I.
santral bazı akşam mesai on dakika
çoğu gün tatil, ağlamak tam anlatmıyor
yol çok uzun, çok çetin, kervan yüklü, eşkıya yaman
hava kuvvetlerinden başka umudumuz yok
sıddık efendimizin kalbindeki bişey
santrali paydossuz yirmi dört saat
yalnız sağa sola sallanmak ve işte biz böyleyiz
bizim kervanı sırf bazen gam basar
metrobüste şu meşhur bahçe sahibini anladım
sonra benim bağa girdim, bi tane maydanoz
maşaallah, la kuvvete illa billah, çok şükür
maydanoz gül açar inşallah rabbelalemin
müslüman bebekler parçalanırken yapılacak şey
dünyadan nasibini unutmamak, iki bahçe ve aradan nehir
böylece daha etkin ölebilirsin yavrucağım
ama sakın yıldırımlardan, peşiman olursun
II.
eski resimlerine bakmaya dayanamıyorum
çok kıskanıyorum resimlerinin içindekileri
bari birkaç kez misafirliğe gelseniz
yahut bizi çağırsanız bir akşam oturmaya
ev bir yer değil hismiş, böyle diyormuş biri
ben de diyorum ki vatan dizinin dibidir
ebedi gurbetteyim doğduğum kentte ey vatan
tatlı telaşemiz bir dönüş hazırlığı
III.
revzen-i menkuşun nakşı boyadı gözümü
meded nurlar nuru ışığı göster
söylüyorum ve ciğerlerim genişliyor
kaburgada genişleme, genetik değişim, vesselam
rabbim bana bir keklik yolladı, kokladım ve cennet sofrası
karabal, kef, sütyüzü, kuş kızartmaları, tahtlarımız
bir an evvel ölmek istiyorum, el öpümü, iç açılımı, yürek erimi
bozkırın ortası ve geyikler, cumhuriyetin ikinci yüzyılında
ya resulallah, sultanım, canım, şimdi şöyle
göğsümde çini karanfilleri, kızıl kırmızı, ben göğermişim
kış bahçesinde yatmak istedim, kauçuk ağacının dibine
ben çiçeğe asla hayır demem diyor teyzemiz
böyle bir hayat işte
IV.
bugün yeryüzü ve gökler boş ama bir kulun gönlü dolu
kuşlar kanat çırpmıştır milyon yıldır, bilmediğim yerlerde
çoğu varamaz kaf’a, tuhaftır istemez de varmayı
ya ben varacak mıyım ya rabbi, gelir miyim
ha diye bağırıyorum palmiyeleri ve okaliptüsleri arasında kilikya’nın
başımı kaldırıp yılda bin kez ürün veren verimli göğe
ey simurg, ya simurg
güzel ayaklı, baharat kokulu peri kızım havada yürürken
biraz kabus biraz teslimiyetle sarahaten anladım
misis, anavarza ve tarsus hükümdarları gibi
hem sakalları belik belik pers satrapları gibi
şu nazlı mermerin sahibileyin mayhoş olacağım ben de
ama taşımda şöyle yazacak —iste de yazsın—
mahmud gaznevi’nin kıvrım kıvrım sanskrit elifbasıyla:
görünmez olan tek, muhammed avatar, kadir kulu ve bendesi
V.
kisra, kayser ve fağfur
düşünmezlerdi cibinliklerine girerken
bütün meyvelerin bir gün çürüyeceğini
tazesini yerlerdi her şeyin
fasulyenin çıkışına bakmazlardı
aynı dil konuşulmuyor her dağ başında
gönülde kuş cümbüşü başlatmalı
ağzım turunç kokuyor bazen, seviniyorum
bir gül madeni düşlüyorum içerlerde
acı içinde bir adam görünce hemen tanıyorum
elim omzunda, kardeşim acı yok, ama var
insana her zaman biraz lacivert lazımdır
nebimizden kalbimize bir okyanus dolmalıdır
kurtulmadık sanacakları kurtuluşlar olmalıdır
fağfurlardan kisralardan evvel ölmelidir
VI.
evlerinden birinin duvarından fışkırmış genç yenidünya
evlerinin adlarını alt alta yazınca şiir oluyor
eski adana’da yürürken ansızın heybeliada
alemdar mescidinde sevgi bombardımanı
ama bütün evlerinin etekleri atölye cesetleri
ya habiballah seni sevenler ne çok
ne çok yeryüzünde yer yok evliya enbiya basmadık
her şey çıldırtıcı güzellikte güzel efendim
sizden bir şeyler bulaşmış sular, adamlarınız
rabbimizin umulmadık rızıkları ve müziğiniz
ve bütün zamanların üst üste
ve insan varoluşunun bir tür mukarnas olması
VII.
