Menu
ŞİZOFREN MİYİM NE?
Öykü • ŞİZOFREN MİYİM NE?

ŞİZOFREN MİYİM NE?

Vakit aşktan bahsetme vaktidir dedi, Titrek ellerinden sigarayı yeni bıraktığı anlaşılan genç adam. -ben, dedi şiir diye niyet eder, ardından öyküye dönüştürürüm hayatı. Her şey arabesk gelir şiir yazarken. Tuttururum illa ikinci yeni diye. Bir türlü tutmaz şiirin o ince gülü. Bazen şiir gibi olur yazdıklarım. Neden ki? İşi yokuşa sürer bu sorular. İyisi mi siz sorun soracaklarınızı. Ha içinde şiirle ilgili bir şey olmasın.

Genç yazar niye bu kadar içlenmiş bu şiir olayına bir türlü anlayamadım. Bir yara mı almıştı. Yoksa bir beğeni eksikliğimiydi sadece. Sorma demişti üstelik. Ama dayanamıyordum. Diğer röportaj sorularını hızla geçip mail adresini istedim...

Gece uzadıkça uzamıştı, ben hazırladığım maili atmadan imla kontrolleri yapıyordum. Noktanın yakasını düzeltiyor, virgülün ceketini tutuyordum. Ne yapsam olmuyordu. Bende mevcut bir yara vardı ‘başkalarının yaralarını kaşımak’. Huyluydum, vazgeçmekte delikanlılığı sarsacağından olsa gerek atalarımız bu deyimi uygun düşürmüş hayatımıza. Madem vazgeçmez huylu huyundan eyvallah deyip usulca sordum sorularımı?

‘Sayın Vahap Bey, şiiri neden takıntılar kümesi halinde yaşıyorsunuz. Yazın kurtulun.
Tabi bu sırada vereceği cevabın sana ne olmasından hiç mi hiç korkmuyordum. Üstüne üstlük pişkince devam ediyordum, -arabesk ve 2. yeni yazmak arasında ne gibi fark var yani maksadınız şiir yazmak mı bir gruba dahil olmak mı? Peh esaslı soru olmuştu doğrusu... Aslında adam topluca bir sana ne dese yeterli olacaktı. Hayır, yeterli olmayacaktı zannımca. Ki devam ediyordum. - efendim bir öykü ne kadar şiire benzeyebilir ki? Yeter olum Mehmet adam kafayı yiyecek dedim. Ne insaflı gazeteciyim yahu...

Velhasıl o gece yolladım maili. Uzun bir uğraştı benimki. Günler geçmişti sayın yazar Vahap Aktunç’tan herhangi bir haber alamamıştım. İş çıkışı otobüs bekledim. Her zamanki gibi geç gelen otobüs benim beklediğimdi. Geldi nihayet. Aynazen dostum Nurullah’la sağ arka tarafın bir önüne oturduk. Çaprazımızda oturan adamlar bana garip bir bakış fırlattılar. Hemen cam gözlü dost, nadir insan Nurullah’ın gözlerinde saç kontrolü yaptım üstümde başımda da herhangi bir abzurtluk yoktu. Ee ne diye bakıyordu bu herifler. Kaş göz işaretiyle bir çırpıda -ne var kardeşim ne bakıyon, dedim anlamadı. Yanındakine de gösterdi beni. Beraber devam ettiler çekirdeği bitmiş ev ahalisi gibi gözlerini filmden yani benden başka bir yere değdirmeden. Neyse kadirşinas insan Nurullah -tamam kanka birine benzetmiştir dedi. Bende aklım onlarda gözüm her gün geçtiğim yollarda her durakta illa duran otobüsle devam ede durdum...

Adamların gülme sesleri kulağımı tırmalarken aklım bir yandan cevap beklediğim yazardaydı. O sırada otobüsün içinde çiftetelli bozması bir müzik sesi duyuldu. Bize bakan baltasının sapını sobada yakmış heriflerden birinin cep telefonuydu. -mıstafa abi ya merkezdeyim valla hallettim diyordu. Ne merkezi be merkeze kırk saat var valla diyor bide çarpılacak yontulmamış ayı kırması. Gerçi bu çarpılmamış halimi çözemedim. Uf neler diyordum böyle. Bir kere daha ısrarla çaldı aynı ses. Ve yanındakine -sorarsa telefonu dükkânda unutmuş de, dedi. Allah’ım şu anki halime uygun tek parça depresyondayım olurdu. Zira kendime başka yakın bir kelime bulamıyordum. Arkadaşı aldı ve yenge abim telefonu dükkânda unutmuş kaybolmasın diye aldım, karşıya mal teslim etcek geç gelir. Hee hadi selametle... Dedi. Ne teslim etmesi ya asıl mal kendisiydi. Ya bunlar bana niye bakıyordu. Korkmuyordum ama içimde garip bir his vardı. Kendimi çölün ortasına bırakılmış zavallı bir yunus balığı gibi hissediyordum.

Nurullah halimle eğleniyor gibiydi. Adi Nurullah sattı beni hemen. Bide olum şizofren misin diyor. Allah’ım aklıma mukayyet ol! Neyse ki Nurullah hatasını anladı -tamam kanka dur az kaldı incez, diye beni teselli etti. Yavaşça kalktık, düğmeye bastık. Ve dipnot olarak geçmeden edemeyeceğim bu otobüsleri bu yüzden seviyorum. Ya bu heriflerden biri -kaptan müsait bir yerde inecek var deseydi. Aman Allah’ım dayanamazdı bünyem böyle bir sarsıntıya...

