Menu
TAHİR ALANGU'NUN GÖZLEMİ
Haberler • TAHİR ALANGU'NUN GÖZLEMİ

TAHİR ALANGU'NUN GÖZLEMİ



Tahir Alangu'yu Galatasaray Lisesi'nde öğrencilik yıllarımda tanıdım. Gerçi benim öğretmenim olmadı.Etkileyici bir kişilikti. Babacan diyebilirim. Sonraki dönemde önemli bir edebiyat adamı olduğunu öğrendim. Kemal Tahir'in evinde tekrar karşılaştığımızda ben de bir şeyler yazmaya çalışıyordum. Alangu'nun Necatigil'le ünlü söyleşisini okumuştum, Necatigil'in şiirinde masal motifi...

Üç ciltlik Cumhuriyet'ten Sonra Hikâye ve Roman Antolojisi o yıllarda yayımlanıyordu. Antolojiden biraz ötesi; alt başlık daha açıklayıcı: "Hayatlar, eserler, değerler üzerinde açıklamalar ve örnekler".

Gençlik etkilenişlere çok açık. Memet Fuat, her nedense Alangu'nun büyük emek ürünü çalışmasını "hantal" buldu. Ben de yıllar yılı bu yargıya kapılıp gittim. Hantal, yöntemsiz, kötü anlamıyla "alaturka".

Sonraları antolojiden, Tahir Alangu'nun tespitlerinden ve gözlemlerinden bol bol yararlandım. Memet Ağbi'nin haksızlık ettiğini düşündüm.

TRT 2'deki Not Defteri için kaynaklara başvuruyorum. Alangu kaynaklarım arasında. İki hafta önce Memduh Şevket Esendal'ı andık. Alangu'dan Esendal'ı okudum. Bu kez, yıllar sonra, bambaşka bir tespitini yakaladım.

Alangu, Esendal'ın Ömer Seyfettin hikâyeciliği karşısında silik kaldığını belirtiyor. Maupassant kökenli hikâye o dönemin modası. Ama, Esendal, bizde pek bilinmeyen Çehov damarında iz sürmüş. Bu yüzden de, 1920'lerde yayımladıkları, fazla anlaşılmamış, okurla buluşamamış. Ekliyor Alangu:

"... konularında yaşama üstü olayları bir tarafa bırakarak gündelik yaşayışın içinden hikâyelerini rahatça çıkarışı, çağdaşları arasında rağbet görülmeyen bir yol olduğu gibi, 1946 yılından sonra da ancak değeri yavaş yavaş anlaşılabildi."

Anlaşılabildi mi? Esendal'ın 1925'te Meslek gazetesinde tefrika edilmiş Miras romanı bir başyapıttır. 1920'lerin Türkçe roman ortamı bu eserin yanında hayli sönük kalır. Gelgelelim edebiyat tarihlerimiz bile Miras'ın üzerinde durmamış, zaten kitap olarak yayımlanması ta 1980'lerde.

Tahir Alangu, "Esendal'ın hikâyelerinde göze çarpan ve hayranlık uyandıran en büyük nitelik, şüphesiz, dilinin özlüğü, duruluğu, halk Türkçesine yakınlığı olmuştur" diyor.

Bence, Miras'tan başlayarak, duru anlatımı seçmiş Esendal, halk Türkçesini kişisel üslûbunda eritmiştir. Miras'taki anlatım bütünüyle ölçülüp biçilmiş, âdeta kurgulanmış bir anlatım. İç monolog bizde hemen hiç kullanılmazken, Esendal ilk romanında cesurca kullanmış.

Buradan hemen Alangu'nun tespitine geçiyorum:

"(Esendal) Hikâyecilikte en eski tarz olan 'açıklama' yolunu bir yana bırakmıştır. Kıyısı köşesi yazar tarafından 'iyice açıklanmış', okuyucuya hiçbir düşünce ve tasarlama payı bırakmayan hikâyeden sonra bu yeni hikâyenin yadırganması kendiliğinden anlaşılır bir haldir."

Okur yadırgıyor. Oysa açıklamacı hikâye okuru kolay alıştırmakta. Edebî endişelere kayıtsız. Hatta, okuru aptal yerine koymakta...

Fakat bu anlayış daima ilgi devşirmiştir. Günümüzde bile. Günümüzün okuru da öylesi eserlerin, özellikle öylesi romanların ardında sürüklenmiyor mu? Biraz zorlanınca, kendinden azıcık bir şeyler katması gerekince, geri çekiliyor, okumakta zorlandığını belirtiyor. Suçlu elbette 'yazar'. 'Okur' olarak kendi yetersizliğini ne yazık ki fark edemiyor.

Alangu, 1960'larda umutluymuş:

"Hikâyeciliğimiz, günden güne okuyucuların hikâyeye katılmalarını daha fazla istiyor, okuyucuyu da hikâyenin bir parçası haline getirmeye doğru eğiliyor."

Herhalde Sait Faik'i, Kenan Hulusi'yi, sonraki dönemden Nezihe Meriç'i, Oktay Akbal'ı düşünüyordu bunları yazarken. Hikâyeye katılan bir okur kalabalığı sürüp gidecekti.

Galiba 1980 sonrasında, her şeyin yalınkatlaşması gibi, okur emeği de ufalandı. Has yazarlar inandıkları yolda yürüdüler ama, has okurların sayısı git git azaldı.

(ZAMAN, 31 MAYIS 2009)