/bir zamanlar/ımdı..
bugünkü gibi yine isimsiz
evsiz, barksız, kelimesiz
dilsiz ve kandilsizdim..
yar kucağı bilirdim sokakları..
ben
yaralar açıp kelimelerle
beyaz sayfaları kanatmayı seviyordum..
isimsiz adressiz mektupları sarartıp zarfında
yanılmış kuşlar gibi yuvasından uçurtup
bilmediğim posta kutularına atarak
göç yolunda yapayalnız bırakmayı seviyordum..
gözümü aşkta kararttığım gibi
kış ortası ilk güneşe aldanıp
erken badem ağacı gibi, çiçek açıp
böylece baharları atlatmayı seviyordum..
gitmek için okların üstüne, zırhımı çıkartıp
dikilip savaşların en orta yerine
ellerimle kazdığım kuyuma salıp bedenimi
sabırsız kanlı bitlerime etimi sarkıtmayı seviyordum..
ben ki aşktan her söz edildiğinde
suları tersine akıtmayı
bir ismin uykusuzluğundan sıyırıp kirpiklerimi
gözlerime kıymık kıymık, batmayı seviyordum
ne sabır timsali Eyyûb, ne imtihan eri Yûsuf değilken
Hallac gibi ayakaltıma alıp avam tanrı(!)larını
Cercis gibi, derimi on dokuz kez soydurtup
darağaçlarında sallandırtıp cesedimi
önce ateşlerde ıslattırıp, sonra güneşte kurutup
küllerimi rüzgârda savurtmayı seviyordum..
ben
gülerken ağlamayı, ağlarken gülmeyi
böylece, ağlamayı da, gülmeyi de şaşırtmayı
uluorta yanlışlarıma fazladan ağırlıklar asıp
okkasız, arşınsız, endazesiz kalıp
en hafifini terazisiz, göz kararı tartmayı
benliğimi tertemiz atıp önce, içime
ve sonra en kirlenmiş hâlimle çıkartmayı seviyordum
ben
bir dikenken hep kendime batmayı
içimi için için kanırtmayı
böylece anamı mezarında ağlatmayı seviyordum..
belki ben, kumaşımdan lif lif sökülüp
üryan kalana dek dökülüp, dağıtmayı
her birini bir dalına asıp aşkın
kendimi kendimden yırtmayı
her Leylâ çengelinde bir parçamı bırakmayı seviyordum
lelia!.sevdim de uslandım(mı)?!.