Menu
BEN KAZANDIM
Öykü • BEN KAZANDIM

BEN KAZANDIM



İkra, dedi mevsimler, seslenen rüzgârdan başkası değildi…

İnadına bir mevsimin baharını zorluyordu ağaçlar. İtaatkâr bir savruluştan başkası değildi bu. İtaat kelimesini başkaca ne anlatırdı ayrımsayamıyordum. Ayrımsamanın bir önemi de yok aslında. İsimlerini zikretmekten dilimde tüy kalmadı ama kalbim tüy yumağına döndü… Ne zor işmiş aynı yerde bulunan iki organın iki ayrı dili konuşması. Dilim tüterken, kalbim koyu soğuklara hapsolmuş meğer. Aynı dili konuşmazken kelimelerim, iki ayrı lügat olmuştu bedenim… Rüzgâra karşı ayakta durmaya yeltenmekti bu. İnancımın son damlasına hürmet ediyordu yeryüzü…

Önce sessizce seccadeyi kaldırdım, seccade aramıza set çekmiş gibiydi. İnsan büyüdükçe mi korkuyordu ölümden? Ölümün benden korkacağını düşünmüştüm hep. Ben güzel kokumla onu şok edecektim… İnsan büyüdükçe mi yitiriyor kokusunu? Kokulu bir ölüm! Ko(r)kulu bir iman… Rüzgâr bu işi biliyor! Ses ediyor yokluğuma, yokluğuma el veriyor;

- Öl de bitsin!

Seccade tarafımdan kaldırıldı… Renk attı odam bir anda. Renk atmış bütün duygularım semaya vurdu kendini. Dilimde kelimeler dönüyordu 'hu', kalbimde dünya dönüyordu, göklere çıktı dünya, dünya uçuyordu… Dünyanın merkezini değiştirecek kadar güçlü bir kalbim vardı, dilim zikirde kalbim lâldi… Güçlü ve umursuz, beş para etmez, ciğersiz bir yürek! Sus, dur işte dönme! Başım dönüyor içimden… Dilim dolanıyor kalbime, önce bir huzur doluyorum… Kalbimin belini sarıyor dilim ama zehirli! Çare etmez bir dert bu başkası değil! Bir su serpse yüreğime diye bakıyorum gözlerime, bir damla huzur dökülmüyor. İddiaya giriyor tuzlar benimle. Tuzları yenilgiye uğratmak adınaydı gözyaşlarım… Ben kazanmalıyım! Kendini kandırmaktan öte değildi bu! Yağmur indi gözlerimden, hissettim! Yağmurdan önce şimşek çaktı gözlerime, ışığı duvara asmışım nice zaman önce;

'evet, özürlerini ortaya koysa bile, insan kendi kendisinin şahididir(ne yaptığının farkındadır)…/ kıyâme, 75;14/

Dilim, kalbimi bıraktı… Süzülerek bir huzurun kapısını çaldı… Sabah olmak üzereydi, yağmur dindi…

***

Dünyaya uyandım yine. Her sabah olduğu gibi uyanmıştım. Tek farkla, dilimi hissetmiyor, gözlerimin varlığından rahatsız oluyordum. Sonunda anladım; 'rüya değilmiş' yenmişim tuzları…

Hayat ve çaba, düzen ve isyan iç içe duruyordu günde. Güne bir hayret ancak bu kadar yakışırdı. Güne hayretimi oyuncak mı eyledin Rabbim? Gün benden bense gözlerimden şikâyetçiydim. Hiçbir güne bu kadar yakışmamıştım! Hiçbir güne bu kadar 'ben' doğmamıştım. Güneş iklimleri zorluyordu. Rüzgârın sesi çıkmıyordu, korktum!

'insana susamış bir susuzdur' dünya… Örtüsünü bürünürken Elinden düşürmediği bir hınçla, bu dünya sahrayı ekberdi… Dilim kalbime yapıştı!

Hayreti içime, bir emirle, bir rüzgârla değdirdi mevsimler. Mevsimleri içinden insanların geçeceği boşluklarda yarattı Rabb… İnsanlar geçerken trafik yaptılar. Geçerken bir derenin kıyısından seyre daldılar!

Dilim yoktu sanki çekilin diyemedim telaşlarına… Geçerken dünyadan, bir el olsun edemedim kalışlarıma. Yamalı birkaç düş besleye durdum, öykünecek bir dal, alnımı secde garantisine değdirirken, sakalına değip geçen sesini işittim;

'hatırla o zamanı ki,
 İbrahim… Yıldız kaybolup gidince 'Ben kaybolup gidenleri sevmem' dedi… '(6/74)

Bir 'ikra' emri esti kalbime, dilim mükâfatına kavuştu… Bir öykünün dili Lâl oldu…

Kokuyu duyuyor musun a rüzgâr?

BEN KAZANDIM…