Menu
BUGÜN BAYRAM
Öykü • BUGÜN BAYRAM

BUGÜN BAYRAM



Gafil avlandığı ayrılığın kapanında kıvranıp duruyordu.


Feleğini şaşırmış, ne konuşmak, ne yemek ne de kimseyi görmek istiyordu.


Etraftan fark etmişti bayram geldiğini;

Sıkıca sarıldığı hüznünü ürkütmemek, uzaklaştırmamak, küstürmemek; ruhunun kılcallarında daha kolay yol almasına yardımcı olmak için bir de türkü buldu bilgisayardan. Türkünün adını tıkladığında ne kadar yerinde bir tercihte bulunduğunu fark etti, çehresinde en ufak bir sevinç emaresi göstermeden.

“Biz bu sonbaharda buluşacaktık.

Aylar geldi, geçti sen gelmez oldun.

Taşlara mı döndü kalbin? Gelmedin. Sen gelmez oldun .”

Müziğin sesi çoktan salondan fırlamış odalara, koridora hâkim olmuştu.

Mutfağa gitti; onun her zaman kullandığı porselen çay fincanına kaynar suyu boşalttı. Suyun buharından etrafının sislendiğini düşündü. Fincana şekeri koyarken şekerden önce iri bir damla düşüverdi.

 Gözlerini silmeye çalışırken kestiği limondan parmaklarına bulaşan asit gözlerini yakınca birden ağladığını hissetti.

 

Geçen yıl uğurladığı annesinin, bir ucu yerlerde sürüklenen hırkasına sarınarak balkona çıktı.

Hüznü artık iyice pişkinleşmiş, içinde dolaşmaktan sıkılmış, dışını da sarmalamak için kıvrım kıvrım dolanmış, tam tepesine keyifle çöreklenmişti.

Güneşe karşı hasır ve tüllerle kaplanmış kapalı, geniş balkondaki kanepenin köşesine kıvrıldı. Elini yüzüne kapadı en alt tondan hıçkırmaya başladı.

Sesi kulaklarını tırmaladı. Beklediği gibi berrak ve rahatlatan bir hıçkırık değildi. Henüz kimsenin girmeye cesaret edemediği bilinmedik bir kayalıktan belki bir mağaradan geliyordu bu ses. Pütür pütür  bir şeydi.

Yüzüne kapadığı elinin parmakları arasından balkonun dışındaki uzun dikdörtgen saksılarda ne olduğu belirsiz kavuniçiler, açık ve koyu kahverengiler, Çingene pembeleri, yeşilin envai çeşidi gayriihtiyarî dikkatini çekti.

 Bin bir ihtimamla başladığı ağlaması kesiliverdi.

Çay fincanını dikkatle kanepeye bıraktı. Tülü yana sıyırdı. Hasırları iplerinden yukarı çekti. Balkonun camını yana doğru sürdüğü anda birden bir panayırın orta yerinde buldu kendini.

Bir ay kadar önce toprağa iliştirdiği Kadifeler, şımarık Tırnak çiçekleri, geçen yıldan kalma Karanfiller,gücünü kırılmaktan alan Sardunyalar, Kedi kuyrukları biraz önce serpiştiren yağmurun ardından coşkuya kapılmış, içlerine üflenmiş renkleri, şekilleri, kokuları saçmakta birbiriyle yarışa girişmişlerdi.

 Kadifenin tomurcukları ve çiçekleri tek kelimeyle çıldırmıştı. Güneşi gören tomurcuklar çatladıkça içinden kadife asaleti ve yumuşaklığında çiçekler çığlık çığlığa kendilerini güneşin kucağına atmış, şehla bakışlarla gülücükler serpiştiriyordu.

Kadife; sarının hiçbir ressamca henüz kullanılmamış tonları, ebruli entarisi ve pırlantaları ile şen şakraktı. Kadının ağlamasına şaşkınlıkla bakarak hayretinden pırlantalarını silkeledi ve daha da şehlalaşan bakışlarla; yanındakilere:”Ama bu gün bayram.” Dedi.

Öte yandan Tırnak Çiçekleri kat kat nazenin kıyafetleriyle sarı, pembe, beyaz, kırmızı kıpır kıpırdılar. Kadının, katılmadıkları, anlam veremedikleri hüznüyle pek de ilgilenmediler” Bayram günü bu ne surat” diye kıkırdadılar.

Sardunya daha büyük ve ayrı bir saksıdaydı. Kırılan her dalından daha bir güçle, daha bir cevval çiçekleniyordu. -kıranlara inat - Güneşe çevirdiği yapraklarından pıtır pıtır damlacıklar dökülüyordu.

Kadın bir an ümitlendi Sardunyanın da kendisi gibi dertten gözyaşı döktüğünü düşündü. Fakat Sardunya geçirdiği kuruma tehlikesini hatırladı.

 Yapraklarından damlayanların bayrama kendini yeşil olarak erdirene minnet gözyaşları olduğunu söyledi. Güneşin de muhabbetini koyultmasıyla çiçekler seslerini pervasızca yükseltmiş, kokuları bayıltıcı bir hale gelmişti.

Karanfiller; kıvrım kıvrım, kat be kat yaprakları diğerlerini bastıran koku ve gizleyemedikleri kibirleriyle yukarıdan seyrediyordu olan biteni.

Velhasıl balkonun havası tamamen değişmiş, mutsuzluğa kararlı ve kenetlenmiş kadına da sirayet etmişti.

Dakikalardır- farkında olmadan- iki büklüm bir halde çiçekleri gözleyen kadın doğrulurken yüzüne şavkıyan güneşe hiç itiraz etmedi. Kollarını başının üzerinde birleştirerek teslim oldu güneşe. Gözlerini dışa kapatırken içinde bir şeylerin açıldığını, ısındığını, yumuşadığını, değiştiğini hissetti.

Güneşin rahatça girmesi için perdeleri, hasırları tamamen açtı.

Salona girip müziği kesti. Salonun perdelerini de açtı. Masanın üzerinde kabının içinde, taşların arasında mahzun, sessiz öyle duran kaplumbağaya eğildi. Kaplumbağa boynunu kılıfından dışarı alabildiğine uzattı. Yosun yeşili gözlerini bayıltarak nazlı nazlı açıp kapadı. Kadının kendisine yem vereceğine umutlanıp yüzünün ön tarafını kaplayacak genişlikteki ağzını yavaşça açtı.

Kadın eğildi kaplumbağaya fısıldadı: “Biliyor musun ? Bu gün bayram.”

Diğer Yazıları