Menu
SUSUZ MUSLUK
Öykü • SUSUZ MUSLUK

SUSUZ MUSLUK

Büşra, lavaboya dişlerini fırçalamak için geçmiş, her zamanki gibi musluğu açmıştı. Musluk boşu boşuna akarken öğretmenlerinin anlattığı şekilde dişlerini fırçalamaya devam ediyordu.
Yavaş hareketlerle dişlerini fırçalarken aynadaki görüntüsüne baygın gözlerle bakarak, “ne kadar güzel” olduğunu düşünüyordu.
Bu esnada kardeşi Enes de yemeğini bitirip dişlerini fırçalamak için lavaboya geçti. Ablası Büşra’nın musluğu açık bıraktığını görünce annesine seslendi:
-Anneciğim! Ablam yine musluk açıkken dişlerini fırçalıyor.
Büşra, Enes’in yaptığını hazmedemeyerek, yarı duyulan bir sesle tehdit etti:
-Sana gösteririm ben!
Bu arada mutfaktaki annesinin sesi duyuldu:
-Yine mi kızım?
Büşra, annesinin uyarısına karşılık vermede her zamanki aceleciliğini gösterdi:
-Tamam işte kapattım. İnanmazsan gel bak!
Kullanmadığınız zamanlarda muslukları kapatın. Suyu boşa akıtmayın, diye defalarca uyarılmıştı.
Ama hepsi boşunaydı. Büşra laf anlamaz, söz dinlemez yapısıyla, bildiğini okumaya devam ediyordu.
Babası bir gün gelen su faturasını eline aldı. Büşra’yı da çağırdı. Kucağına oturan Büşra’ya:
-Burada kaç lira yazıyor, diye sordu?
Büşra kendine sorulan sorunun cevabını bilmiş olmasından duyduğu gururla faturada yazan rakamı okudu:
-50 lira.
Babası, Büşra’yı anlayacağı şekilde uyarma düşüncesiyle:
-Kızım, eğer sen muslukları açıp boşa suyu akıtmazsan, kaç lira olur fatura?
-Bilmem.
- O zaman ben söyleyeyim. 30 Lira.
-Arada kaç lira var?
-20 Lira.
-Aferin sana, bak ne güzel hesap yapıyorsun. 20 Lira cebimizden boşuna çıkıp gidiyor. Bununla sana ne alabiliriz?
-Atari.
-Ne kadar güzel! Eğer sen, dikkatli olursan birkaç aylık tasarrufla, sana en güzel atarilerden birini alabiliriz.
Büşra bunu anlamış gibi görünüyordu. Ama bu uyarı ilk değildi. Babası, buna benzer örneklerle, suyu tutumlu kullanmasını sağlanmaya çalışmıştı. Hiç birisinde başarılı olamamıştı.

***

Akşam haber saatinde televizyondaki haberleri okuyan spiker durumun ciddiyetini anlatabilmek için habere kendisini kaptırmıştı.
Haberin arkasındaki görüntüler içler acısıydı. Afrika’da bir yer... Yoksulluk ve sefilliliğin diz boyu olduğu görüntüler... Yalınayak çocuklar... Yırtık pırtık elbiseler. Ve ellerinde kaplarla su taşıyan çocuk, kadın ve yaşlı onlarca insan... Üstelik taşıdıkları su da çamur gibi kırmızı...
Spiker, içler acısı bu görüntüler eşliğinde haberi okumaya devam etti:
- “Su, canlıların yaşaması için hayati öneme sahiptir. En küçük canlıdan en büyük canlı varlığa kadar, bütün canlılar suya ihtiyaç duyarlar.
Türkiye su kıtlığı çeken ülkeler arasında yer almamakla birlikte, kirlenme ve yıllık yağış ortalamasının dünya ortalamasından düşük olması; mevcut kaynakların daha dikkatli kullanılmasını ve kirlenmeye karşı gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını gerektirmektedir.
Hayatta kalma mücadelesinde su kadar önemli başka bir şey yoktur. Vücudumuzun % 70’i sudur. Bir insan düzenli ve en az miktarda su almaz ise, o insanın hızlı ve verimli olmasını bekleyemezsiniz. Bir insanın her gün 2,5 litre su içmesi gerekmektedir. Yemek yemeden bitkin vaziyette 30 gün dayanabilirsiniz ama su içmeden 7 gün dayanabilirsiniz. Bu süre sonunda ölüm kaçınılmazdır...”
Enes, haberlerin en can alıcı yerinde bir bilge edasıyla ablasına gönderme yaparcasına:
-Babacığım! Eğer suyu boşuna harcarsak biz de mi böyle oluruz? diye sordu.
Gözler Büşra’nın üzerinde buluştu. Enes, birinci sınıfa gitmesine rağmen yine yapacağını yapmış, ablasına yaptığı yanlışı hatırlatmıştı.
Ablasının cevabı yine tehdit doluydu.

***

On gün sonra...
Büşra ve Enes her zaman olduğu gibi kurban bayramı için köye gittiler.
Bayramlarda, ailenin büyükleri ile birlikte olmak gibi güzel bir âdetleri vardı.
Köye sevinçle giden Büşra, beklemediği bir olayla karşılaştı. Köy hem soğuktu ve hem de daha önemlisi çeşmelerden su akmıyordu. Köyde üç gündür su yoktu. Köylüler patlayan borunun tamiri için çalışıyorlardı. Ama musluklardan suyun akmasını bir türlü sağlayamamışlardı. Üstelik içecek su sıkıntısı insanları daha tedbirli, daha tutumlu davranmaya mecbur ediyordu. Sürekli annesinin uyarısı kulaklarında çınlıyordu:
-Suyumuz yok, suyu boşa harcamayın. Susuz kalırsınız sonra!
Büşra ve Enes işin önemini biraz daha anlamış oluyorlardı böylece. Su getirmek için bir sürü zahmete katlamanın zorluğunu anlamışlardı.
Bayram süresince de su akmadı musluklardan. Üstelik kurban sebebiyle suya daha fazla ihtiyaç duyulduğu bir anda. İnsanlar, hiç sıkıntı çekmeden kullandıkları suyun yokluğunda nelerle karşılaşacaklarının bir örneğini görmüşlerdi.
Suyun azlığı sebebiyle, el yüz temizliğine de ister istemez sınırlama gelmiş oluyordu. Akşama kadar onlarca defa elini yıkayan Büşra, eli titreyerek su bidonlarına gider olmuştu.
Hele babasının küçüklüğünde, sırayla kuyudan nasıl su aldıklarını anlatması, ilk etapta inandırıcı gelmemişti. Annesinin de aynı şeyleri anlatması, gerçeği anlamasına yardımcı olmuştu.
Artık musluklarda akan içme suyunu kullanırken daha tutumlu olacak ve boşa akıtmayacaktı. Boşa akıtılan su israftı. İsraf da günahtı.
Büşra, suyun yokluğunun ne anlama geldiğini, birkaç gün içinde yaşayarak anlamıştı. Suyun yokluğu zordu hem de çok zor.

Diğer Yazıları