Menu
çocukça
Öykü • çocukça

çocukça



Gün boyu evde hep kara bulutlar gezindi sanki. Her fırsatta karamsarlık ile yıkandık. Teneffüs ettiğimiz hava böyle olunca, her konudan, her durumdan olumsuzluklar seçip cadı kazanımızda mutsuzluk elde etmek üzere kaynatmakta hiç de zorlanmadık. Ne kadar itina ile davranırsanız davranın, aynı ortamı paylaştığınız ailenizle sorun yaşamamanız mümkün değil. İki insanın her konuda tamamen aynı düşünmesi olası değil.

Akşamüzeri dört yanımızı kaplayıp, bizi oldukça kötü o ruh haline hapseden havadan, televizyonun da kurtaramayacağını anlayınca, ailemizdeki ilk torunu misafir etmekte karar kıldık. Daha bir buçuk yaşında bir kız çocuğu…

Çocuğun bir aileye kattıkları/kazandırdıkları akıl almaz! O ağlarken bile, artık hüzünden eser kalmıyor hiçbirimizde. Ki o gülüyor, oynuyor ve bıkmadan, usanmadan tekrar gülüyor. Gülmek için ilahi bir ilhamı var şüphesiz ve tonlarca nedeni: agulayan dede ve nine, yüzünü bin bir şekle sokan dayı ve teyze, kendisi ile ilk kez tanışmasına vesile olan boy aynası…

Her sabah ayna karşısında kendimizle, bizi adımızla var eden bedenimizle yeniden tanışıyormuşçasına yeni doğmuş gibi, taptaze, heyecan ve hayat dolu hissedebilmemiz için, ‘hatırlamayı’, dünü hatırlamayı öğrenmiş olmamız tek engel değil mi sizce?

***

Bu arada odaya geldi. Defterime ve kalemime aşırı bir ilgi gösterdi. Kitabı kurtardım ama defterimin kaplamasını olgunlaşmakta olan tüm kaslarını seferber ederek söktü. Sonra kumandayı alıp önce bana doğru, sonra da evin tavanına doğru tutarak rasgele olmayan bir ardışıklıkta, tuşlara bastı bir süre. Hayatı dilediğince kontrol etmek için harikulade bir hayal gücü! Sonra içerden gelen seslerin daha ilgi çekici olduğuna kanaat getirip ardına bakmadan gidiverdi yürümeyi henüz öğrenmiş olmasının verdiği acelecilik ve acemilik ile. Karalamaya çalıştığı kâğıtlarda ondan bahsettiğimi büyük olasılıkla yıllar sonra öğrenince, neler hissedebileceğini hayal edemiyorum doğrusu. Kendi çocukluğumu, beni büyütenlerin kaleminden şuan okuyabilmek paha biçilemez olurdu. Şuanda bunu farkında olmadan da olsa, canlandırdınız hayalinizde, değil mi? Madem öyle, en azından etrafınızdaki çocukları, en azından kendi çocuklarınızı kaleme alın şimdi. Geleceğe büyük bir yatırım olur, çok kıymetli bir hediye olur emin olun.

Her uykunun sonunda yeniden doğmuş gibi güler yüzle bakabilmeli insan hayata. İçimizde her sabah yeni bir çocuk doğurabilsek! Fena mı olur yani; ‘cız’ denen her şeyden uzak dursak, ‘attaya’ gitsek, korktuklarımız/ağladıklarımız asla var olmamış olan/var olmayacak olan ‘öcüler’ olsa… Hayatı, aslında olması gerektiği gibi, ‘bir yokluktan ibaret’, ‘bir algı yanılgısı’, bir ‘sonlu uyku hali’ olarak algılayabilsek…

‘İnsan kendini yalnızca insanda tanır’ diyor Goethe. Pek de iyi olmayan çocukluklarımızı ya hatırlamak istemiyoruz, hatırlanmaya değer iyi anılar biriktirmediğimizi düşünüyoruz ya da bize çocukluğumuzu anımsatacak kimseler, nesneler yok etrafımızda. Her yönden en temiz olduğumuz o yıllara dönerek, ya da en azından yanı başımızda tam da o yıllarında olan çocukları izleyerek, onlardan kendi insanlığımıza pay çıkararak, kendimizi bir insan olarak daha iyi tanıyabileceğimize inanıyorum.



Huzur, farkına varılarak elde edilebiliyor. Yani bizden aslında hiç ayrılmıyor.

(27.01.2010)

[email protected]

http://edebiyatuniversitesi.ning.com

Diğer Yazıları