Menu
Naat Kilikya
Şiir • Naat Kilikya

Naat Kilikya


I.

santral bazı akşam mesai on dakika

çoğu gün tatil, ağlamak tam anlatmıyor

yol çok uzun, çok çetin, kervan yüklü, eşkıya yaman

hava kuvvetlerinden başka umudumuz yok


sıddık efendimizin kalbindeki bişey

santrali paydossuz yirmi dört saat

yalnız sağa sola sallanmak ve işte biz böyleyiz

bizim kervanı sırf bazen gam basar


metrobüste şu meşhur bahçe sahibini anladım

sonra benim bağa girdim, bi tane maydanoz

maşaallah, la kuvvete illa billah, çok şükür

maydanoz gül açar inşallah rabbelalemin


müslüman bebekler parçalanırken yapılacak şey

dünyadan nasibini unutmamak, iki bahçe ve aradan nehir

böylece daha etkin ölebilirsin yavrucağım

ama sakın yıldırımlardan, peşiman olursun


II.

eski resimlerine bakmaya dayanamıyorum

çok kıskanıyorum resimlerinin içindekileri

bari birkaç kez misafirliğe gelseniz

yahut bizi çağırsanız bir akşam oturmaya


ev bir yer değil hismiş, böyle diyormuş biri

ben de diyorum ki vatan dizinin dibidir

ebedi gurbetteyim doğduğum kentte ey vatan

tatlı telaşemiz bir dönüş hazırlığı


III.

revzen-i menkuşun nakşı boyadı gözümü

meded nurlar nuru ışığı göster

söylüyorum ve ciğerlerim genişliyor

kaburgada genişleme, genetik değişim, vesselam


rabbim bana bir keklik yolladı, kokladım ve cennet sofrası

karabal, kef, sütyüzü, kuş kızartmaları, tahtlarımız

bir an evvel ölmek istiyorum, el öpümü, iç açılımı, yürek erimi

bozkırın ortası ve geyikler, cumhuriyetin ikinci yüzyılında


ya resulallah, sultanım, canım, şimdi şöyle

göğsümde çini karanfilleri, kızıl kırmızı, ben göğermişim

kış bahçesinde yatmak istedim, kauçuk ağacının dibine

ben çiçeğe asla hayır demem diyor teyzemiz

böyle bir hayat işte


IV.

bugün yeryüzü ve gökler boş ama bir kulun gönlü dolu

kuşlar kanat çırpmıştır milyon yıldır, bilmediğim yerlerde

çoğu varamaz kaf’a, tuhaftır istemez de varmayı

ya ben varacak mıyım ya rabbi, gelir miyim

ha diye bağırıyorum palmiyeleri ve okaliptüsleri arasında kilikya’nın

başımı kaldırıp yılda bin kez ürün veren verimli göğe

ey simurg, ya simurg


güzel ayaklı, baharat kokulu peri kızım havada yürürken

biraz kabus biraz teslimiyetle sarahaten anladım

misis, anavarza ve tarsus hükümdarları gibi

hem sakalları belik belik pers satrapları gibi

şu nazlı mermerin sahibileyin mayhoş olacağım ben de

ama taşımda şöyle yazacak —iste de yazsın—

mahmud gaznevi’nin kıvrım kıvrım sanskrit elifbasıyla:

görünmez olan tek, muhammed avatar, kadir kulu ve bendesi


V.

kisra, kayser ve fağfur

düşünmezlerdi cibinliklerine girerken

bütün meyvelerin bir gün çürüyeceğini

tazesini yerlerdi her şeyin

fasulyenin çıkışına bakmazlardı


aynı dil konuşulmuyor her dağ başında

gönülde kuş cümbüşü başlatmalı

ağzım turunç kokuyor bazen, seviniyorum

bir gül madeni düşlüyorum içerlerde


acı içinde bir adam görünce hemen tanıyorum

elim omzunda, kardeşim acı yok, ama var

insana her zaman biraz lacivert lazımdır

nebimizden kalbimize bir okyanus dolmalıdır

kurtulmadık sanacakları kurtuluşlar olmalıdır

fağfurlardan kisralardan evvel ölmelidir


VI.

evlerinden birinin duvarından fışkırmış genç yenidünya

evlerinin adlarını alt alta yazınca şiir oluyor

eski adana’da yürürken ansızın heybeliada

alemdar mescidinde sevgi bombardımanı

ama bütün evlerinin etekleri atölye cesetleri


ya habiballah seni sevenler ne çok

ne çok yeryüzünde yer yok evliya enbiya basmadık

her şey çıldırtıcı güzellikte güzel efendim

sizden bir şeyler bulaşmış sular, adamlarınız

rabbimizin umulmadık rızıkları ve müziğiniz

ve bütün zamanların üst üste

ve insan varoluşunun bir tür mukarnas olması


VII.

