Menu
ZİGANA'DA BİR KOMİSER
Öykü • ZİGANA'DA BİR KOMİSER

ZİGANA'DA BİR KOMİSER


Hava çok sıcak, güneşin yankısı insanların içine işliyordu adeta. Herkes şehirden uzaklarda olmayı arzulayarak serin bir gölgelik, şırıl şırıl akan bir pınar kenarı veya bir çağlayan arıyordu.

Arkadaşlarının ısrarı ile piknik için şehirden çıktılar. İhsan Bey doğaçlama mizah yeteneği ile arkadaşlarının aradığı, neşeli vakitler geçirdiği bir öğretmendi.

Birlikte arabalarına bindiklerinde hedef belliydi. Dağların yamaçlarından kıvrılarak ilerlediler. Yeşillikler içinde zirveye doğru yol alırken sıcağın hararetinin de azaldığını hissetmeleri onların neşesini artırdı.

Dönüp baktıklarında her yer, her şeye ayaklarının altındaydı. Şehirler, ağaçlar, tümsekler, tepeler…

Zigana’ydı burası. Çoğu zaman geçit vermez, dik tepesini daha da havaya diker bulutlarla sarmaş dolaş insanların gözünü korkutur, “buralardan geçit yok” der gibi dimdik dururdu.

Zirveye ulaştıklarında bulutların içinde olduklarının farkında olarak serinliğin içlerine işlediğini, damarlarında kanın soğuduğunu düşündüler. Yanlarında getirdiklerini üzerlerine attılar. Piknik için semiz kuzuların satıldığı dükkâna ilerlediklerinde arkadaşlarıyla şakalaşmaları sürdü.

Kasabın önüne geldiklerinde dükkân sahibinin İhsan’a özel ilgi gösterdiği gözlerden kaçmadı. Birkaç kilo et satabilmenin çok ötesinde bir yakınlıktı sergilediği.

-Buyur komiserim, ne emredersiniz, diye başladığı sözünde övgü dolu kelimeler havada uçuşuyordu.

Arkadaşları, İhsan’a baktıklarında, İhsan hiçbir şey yokmuş gibi davranmasına devam etti. Adamın kendisini benzettiğini düşündü. Ama ben komiser değilim, demedi. Kasabın kendine biçtiği rolün gereğini oynamaya başladı.

Arkadaşları da kendiliğinden oluşan bu mizansendeki yardımcı oyuncu rolünü oynamaktan geri kalmıyordu. Komiserim, amirim sözleri en çok kullanılanlardandı.

İhsan, tam komiser havasına girdiğini göstermek istercesine bir istekte bulundu:

-Temizliğinizi kontrol edelim, nasıl çalışıyorsunuz bakalım, dedi.

Kasap:

-Buyurun komiserim, bakın. Biz size hizmet etmekten onur duyarız, dedi titreyen sesiyle.

Teftiş edasıyla daldığı içeride gördüklerinden memnun olmamış bir yüz ifadesiyle:

-Bunlar ne böyle? Her taraf pislik, her yer sinek dolu…

Valla komiserim, biz temiz çalışıyoruz. Hem biz sana dışarıdaki beğendiğin etlerden ikram edeceğiz…

İhsan birkaç kez kafa kıvırdıktan sonra komiserliğini kesinleştirmek için kasaba döndü:

-Vali bey de buradan geçecekti. Uğradı mı, dedi.

Kasap komiseri tanımış olmanın gururuyla cevapladı:

-Hayır komiserim, henüz geçmedi.

Kasap ne kadar zeki olduğunun imasıyla çalışanlara bağırdı:

-Komiserime karşıdaki kamelyayı hazırlayın hemen.

Çalışanlarda bir koşuşturmadır başladı. Kasap, komisere yakınlıkta sınır tanımıyordu. Onun gözüne girebilmek için her şeyi yapmaya hazır bir görüntü veriyordu:

-Komiserim nerden istersiniz, diyerek yeni kesilmiş olan kuzunun budundan çekiyordu.

İhsan, rolünün kendine verdiği havayla konuşmasını sürdürdü:

-Sen en münasibi neyse yap! Neresi güzelse oaradan, dedi.

Kasap:

-Peki efendim, siz buyurun rahat edin, diyerek kamelyaya doğru yürüdü.

Çayların biri gidip diğeri gelirken kasap en güzel hizmeti yapmak için çabalıyordu. Kendi elleriyle hazırladığı etleri ızgarada pişirip hizmet etmeye devam etti. Çok güzeldi, çok lezizdi yedikleri. Arkadaşları bu kadar güzelini hiç yemediklerini defalarca söyledi. İhsan kendisi sayesinde bu hizmeti aldıklarını düşüncesiyle yüksek tonda konuşmasını sürdürdü.

