Menu
BUĞDAY GÜVESİ
Öykü • BUĞDAY GÜVESİ

BUĞDAY GÜVESİ

Buğday tarlaları uzanıyordu uçsuz bucaksız ovalarda…

Buğdaylar, sapsarı bir altın denizi gibi gözlerinin önünde uzanıp giderken ne kadar çok bereketli olacağı düşüncesiyle içi içine sığmayanlar sevinçlerinden nerdeyse oynayacaklardı.

Nasıl sevinmesinlerdi? Bir yıl önceki kıtlık canlarına tak etmişti. Artık ambarları dolacak, fazlasıyla gelir elde edeceklerdi. Planları hep bunun üzerine yapıyorlardı. Son yılların en kazançlı mevsimiydi.

Musa firavun’a geldi ve her zamanki isteğini tekrarladı:

"İsrailoğulları'nı benimle birlikte serbest bırak."

Firavun bu teklifi apansız reddetti. Zaten bunca köle gibi itaat eden bir insan gurubunu göndermek istemezdi.

Bunun üzerine Allah onların üzerine tufan gibi bir yağmur gönderdi. Umutları bittiğinde akıllarına yine Musa peygamber geldi. Ve ondan yardım istediler:

"Rabbine dua et de üzerimizden şu yağmuru kaldırsın. Biz de sana iman edelim. Ve İsrailoğulları'nı seninle birlikte serbest bırakalım.” dediler.

Musa dua etti. Yağmur durdu. O sene bereketliydi bütün bitkiler, ekinler… Eşine hiç rastlanmamıştı bu bolluğun…

Arzularının bu olduğu düşüncesiyle sevindiler isteklerinin olmasıyla da şımarmaya devam ettiler. Musa’nın duasını hiçe saydılar. Allahtan geldiğine ve sınandıklarına ihtimal vermediler.

Bunun üzerine Allah o güzelim ekinler ve bitkilerin üzerine çekirge sürülerini saldı.

Çekirgeler o kadar kesifti ki, nerdeyse hiçbir ekin bırakmayacağını düşündüler ve ürktüler. Sevinçleri kursaklarında kalacaktı ki, imdatlarına yine peygamber Musa yetişti. Ondan dua istediler bir kez daha.

Sonuç yine onlar açısından güzellikti.

Ekinlerini topladılar ve evlerde stok ettiler, ambarlarını doldurdular. Artık gün onlarındı. Yiyecekleri de tamamdı aç kalmayacaklar açıkta olmayacaklardı. Bir yıl, belki de diğer yıllarda da rahat edeceklerdi. Kendi kendilerine sevindiler. Bağırıştılar, çılgınca eğlendiler:

"Artık ekinlerimizi garantiye aldık!" dediler.

Onlar bu duygularla böbürlenirken beklemedikleri belki de çok bilmedikleri bir canlı ambarlarda boy gösteriyordu. Nerden gelmişlerdi. Nasıl gelmişlerdi? Hazır buğdaylara saldırıya geçmiş gibiydiler. Sayısızca çoğalıyorlardı. Bu böcekler onca emekle toplanmış ekinleri yok etmek için gelmiş gibiydiler. Bunlar tahılın kendisinden üreyiverdiler. O kadar çok buğday yiyorlardı ki halk ne yapacağını şaşırdı. Bir çare düşünmekten aciz, acizlik içinde kıvranmaya devam ettiler.

Çare artık alışılmıştı: Musa peygamber.

Musa’ya koştular. Bir kez daha dua ile yardım istediler:

"Ey Musa! Rabbine dua et bu güve salgınını kaldırsın o zaman iman edecek ve İsrailoğulları'nı seninle birlikte serbest bırakacağız!" dediler.

Musa Rabbine dua etti. Allah da bu musibeti kaldırdı. Fakat yine de İsrailoğulları'nı onunla birlikte serbest bırakmadılar.

Bir sınanma daha yaşadılar. Cezalarına katkıda bulunacak cezalarını artıracak davranışlarına devam ettiler.

“Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-gideriverdik, onlar yine antlarını bozdular.”

Diğer Yazıları