Menu
AH MUHAMMED AH
Öykü • AH MUHAMMED AH

AH MUHAMMED AH


Bir haber miydi, görüntümüydü, yazı mıydı yüreğini sızlatan, içini acıtan, kanatan, anlayamadı. Dünyası yıkılmış, çaresizliğin dayanılmazezgisi altında ezim ezim olmuştu.

Bir çocuktu paramparça olan. Adı Muhammed’di kendi oğlu gibi. Zavallıydı. Masum ve çaresiz. Neden öldüğünü, amcaların kendilerini öldürmek için vahşi bir istekle sırtlanlar gibi saldırmalarını anlamaya çalışmadı bile. Biliyordu ki, çocuklar oyunlar oynardı; seksek, saklambaç, istop...

Yaşamın kendi hakkı olup olmadığını da bilmiyordu.

Leş kargaları mıydı yukardan üzerlerine bombalar atan. Öldürüp üzerlerine mi üşüşeceklerdi yoksa? Patlayanların bomba olduğunu biliyordu. Konuşmaya başladığından beri annesinden babasından duymuştu bomba olduğunu, tehlikeli olduğunu, insanları parçaladığını, yaktığını, yok ettiğini, öldürdüğünü…

Nice yakınlarının bombaların öldürdüğünü, şehit edildiğini yaşayagelmiş, kendilerinin de yüreklerinin yandığını babasının gizli ağlamalarından, annesinin saklı ilençlerinden duymuştu. Yapılanın yanlış olduğunu, haksızlık olduğunu, insanlık dışı olduğunu herkes söylüyordu, haberler de bile söyleniyordu.

Ben Filistin’im şiirini çok dinlemişti. “Ben babamı öpmek istiyorum, çok şey mi istiyorum.” cümlesi arkadaşlarının dilinden düşmez oldu. Birçok çocuk babasız, annesiz kalmış, yakınlarını kaybetmenin hüznü ile kinleri artmış, İsrail’in en büyük düşman olduğunu söyler olmuşlardı.

Ne olduysa olmuş, evlerine İsrailliler tarafından telefon edilmişti. “Evi boşaltmanız için on dakikanız var.” diyen sesin alaycı tavrını babasının değişen, kin, nefret ifadeleri ile buluşan yüzünden anlamak mümkündü.

“Haydin evi bombalayacaklarmış, boşaltıyoruz.” diyen titrek sesini beynine kazımıştı sanki. Her yer, her duvar, her kapı, her ses, her söz bu cümleyi tekrar ediyordu sanki. Telaşla toplanan aile kaşla göz arasında evi boşaltmaya çalışırken büyük bir ürküntü yaşatan patlama sesleriyle tozun göğe yükseldiği beton yığınlarının içinde kaldı.

İki yıl önceydi saldırılarda babasının kolunun koptuğu, hastanelerde olumsuz şartlar içinde yaşadığı acı dolu günleri henüz unutmaya başlamıştı. Annesi, gelecek adına umut dolu sözler söylemek yerine onların iman güçlerinin sağlamlığını düşünen konuşmalar yapardı. “Allah vekil” derdi çoğunlukla…

Ah Muhammed ah! Okula gidecektin, okuyacaktın, arkadaşlarınla oynayacaktın, kitapların olacak, öykülerle yaşayacak, masalların kahramanı sen olacak, dünyanın güzelliklerinden faydalanacak, güzel günlerin olacak, dostluk, kardeşlik, insanlık nedir bilecek, yaşayacak, öğretecektin. Sabır, barış ve medeniyetten bahsedecek, bunlarla yoğrulmuş bir insanlık özlemini bitirecektin.

Oğlum Muhammed çığlık çığlığa bağırdı. Televizyondaki görüntülerdi onu hiç duymadığım kelimeleri söyleten. Sen vardın televizyonda Muhammed, sen vardın. Spiker, içlenmiş miydi, yoksa güzel rol mü yapıyordu, okuduğu haber ciğerimize bir ok gibi saplandı.

Aileden kurtulan tek çocuk Muhammed. Sekiz kişilik Salah ailesi yerle bir edilen binanın altında kaldı. Kurtulan Muhammed, Türk Kızılay’ının girişimleriyle Türkiye’ye getirildi. Tedavisi süren Muhammed… diye süre giden haberlerde senin fosfor bombasıyla yanmış yüzün, kan revan ayakların, parçalanmış elbiselerin vardı. Ve sen inlemeler içinde “Allah vekil” diyordun.

Oğlum Muhammed’i ayağa kaldıran, kızdıran, öfkelendiren, çıldırtan görüntülerdi bunlar. Ve İsrail askerlerine, devletine bağırıyordu, tanklara, uçaklara haykırıyordu: alçaklar! Çocuklardan ne istiyorsunuz?

Sonra sessizleşti. Sakin bir kedi gibi yanıma sokuldu. Dizlerime başını koydu. Gözyaşlarını tutamadı. Bunlara kim dur diyecek, diye hıçkırıklarla sana dua etti. Ne kadar masumdu, ne kadar sevimliydi, ne kadar günahsızdı, tıpkı senin gibi Muhammed, tıpkı senin gibi…

Diğer Yazıları