Eğlenmelerinin yanı sıra bulutların yüzlerini yalayarak akıp geçmesi serinlik içinde kalmalarını sağladı. Serindi her yer. Aşağıda pişerken insanlar, burada bulutların beyaz güzelliği içinde mutluluktan uçmaları güzeldi.

Yemeğin üstüne içtikleri mangal üzerinde özel demlenmiş çay, ziyafetin eksik kalan kısmını tamamlamak istercesine içilmeye devam etti.

İhsan, birkaç komiser hikâyesi anlattı. Arkadaşları kıs kıs gülerken kasap etkilendi. Her defasında “Allah sizden razı olsun efendim.” demeyi ihmal etmedi. Zigana zirvesinde iş zıvanadan çıkmıştı. İhsan, bu işten nasıl döneceğini düşünmeye başladığında pikniğin sonuna da gelinmişti.

İhsan:

-Bize çok güzel hizmet ettin. Sana teşekkür ediyorum, dedi bundan sonra buraya gelmeye devam edeceğiz, dedi.

Kasap üzerine düşen görevi yerine getirmiş olmanın hazzını yaşarcasına cevap verdi:

-Görevimiz efendim, dedi ezik bir şekilde.

İhsan yine gürlemeyi andıran sesiyle:

-Borcumuz? dedi.

Kasap cevap vermede geç kalmadı:

-Aman efendim, ne borcu? Borcunuz falan yok. Bizdendi. İkramımızdı…

Herkes birbirine baktı kaldı. Nasıl olurdu, bunca masraf vardı. Neden ikram edecekti? Anlayamadılar.

İhsan, bilge edasıyla konuşmasını sürdürdü:

-Olmaz öyle şey. Bunca masraf var. Sen de çoluk çocuğunun rızkını buradan kazanıyorsun. Hesabı getir lütfen.

Kasap inadına devam etti:

-Hayır, asla! İkramımdır.

-Neden ikramın, onu anlayamadım. Buraya her gelene böyle ikram ediyor musun?

-Hayır.

-O zaman?

-Olsun efendim, siz farklısınız.

-Olmaz öyle şey. Ben kul hakkıyla Allahın huzuruna çıkmak istemiyorum. Bu senin hakkın alacaksın, almalısın…

Kasap bu son cümle ile şaşırdı. Komiserin dindar olduğunu düşünmeye başladı. Aslında hoşuna da gitti. Kendisi olmasa da dindarlara karşı bir sevgisi vardı.

-Beni komiser diye bunu yapıyorsan, doğru yapmıyorsun. Bütün müşterilerine eşit davranmalısın. Çünkü herkes insan. Görevlerinden dolayı ayırır farklı davranırsan bunun da sorumluluğunun ağır olacağını bilmelisin. Şimdi lütfen hesabımızı getir misin?

Kasap şaşkın bakışlarını gizleyemedi. Komiserin söyledikleri ile bocaladı. Kendisine yapılan ayrıcalığa kızması çok gördüğü davranışlardan değildi. Komiser olduğu için ona özel olarak hizmet etmesini düşündü ve kendini suçladı.

İhsan, bir işi bitirmek istiyormuşçasına konuşmasını sürdürdü:

-Bak kardeşim, ben komiser değilim. Sen öyle dedin diye, ben devam ettirdim. Üzgünüm. Özür diliyorum. Lütfen hakkını helal et.

Kasap duyduklarına inanamadı. İrkildi kaldı. Bir tereddüttü yaşadığı. Ne diyeceğini, nasıl davranacağını bilemedi. Sessizlik sürerken İhsan da biraz ileri gittiği düşüncesiyle rahatsız oldu. Bunu çoğu zaman yaptığını, yapmaması gerektiği fikriyle durakladı.

Kasap, içinden kendine kızdı. Yaptıklarının yanlışlığı konusunda kanaati zihninde belirginleşirken, bunu hak ettiğini düşündü. İnsanlara mevkilerine göre farklı davranmanın sonucuydu yaşadığı. Bu cezayı hak ettiğini aklından geçirirken İhsan’ın hakkını helal et sözleri kulaklarını dolduruyordu.

Birden kendine geldi. Birkaç adım attı. İhsan’ın eline sarıldı sıktı ve sonra boynuna sarıldı. Arkadaşları anlamsız gözlerle olanları seyrederken kasap coşku dolu sesiyle kükredi:

-Sağol kardeş bana unutmayacağım bir ders verdin. Hakkım helal olsun.