Al sana sarsıntı içinden geçirdiğin kelimelere dikkat et demiştim sana Mehmet. Adamlarda indi. Neyse biz mahallemize doğru yürüyorduk. Onlarda peşimizden. Nurullah’tan yeni kiracılarımızın nasıl insanlar olduğunu öğrenerek yolu kolaylamaya çalıştım. Ama nafile benim bendende saf kardeşim kiracı mı? Ne zaman tuttular evi kaça verdik? Hem Mehmet benim niye haberim yok? Deyince şartellerimde hafif bir oynama hissettim. Neyse dedim geçtim ama halim harap. Herifler evimin sokağına kadar gelmişti. Of Allah’ım ne istiyorlar benden diye hayıflanırken. İçimden ne var kardeşim diye diklenmek geldi. Yemedi tabi. Adamlar maşallah Nurullah’la beni üçe dörde katlardı. Mülayimce binaya doğru yöneldik. Yok, kesin Vahap Aktunç -ben sana demedim mi bana şiirle ilgili soru sorma diye hııı, demek için takmıştı bu adamları peşime. Neyse olan olmuştu zavallı kardeşim Nurullah benimle birlikte can verecekti. Ah ne günlerdi. Neyse dram yapmanın sırası değildi. Adamlar resmen binaya bizle girmişti. —Son duanı et Mehmet Efendi. Yakında adın marketlerde kahveci Mehmet efendinin yanındaki gazetelerdeki meşhur cinayet haberlerinde geçecek haha... Demelerine ramak kalmıştı. Girişte kullandıkları kelimeyi birader bir bakar mısın olarak değiştirdiklerinde içimde ufak bir huzur oluşmuştu döndüğümde garip bir sırtarış halindeydiler. Biri bir basamakta öbürü bir altındakinde bana bakıyorlardı. Nurullah gıkını çıkarmıyordu, satıcı nolcak. Efendim diyebildim adem elmasını henüz kendine sindirememiş bir ergen delikanlı sesi ile. Adamlardan biri söze girdi(işte o sahne bam zavallı dostum benim yüzümden ölecekti) -ben yeni kiracınız resul buda biraderim paşa, eşime sürpriz yapacağım evi temiz ve hazır bulacak anahtarı sizden alacakmışım, dedi. Hönk, inanamıyordum Nurullah serinkanlı insan. Ben olayı algılayamadan - niye baştan söylemediniz kardeşim bizde neler düşündük(yine sattı beni daha demin şizofren diyordu). -ya kusura bakmayın biz tam çıkaramadık. Dün babanızla görüşürken bakın bunlar diye camdan gösterdiydi sizi. Anahtarı alabilir miyiz? Bende iğrenç bir sırtarış varlık buldu -tabiii, diyiverdim.

Dengesiz dostum Nurullah evine ben evime girdim. Ne gündü be hep o Nurullah’ın yüzünden diye iç geçirdim. Boşuna telaş yaptı derken çayı koydum. Olaya gülerken bilgisayarımı açtım. Bir ara kalkıp çayı demledim. Derken günlük yazılarımı düzenleyip, mailime baktım. İnanmıyorum Vahap Aktunç mail atmış. Tek tek cevap vermiş, üstelik bir kere bile sana ne dememiş.

—sevgili kardeşim bu konudaki hassaslığına inandığımdan cevap vereceğim. Şiir yazmıyorum çünkü şiir diye niyetlendiğim her cümle öykü oluyor. Şöyle ki; mesela sevdiğime şiir yazacağım gözlerinden dem vuracağım. İlk cümleden sonrası olaylar zinciri olarak akıyor parmaklarımdan. Zihnimden geçen olaylara engel olamıyorum. Ya da bir insan topluluğundan geçiyorum tam şiir yazacakken öykü çıkıveriyor yolun başından. Diyeceğim o ki insan oldukça öykü olmaya devam edecek. Ben var oldukçada insanlık. Bu demek oluyor ki öykü bakidir. Şimdi diyeceksin şiir değil mi? Baki elbet ama ben öykü adamıyım.

Doğrusu pek esaslı bir soru sormuşsun. Ama unutma ki (burada tevazu gösteremeyeceğim) bende esaslı bir adamım. Aşk en arabesk kelimelerden biridir ama eskimez ya da seni seviyorum en laçka söz yumağı olmuştur. İşte şiir bunu gerektirir. Kullanılası kelimelerden çok yenilerine açtır. Öykü denilmişlerin dibacesidir. Sevgili kardeşim olurda bir gün kafandan öyküler geçerse anlayacaksın beni. Ya da bir dostun -artık bu olayı şizofrene bağladın diyorsa eline hiç beklemeden bir kâğıt kalem al... Deva bulacaksın vesselam...

Evet, ben bir an önce kalem ve kâğıt alıp bu devayı bulmalıydım. Zira ilk belirtiler bugün yaşanmıştı. Dostum bana şizofren demişti bende insanlar hakkında uzaktan yeni hayatlar çizmiştim... Kendimi dostumun kapısında buldum. -kanka çantam sende kalmış, dedim. Şaşkınlığını üzerinden atamamış olsa gerek, -Evet de ne yapcan olum bu saatte. Sabah alırdın
Dedi. —Ya kalem lazım oldu bulamadım evde. Çantamda olduğu geldi aklıma amma söylendin olum getir hadi, dedim sakince. -iyi dur getireyim, dedi ve getirdi var olsun...

Evet, ilk cümle geliyordu. — Vakit aşktan bahsetme vaktidir...