Menu
BURASI FİLİSTİN
Şiir • BURASI FİLİSTİN

BURASI FİLİSTİN


1.


Yeryüzünün şahdamarında kan pınarları çağlamakta.

Çok kötü şeyler oldu ve daha kötü şeyler olmaya devam ediyor.

Savaşın şiddeti, ateşkesin dehşeti arasında gidip gelen bir ülke:

Filistin.

Burası Filistin; ölülerin yeni doğumları çağırdığı ülke.

Burası Filistin; sarılı kanlı sularla.

İki söz arasında gidip geliyorlar: Hayat. Ölüm.


Kuşatıldılar. Öldürüldüler. 

Bombalandılar. Öldürüldüler.

Vuruldular. Öldürüldüler.


2.


Burada kadınlar hep acı doğuruyor.

El yazması acıları yapışmış duvarlara; rengi kan.

Kaldırımlara yığılı kırmızı kelimeler:

Kelimeler çığlıklarını arıyor.

Çaresizliğin soyu çığlık çığlığa büyürken terk edilen evlerde 

kırıldı aynalar.

Kurşun ve şarapnel parçası hiç kapanmayan duvarlardan 

kaçışıyor kuşlar. 

Tüm nesnelerin renklerini kapattı kırmızı.

Gökyüzü kül, denizin mavisi kül rengindendir.

Soykırımda öldürülen, öldürülen ve öldürülen 

küçük ve küçücük çocuklar,

kadınlar, anneler, babalar, gençler, yaşlılar…

Doyasıya mavi görmeden karardı solukları.

Kucaklarda sallanan öldürülmüş çocuklar.

Omuzlarda yükselen cenazeler; birbirine benziyor.

Tabutlar alelacele kalkıyor, çabucak gömülüyor.

Ölü soğuğu titretiyor yaşayanları.


3.


Ah canların hıçkırıklarıyla dalgalanan Gazze!

Feryadından eridi yüksek dağların karı.

Ey Gazze caddelerinde koşturan Çağ!

Kan sızdırıyor artık duvarlar.

Ey Çağ neden bitmez Filistin de ölüm!

Ey Çağ bilirsin sen bombaları, füzeleri,  Ortadoğu’da dökülen kanı; 

insanlar orada neden ölür?


İnsanlar orada neden ölür?

İnsanlar orada neden ölür?


4.


Her evin içinde annesinin çölünden çıkıp başka bir çöle / sonra başka bir çöle / ve sonra bir başkasına çıkan birçok çocuk;

nehir kıyısına hasret birer çakıl taşı.

Bir dakika içinde biter, talan olur düzenli bir evin hayatı. 

İşgalcilerin her adımı kan ve katliam.

Yeryüzü görüyor; görülmedik vahşeti.


Bombalandı, bombalanıyor.

Bombalandı, bombalanıyor.

Bombalandı, bombalanıyor;


sığınılan mülteci kampları, okullar, hastaneler ve camiler ve…

İç içe geçti kırmızı ve gri; 

beton rengine boyanmış kan revan içinde insanlar.

Alınlarında dondu kaldı yarınlar.


5.


Daha önemli olan nedir? 

Ölen Filistinlilerin sayısı mı?

Yoksa İsrail’in katliam arzusu doyurulduktan sonra 

ölümden beter bir hayata katlanacak olan Filistinlilerin sayısı mı?

Ölüm, yıkım, yerinden edilme, açlık ve keder.

Aralıksız mülksüzleştirme ve katliam. 

Her geçen gün daha da kötüleşiyor; 

bu kanlı karmaşa


Bu kanlı karmaşa.

Bu kanlı karmaşa.


6.


Silinmeyecek Nakba’nın travması.

Nakba; her Filistinlinin soyağacında süregelen bir kopuş.

Nakba; nesiller boyu süren bir acı: Hep kanayan büyük yara.

Onlar “Toplu olarak ölmek rahmettir.” der.

Uzak bir geçmişten yola çıkarak.

