Menu
KAYIP
Öykü • KAYIP

KAYIP


Yavaş yavaş merdivenden iniyordu. Her  basamak bir sonraki basamağa yaklaştırırken yukarıdaki uğultular azalıyor, sesler önemini yitiriyordu. Son basamağa geldi. Kapı aralıktı.  Sanki onun dışarıya çıkabilmesi için kapı birileri tarafından açık bırakılmıştı. Avludan geçerken bilinmeyene doğru yürüyordu. Bahçe kapısına geldi. İlk kez tadacağı özgürlüğün son engeliydi bu. Sokağa çıktı.

Yürüdü. Önüne bakıyordu.  Her iki yanındaki evler ve ağaçlar umurunda değildi. Kapı önlerinde oynayan çocuklar da. Onu sürükleyen her neyse peşine takılıyordu. Sokağın ucu kendini göstermiyordu. Bu sokaktan çıkıp çıkmamanın en olduğunu da bilmiyordu aslında. Sadece birileri yanında yoktu. En çok onların nerde olduğunu  ve neden yanında olmadıklarının anlayamıyordu.

Sokağın ucuna gelmişti. Dönüp arkasına bakmadı. İnsanlar geçip gidiyorlardı. Arabalar saniye saniyesine yeşil gözlerinde resim çiziyorlardı. Kimse arkasından arabalara dikkat et demiyordu. Önceden ona söylemişlerdi.

Adımlar yeniden yürümek için onu kışkırtı. Beş adım attı.  Aniden durdu. Arabalara dikkat et demedikleri için süratle bir araba üzerine geliyordu.

***

Bardaklar boşalıyor bardaklar doluyordu. Hızını kesmeyen koşturma arkasına başka hızları takıyor, yüzlere bir yorgunluk bırakıyordu. Kahrı çekilen yorgunluk unutkanlığı da beraberinde getirmişti.

  Evin hanımı en güzel pastaları misafirlerine ikram ediyordu. Sağından solundan gelen konuşmalara o da elinden geldiği kadar iştirak ediyor, konuşma konuşmayı tamamlayınca bir ayağa kalkıyor bir oturuyordu. Mutfak ve salon arasında gidip geliyor, aklı unutmaya odaklandığından gözünün önünde olmayanları hatırlayamıyordu. 

Elinde pasta tabağıyla salona geçiş yaparken aniden durdu. Hatırlama unutmanın göbeğini kesti. “Nerde?” dedi. Cevap sorunun arkasında hemen geldi. “Yukarıya çıkmıştır.” Endişeye mahal yoktu. Pasta tabağını misafirin önüne koydu.

***

Olabilirdi tabi. Neden olmasın. Hiçbir şey imkansız değildi.  Görünmeyen ufukta neler vardır. Dokunamadığının ötesi mucizeler sandığıdır. Açtığında rengi diğer renge karışmış neler bulursun.

“Çok şükür” dedi. Hani uzun zamandır unuttuğu bir sözcüktü. Gayri ihtiyarı çıkmıştı dilinden. Şaşırmış bu şaşkınlığı arabayla yüz yüze gelmiş bir çocuğa takıldı. Bedenimi önce koştu yoksa aklımı kestiremedi. Gerçi artık çocuğun elinden tuttuğu için önemli değildi bu saatten sonra. Bir kayıp vardı. Adını bile söyleyemeyen bu ufaklığın evini nasıl bulacaktı?

Yolda karşılaştığı herkese sordu. Kimse bilmiyor, tanımıyor çocuğu. Saklı bir hazinenin içinden merakla koşuyordu. Sonunda varacağı neticeyi tahmin bile edemiyordu. Soracak kimse kalmamıştı. Yollar insan neslinden her canlıyı evlerine kapamış gibiydi.

Bu çocuk beklediği mucize olabilir miydi? Sandığın içindeki sürpriz. Görünmeyenin ufkunda el sallayan beklediği. Anne olma arzusu artık hastalık derecesine geldiği için bir şifa mıydı bu elinden tuttuğu çocuk.  Onun annesi olmak. Belki de bir annesi yok.

Bir hanım evinden çıkmıştı. Ona sordu. “Şu camiye git. Anons yapsınlar. Belki bir tanıdık çıkar.” Dedi ama ya onun anne olma arzusu. Sandığın kapağını kapatmak, el sallayana  arkanı dönmek.

Mecburiyet  boyun eğdirdi. Camii kapısı onun içindeki umudu yerlere bırakmış değildi.

***

Misafirler çoktan gitmiş evi sahiplerine bırakmışlardı. Yorgunluk şimdi dinlemeyi istese de birkaç dakikayla ancak yetinebilirdi. Ayaklar uzatılmış baş koltuğun kenarına yaslanmıştı.  Görümcede en son tabağı mutfağa bıraktıktan sonra o da bir koltuğa uzandı.

“İki yaşlarında bir erken çocuğu kaybolmuştur. Üzerinde kahverengi bir kazak. Gri renkte bir pantolon var”

Camideki anons onlara yumuşacık dokundu. Şefkat esti salonun duvarlarına. İz bıraktı sözlerine. “Yazık” dedi. Görümcesine. “İnşallah  çocuğun annesi babası bulunur.” Üzüntü kendi evladını hatırlattı. “Oğlum” dedi. Görümce “merak etme. Yengemin yanında olmalı.” Oh çekti. Ama camideki çocuk için çekemedi.  Yenge aşağıya indi. Bu iki yorguna  camideki anonsa üzüldüğü söyledi. Onlarda başlarını öne eğip kaldırdılar. 

Zoraki bir söz çıktı dilinden. “Oğlumu niye getirmedin.” Anlamama gezdi yengenin yüzünde. Şaşkınlık kendisiyle hiç ayrılmamış gibi cevap verdi. “Benim yanımda değildi. Yukarıya hiç çıkmadı.” Anne aniden yerinden kalktı. Onunla beraber  içinde ve dışında olan bütün hislerde kalktı. “Camii” dedi. Fırladı.

Bu merdivenler ne uzun gelmişti. Nerde son  basamak. Koşmak nasıl bir işkence. Korkunun vurduğu  kalp çarpıntısında. Nefes alış şimdi niye rahatlık vermiyor? Sinirler hangi damarda geziyor?

Camii kapısı şu saniyeden itibaren farklı bir girişti.  İşte derinden çekildin nefes. Kalp bıraktığı korkuyu.  Koşmak ne güzel. Evladını kucağına alıp sıkı sıkı sardığı için.

Diğer Yazıları