlık düştüyse bıçağını paslı bulan ortaya küstü
Her şeye şaştım ölünün dibinde türlü yediler pilav yediler
Babam da dedi o sihirli deyişi asıllarını ve membalarını da ver
Ben de dedim ki kalkınca sofradan sofranın edebine aykırı davrandım
Ölüler acıkmazsa neden doldurur altını dedim
Bana tokat aşketti ben dünyaya küstüm küserim, ölüler işemez dediler

Avni -Ölüm geldi aldı gitti ÖLÜM GELİR ALIR GİDER
Borçları ve alacakları ile ölüler
KAHIR DOLU BİR SURATLA ÖLÜLER
Mamafih donmuş ifadelerin hepsinde tuhaf bir teslimiyet

Dedem ağlarken bile böyle konuşur diyorlar ki adı bile hikmet
Dedemin adı hikmet doğurmazmış karılar böyle yiğit
Hikmet -BİZ FÂNİLER ÖLÜMLE MUKAYYED KILINMIŞIZ
BU YÜZDEN NE KADAR SU VERSEN ÇELİĞE
NE KADAR DUALASAN DÖĞERKEN O SAAT GELİP ÇATINCA
KESMEZ OLUR ZAĞLI KILICIMIZ
Çekilip gittik bütün yeğenler ben en son odadan çıkarken elimde eldivenle

ÖLÜDEN SAKINARAK DERİMİ parmaklarını açayım açık dursun istedim
BİZE EL AÇMAZ ÖLÜLER ben alındım hikmet bana kızdı susuz içti rakısını
Hikmet -LÂ UHİBBÜL AAFİLİN bana kutsal bağlardan söz açma
Ki kırılmasın kilidi küfürbaz dilimin

Ben de sevmem kaybolanı şimdi bir de kendimden kuşkuya düştüm iyi mi
Taklitlerimi gördükçe kendimi sevmez oldum
Ben bir dipnotu düşüreyim istedim o zaman soğuktu kışlar
Karda moraran ayaklarım vardı yoksuldum
Yoksulluğumdan gelen gururum vardı tektim
Amfilerde de bakımsız mescitlerde de tektim
Ruhum kendinden menkul bir cemaatti değildi cemad

Capcanlıydı Mısırda Kerkükte Şamda Mekkede küçük kıpırdanışlar vardı
Her yerde küçük kıpırdanışlar büyük heyecanlar vardı
Sonra sustu çekilen suların ardından kalan verimsiz tarlalara benzedi şehirler
Deltalar obruklar üzdü herkesi çamura batanlar küfretti sözü olan söyledi

Söyleyen söyledi konuşan söyledi söylemlerin çıktığı yer de
Gittiği yer de birbirine benzedi nesi var bunun
Ölümden konuşurken bir çürüyenin her şeyi çürüttüğü geldi aklına
Hep böyle dengesizdi çürümez toprak geleni alır ve işler
Bir çiçeğe verir adını kahve tonlu bir çiçek olur Hikmet adı
Avni bordo ama arsız bir çiçek olur
Ayşe papatya olur solunca, açtığında krizantem

Ben sinir oluyorum böyle muhabbete
Kaşınıyor sağım solum
Ben rüyalarımda hep yolda kalıyorum
Yollarda ezilmiş köpek leşleri buluyorum et arıyorum yenmiş leşlerde

Biri bir kölelik beratı veriyor bana
Amfilere doğru kaçıyorum azgın sularla doluyor ortalık
Birden pislik kaplıyor suyun yüzünü ben tiksinmeden elimi daldırıyorum
Bir somun ekmek çıkıyor en alttan
Alt bilinç fasarya! Kendimden içeri kaçtım, -yalan mundar-
Yılları buldu içerde kıvrım kıvrım uzayan gerçek bir yoldu
Bundan ne gocunur ne utanç duyarım

Yıllarca sesimi duymadılar ağır mecmuaların
Küf kokulu kitapların sahifeleri arasında
Hint Çin Güney Afrika bütün yerlilerle tanıştım
Zembille düşmüşçesine yalnızdım oralarda ne tuhaf