Toplu ölüm deneyimini gerçek zamanlı olarak yaşamak; 

işte bu tarif edilemez acı.

Bu sözün Filistin gerçeği haline gelmesi;

soykırımın tanımıdır.

Birlikte ölmekle teselli bulmaları 

soykırımın tanımıdır.

Kurtarılmalarının yasaklanması

soykırımın tanımıdır.

Kendi özel ölümlerinin acısını çekememeleri 

soykırımın tanımıdır.

Yasları yok, acıları var.

Onların mezarları bile acır.


Mezarları bile acır.

Mezarları bile acır.


7.


Açık bir hapishanede yaşıyorlar; hücreleri ateş ve külden ibaret.

Yıllardır azalmadı bombaların barutu.

Her şeye rağmen üzerlerindeki enkazı savurup,

körpe bir inatla direniyorlar.

“Özgür ölmek teslimiyet içinde ölmekten daha iyidir” diyerek.

Ölümleri kuşaktan kuşağa ilham verir; öğretirler:

Bir dava uğruna nasıl yaşandığını ve nasıl ölündüğünü.

Gazzeli çocuklar şehit olmak için doğduklarını bilir.

Adlarının arkasındaki şehir Gazze’dir, Kudüs’tür…

Salâtla renklenir gövdelerindeki ırmak.

Her çocuğun doğuşu; özgürlük umudunun resmidir.


8.


Büyük Ömeri Camii ve diğer camiler yıkılmış; ezan sesi duyulmuyor. 

“Yıkıntıların arasında ezan okuyarak camileri yeniden inşa edeceğiz” diyorlar; 

Çünkü onlar;

İşgale karşı direniyorlar.

Soykırıma karşı direniyorlar.

Savaşa karşı direniyorlar.

Şiddete karşı direniyorlar.

Gözaltına karşı direniyorlar.

Nüfus değişimine karşı direniyorlar.

Zorunlu göçe karşı direniyorlar.

Sömürgeciliğe karşı direniyorlar.

Irkçılığa karşı direniyorlar.

Holokost’a karşı direniyorlar.

Apartheid’e karşı direniyorlar.


Direniyorlar.

Direniyorlar.

Direniyorlar.


Filistinlilerin insan olduğunu defalarca tekrar, 

tekrar, tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar haykırıyorlar dünyaya. 

Filistinlilerin de insan olduğunu.

Filistinlilerin de insan olduğunu.

Filistinlilerin de insan olduğunu.


9.


Bitmeyen iyileşme arayışıdır bu direniş. 

Silinmeyi silme çabası ve süreğen kederi bitirme çağrısıdır. 

O yıkıntıların tozunda harlanan gözlerin andıdır özgürlük.

Bombalanmış, yıkılmış şehrin çocukları 

denize dökülmek için evvelcedir sıra bekliyor;  

biliyorlar ki; döküldükçe tohumlanıyor yeni bir gelecek; 

zamanı gelince yeniden doğacak.


Filistin toprakları tomurcukların sabrını toplayacaktır ve 

yeşertecektir özgürlüğü; 

gençliği maviye doysun diye.

Bunca ‘Felaket’in içinden geçerek binlerce kök salarak 

hayatı derinden kavrayarak,

yeniden güçlenip gelişecekler;

Çünkü

Filistin davası haklıdır, güçlüdür, dayanıklıdır.  

Bu bir dava ve onurlu bir mücadeledir.


10.


Elbet bir gün, çok yakında bir gün. 

Belki bir sabah çok erken.

Bir sabah çok erken.

Acıları nehrin sonunda durulur. 

Filistin’in göğsüne hayat yayılır ve özgür olur.



FATMA LEYLÂ

Hacettepe Üniversitesi Almanca Biyoloji Öğretmenliği’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Fen Fakültesi Sistematik Zooloji Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. TÜBİTAK Deniz Bilimleri Çevre Araştırma Grubu’nun projelerinde araştırmacı olarak çalıştı. Şiirleri halen Edebi Kültür Dergisi sitesinde yayınlanmakta.