[04 nisan 1428]
minezzarf
...
ey saçlarını tarayan, ey kendine bakan, ey kendini gören, ey ayağı eşya bileziğine bağlı nazik bilekli! git, git.. âşık değilsin! o süsler, o püsler ölüme nerden sarılsın! o kol kalmış kol, açılmamış kanat göğe nasıl uçsun?!
ey nazlı! ey nâzik gönüllü! gönül iste; ki, altıncağızdan, malcağızdan ayrıldığında yanında yalnız gönül kalır.
ne için kırıksın ve ne için daraldı yüreğin
neden mim harfceğizi gibi daraldı yüreğin
dal harfceğizi gibi büküldü boynun
sen zaferler, kudretler rüstemisin
ne için korkarsın zâl’den
/ya rabbi, kurtar onu zâlceğiz zilletinden
/
dün gece rüyamda seni gördüm:
güzel bir halcik içinde serhoşcuk olmuş, göklerde dolaşıyor ve diyordun: «ey zühre! bana bak! sermestim... idbarcağızdan, ikbalceğizden kurtuldum... zühal’in efsûnuna aldırma; müneccimi yıldızlar arasında falcılık torbacığında bırak, yedi kat göğü aşmağa kanat aç.»
dervişlik.. sonra gam!
bu, serhoşlukdan azalma, semadan alçalmadır.
yürü...
hırkamı yâkut kanımdan akıtıp döktüğüm incilerimden örürüm
sofucukdan, şalcıkdan hırka neyime...
elmas sesli sevgilime dedim: «şu yaşlı gözlerime bir kere bak!»
dilinin altından inci akıtdı: «bununla beni aldatma!»
lafla oyalayıp, içimi hileler düzmeğe koşuyordum.
o bana dudağının ucuyla gülüp dedi:
«hallerini ne kadar da gizlemek bu böyle! akdoğan isen sus; şaha bak.
«ötüşüyle gülşeni şenlendiren bülbülsün sen, amma, aklındaki kelime zincirine zincirlenip kaldın!»
[divan-ı kebir’den seçmeler II/427. meb yay. m.b.beytur]