şu kalbi sıkıp suyunu çıkarabilsem bir
pişirsem özümü de tevhid çorbası olsam
yanar aşkınla usul usul kaynasam
ipe diziversem şu vakit denen kulunu
ya resulallah şimdi bizim zamanımız
çakırı dikip unutmalı ve anlamalı zamanı
bu zaman aslında yok, ama bizim zamanımız şimdi
kızım cebinde kajuyla geziyor, şimdi onun zamanı
ben cebimde salavat aranıyorum, benim şimdi
bir mağaradan bahsediliyor, işte o bizim zamanımız
senin mağarana bağlandıkça tabii
VIII.
içimdeki dillerden birine inanıyorum adını sayıklıyor da ondan
bir dil daha var konuşsa güveneceğim susuyor
kursa gidiyorum her perşembe işten sonra
pratik yaparken kekelersem gülün efendim e mi
çil çil çileyeceğin gülün e mi, inci ver
hırkanızı serin mest harap devrilince
gece çöktü
içinde gezerken bir sigara yaktım, seni aradım
fuzuli’den bahsettim bereketini aranarak
anarakar dedim kazara disleksim sürçüyoo
ya benim f’yi küçük yazdınsa ya rab
çok korkuyorum bazen heb
IX.
ceyş-i süleyman mı ezmiş, öyle bir ağırlık
dehşete düştüm hayatımı dizlerime karınca
sen beni almadın ben de bunların arasında kaldım
sen beni almazsan bütün ömrüm heba
tek şansım bahçıvan olmak şu kum dünyasında
kuş uçuran, mahmur ve aksi bir erenlik
kalbimdeki bişey sayesinde
gök kat göksüme
yeni dualar öğreniyorum ustamdan perşembeleri, yeni sözler
ağzımı onunki gibi açarak, başımı sallayıp başınca
metroda rastladıydım kendime, şaşırdıydım
diğer rastta tanımayayım diye uğraşıyor
X.
şimdi velhasıl ey tek insan
bazen çok korkuyorum heb kalbime baharat var
saray-ı suverde geziyorum çünkü körüm
ne olacak bana, ne yapacaksınız beni
n’eyleyeceğiz şu kadir oğlanı
biz göz mesh eyleyimi mevzubahis olur mu
rabbimiz bana da hevenk muzlar verir mi
bana gür kippirikler vermesindeki hikmet ne acaba
bir torba kehribarım olur mu benim de
bir şişe amberim
bir kez gönlüme bak efendim, içersi bütün kargaşa ve dert
mesh eyleyimleyiver yanıkları pamrak uçlarınla
dağları dağla peygamber merheminle
XI.
perşembeleri ustamı görmeye giderim
—adını unutur anam, sakallı tombul bey der—
—hırka teşnesiydim bir gün
hil’at giydirdi yasin’le bana ansız—
o da beni görüyordur inşallah.
ustam aşk öğretir bana ve alıştırma yaparız
inci yutarız avuç avuç, göksel kavunlar
seni görmeye uğraşıp ölürüz
topaç döner durur
zikrimiz arı vızıltısıdır ve testereler
budar ustam kütüklerimizi ki reçinemiz olsun
biraz kanamazsak nasıl misk terleriz
o çok sert şarabınızdan içirir sonra bize
ben bir iki damla dayanabiliyorum
meded ya resulallah sarhoş olayım, mest, harap
sun bir sagar da bana, bayılt beni, öldür, yak
XII.
sultanım, rabbin sana kanadını indir demedi mi
raufsun rahimsin, alemlere rahmetsin demedi mi
onların derdi seni boğar, sıkıntıları sanadır
isteyeni geri çevirme demedi mi sana rabbin
harisun aleyküm hazretleri sen değil misin
ey hayırlı kulak duy beni, istiyorum geri çevirme
alem değil miyim, rahmet ol, rauf, rahim, hırslan bana
dardayım, başım belada, dertliyim, kimsesizim, tut elimden
nazarını ver, himmetini, hitabını, elini
yüzünü, irşadını, kaftanını, ayağındayım, şefkat
istiyorum geri çevirme, ey hayırlı kulak beni duy
1994’te İstanbul, Fatih’te doğdu. Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra 2012-2017 yılları arasında Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Reklamcılık okudu. Hâlen İstanbul Üniversitesi’nde Amerikan Kültürü ve Edebiyatı tahsil etmektedir.Uzun yıllar çeşitli konvansiyonel ve yeni medya kuruluşlarında altyazı ve dublaj çevirmeni olarak çalıştıktan sonra kitap çevirmeye başladı. Birçok çevirisi arasında Hazar Sözlüğü (Milorad Paviç), Klasik Osmanlıca manzum aslından nesren günümüz Türkçesine aktardığı Yusuf ile Züleyha (Taşlıcalı Yahya), İngilizce asıllarından tercüme ettiği Karanlığın Yüreği (Joseph Conrad), Kvaidan (Lafcadio Hearn), Ludwig Wittgenstein (Edward Kanterian) ve Hemingway İtalya’da (Richard Owen) da bulunmaktadır. Romancı da olan Daniş’in biri ödüllü olmak üzere Serçelerin Ölümü ve Yeryüzü Blues adlı iki romanı vardır.