şu kalbi sıkıp suyunu çıkarabilsem bir

pişirsem özümü de tevhid çorbası olsam

yanar aşkınla usul usul kaynasam

ipe diziversem şu vakit denen kulunu


ya resulallah şimdi bizim zamanımız

çakırı dikip unutmalı ve anlamalı zamanı

bu zaman aslında yok, ama bizim zamanımız şimdi

kızım cebinde kajuyla geziyor, şimdi onun zamanı

ben cebimde salavat aranıyorum, benim şimdi


bir mağaradan bahsediliyor, işte o bizim zamanımız

senin mağarana bağlandıkça tabii


VIII.

içimdeki dillerden birine inanıyorum adını sayıklıyor da ondan

bir dil daha var konuşsa güveneceğim susuyor

kursa gidiyorum her perşembe işten sonra

pratik yaparken kekelersem gülün efendim e mi

çil çil çileyeceğin gülün e mi, inci ver

hırkanızı serin mest harap devrilince


gece çöktü

içinde gezerken bir sigara yaktım, seni aradım

fuzuli’den bahsettim bereketini aranarak

anarakar dedim kazara disleksim sürçüyoo

ya benim f’yi küçük yazdınsa ya rab

çok korkuyorum bazen heb


IX.

ceyş-i süleyman mı ezmiş, öyle bir ağırlık

dehşete düştüm hayatımı dizlerime karınca

sen beni almadın ben de bunların arasında kaldım

sen beni almazsan bütün ömrüm heba

tek şansım bahçıvan olmak şu kum dünyasında

kuş uçuran, mahmur ve aksi bir erenlik

kalbimdeki bişey sayesinde


gök kat göksüme

yeni dualar öğreniyorum ustamdan perşembeleri, yeni sözler

ağzımı onunki gibi açarak, başımı sallayıp başınca

metroda rastladıydım kendime, şaşırdıydım

diğer rastta tanımayayım diye uğraşıyor


X.

şimdi velhasıl ey tek insan

bazen çok korkuyorum heb kalbime baharat var

saray-ı suverde geziyorum çünkü körüm

ne olacak bana, ne yapacaksınız beni

n’eyleyeceğiz şu kadir oğlanı

biz göz mesh eyleyimi mevzubahis olur mu


rabbimiz bana da hevenk muzlar verir mi

bana gür kippirikler vermesindeki hikmet ne acaba

bir torba kehribarım olur mu benim de

bir şişe amberim

bir kez gönlüme bak efendim, içersi bütün kargaşa ve dert

mesh eyleyimleyiver yanıkları pamrak uçlarınla

dağları dağla peygamber merheminle


XI.

perşembeleri ustamı görmeye giderim

—adını unutur anam, sakallı tombul bey der—

—hırka teşnesiydim bir gün

hil’at giydirdi yasin’le bana ansız—

o da beni görüyordur inşallah.

ustam aşk öğretir bana ve alıştırma yaparız

inci yutarız avuç avuç, göksel kavunlar

seni görmeye uğraşıp ölürüz


topaç döner durur

zikrimiz arı vızıltısıdır ve testereler

budar ustam kütüklerimizi ki reçinemiz olsun

biraz kanamazsak nasıl misk terleriz


o çok sert şarabınızdan içirir sonra bize

ben bir iki damla dayanabiliyorum

meded ya resulallah sarhoş olayım, mest, harap

sun bir sagar da bana, bayılt beni, öldür, yak


XII.

sultanım, rabbin sana kanadını indir demedi mi

raufsun rahimsin, alemlere rahmetsin demedi mi

onların derdi seni boğar, sıkıntıları sanadır

isteyeni geri çevirme demedi mi sana rabbin

harisun aleyküm hazretleri sen değil misin


ey hayırlı kulak duy beni, istiyorum geri çevirme

alem değil miyim, rahmet ol, rauf, rahim, hırslan bana

dardayım, başım belada, dertliyim, kimsesizim, tut elimden

nazarını ver, himmetini, hitabını, elini

yüzünü, irşadını, kaftanını, ayağındayım, şefkat

istiyorum geri çevirme, ey hayırlı kulak beni duy




Kadir

1994’te İstanbul, Fatih’te doğdu. Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra 2012-2017 yılları arasında Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Reklamcılık okudu. Hâlen İstanbul Üniversitesi’nde Amerikan Kültürü ve Edebiyatı tahsil etmektedir.Uzun yıllar çeşitli konvansiyonel ve yeni medya kuruluşlarında altyazı ve dublaj çevirmeni olarak çalıştıktan sonra kitap çevirmeye başladı. Birçok çevirisi arasında Hazar Sözlüğü (Milorad Paviç), Klasik Osmanlıca manzum aslından nesren günümüz Türkçesine aktardığı Yusuf ile Züleyha (Taşlıcalı Yahya), İngilizce asıllarından tercüme ettiği Karanlığın Yüreği (Joseph Conrad), Kvaidan (Lafcadio Hearn), Ludwig Wittgenstein (Edward Kanterian) ve Hemingway İtalya’da (Richard Owen) da bulunmaktadır. Romancı da olan Daniş’in biri ödüllü olmak üzere Serçelerin Ölümü ve Yeryüzü Blues adlı iki romanı vardır.

Daha fazla görüntüle