Ne ana ne baba ne ata piç gibi bir dilde anlaşırdım
Piç duygular edinmişim sonradan anladım kayıp değilmiş bende kalanlar
Çünkü ben o ağır deneyimle ince ince sınanırken
Akranlarımdan çıkmayan bir sızıyı kovmuşum
Oğlanların kızların PEŞİNDEN KOŞAN BİR UĞRUYU
FARK ETMEDEN HAKLAMIŞIM URGANLA
Sonra neler oldu bilir misin dışarıdaydım

Siz bende çökelen tortulardınız anca
Siz beni aşağılara çekip duruyordunuz
Ben aşağılardan yukarı bakmazdım daha
Ne var susmayacak neden zorlarsın bunca

Ben bunu defalarca denedim ben buradan bir yere gittim geldim gittim geldim gittim geldim
PARA ETMİYOR EMİN OLSUN O ZÜPPE OĞLAN
TUVALETTE MODERN İŞARETLER VE GÖSTERGEBİLİM
DÜŞÜRMÜŞ MÜ HİÇ KAFA ÜSTÜ BİR ÇOCUĞU ŞİİR SANIP GAFLETTEN
Yoksa çocuk sanıp doğurmuş mu ortalık yerde bir de sıvamış haa!!! Vây
Bu kışı çıkar derdik kış çıkmazsa sanki ne olur kimse bilmiyor
Örttüler gözünü açıldı örttüler açıldı herkes şaşırdı

Biz de bakakaldık bakmayı bakmaktan saymadan bakan
Yani bakmayan, bakmıyorsa nasıl bakan gözlerde yok zerre anlam
Çok uzadı bu bahis ben ne kışı ne ölüleri
Hiç buyur etmem evime ne kışı ne ölüleri

Bende her şey kıvıl kıvıl canlıdır açıktır kavis kavistir taç yaprakları
Gece gündüz düşlerim de hepsini birer birer alırım
Onlarda damar damar kabaran şevki çekip çıkarırım
Onlardan bir yuva yaparım kendime onlardan
Duvar örerim ne gam ne nem yıkar bu duvarı
Ancak kendilerine döndükçe kokuşan varlıkları
Aynada ölü suratları birbirlerine bakınca sırıtır kurukafaları

Emiyorum demeyeceğim ben buradan beslenmiyorum
Kıyamet... Çarpışmalar... Sıcak kızgın bir demir harfi harfine demir
Etinden geçirilir OLUR İLKEL ADAM EHİL
EHİLSE BÜSBÜTÜN EHLİLEŞİR YA HAYVAN BİLE DEĞİLSE?

Ya hayvan bile değilse nasıl ip vurulur nasıl vurulur dişine yivli demir
Bu gidiş gelişlerden hızla akan trafikten nem kapıyordum
Sıcak çarpışmalardan hiç sakin çıkmıyordum
İçerlemezdim bir hiç kesilmiştim buna
Bir hiçsin diyordu nazarımda hiçlenebilsem hiç içerlemezdim hiç hiç hiç
Ne içlenmek ne içerlemek uğrardı yanıma
SOĞUMAZ YÜREĞİM BENİM HİÇ SOĞUMAZ HİÇ HİÇ HİÇ

Avucumda seyrederim kanlı bir organ
Ciğerden tatlıdır yenilince
Soğumaz hiç hiç bir çizilince
Kibre de yanıttır ihanete de

Niyetler bozar içerleyince tövbeler bozar ipinden çekilince
İlkeldir hep soğumaz hiç yüreğim kanlıdır hep HİÇ SOĞUMAZ HİÇ HİÇ HİÇ
Yollarda uçarken soğusun diye göğe doğru açmıştım
Sabır ve merhametle direnç ve adsız erdemlerle adı olan erdemleri hiçe sayarak
Yine de azimle yeminlerle yeminlere bağlı kalarak
Kendimden kendime bir vefa sözü alarak şehre dönmüştüm
Dönmek namus sözüdür bunlar geçti gitti tabiî namus filan

GEÇTİ GİTTİ TEVÂTÜRDÜ HİÇ BOZMAM SÖZÜMÜ
NAMUSSUZ OLSAM BİLE
Kİ NAMUS ÖYLE BİR VELED-İ ZİNA Kİ ARTIK İSTEMİYORUM
VERİN KOMŞUMA KAMUSTAKİ NAMUSU

Diğer Yazıları