GENÇ ARKADAŞIM
ortaya bir metin koy, bundan sonra, hamur gibi, istediğin gibi yoğur. ama, önce teknede hamur bulunması lâzım. (teknede hamur tarlada çamur, ver allahım ver sicim gibi yağmur.)
hamuru tekneye sal, kabardıkdan sonra, istediğin şekli verebilirsin.
***
başkalarının hayatını küçümseyeceğine, kendi hayatını büyütmeğe çalış. öyle çalış ki, başkalarının hayatını, yavan mı değil mi, diye düşünmeğe vaktin kalmasın.
BU VATANDAŞLARLA BİR YERE VARILMAZ CANIM
çay ocağında oturdum. yan masada, yevmî hadisatla ilgili, yaşlı, kır saçlı baylar sohbet ediyor. 28 şubat döneminde aşırı rüşvet ve talancılık furyasını zikredip: “bunlara rüşvetçi denmiyor, ama, bir şekilde paraları iade etmeleri isteniyor, vermezseniz hapisten çıkamazsınız, deniyor” değerlendirmesinde bulundu birisi. diğeri, “28 şubat döneminde seksen milyar amerkan doları türkiye parasının talan edildiğini, rüşvetçilerce paylaşıldığını” söyledi. “mesela, dedi, bunlardan (filanca) bir seferde bir milyon dolar havale çkarmış, banka kayıtları mevcud.” diğeri: “bunun ortaya çıkabileceğini düyünemeyecek kadar akılsaz mıydı bunlar bankada vesika bırakıyor?!” diye sordu. arkadaşı dedi ki: “28 şubat bin yıl sürecek, dendi ya; buna gerçekden inanıyorlardı ve bu memleket bizim çiftliğimiz; ilelebed kimse bizden hesap soramaz, gurur ve kibri içindeydiler, bu yüzden pervasızdılar; çünki, cumhuriyetin ilanı tarihinden bu güne, bunların hesap vermezliği, memleket sahipliği devam edegelmişdi; bu yüzden, böyle bir günün gelebileceğini akıllarından geçirmiyorlardı. kendilerini, her türlü kanun, hukuk ve hesap vermenin üstünde, muaf birer ebedî şef görüyorlardı…”
İNTELEJANSİYA
cum’a ertesi, çay ocağına uğradım. maksadım, geçip gitmekdi; çıkışda (m.a) ya raslayınca, döndüm. diyor ki: «yeni anayasaya ne gerek var! beğenilmeyen maddeleri kaldırır ve değiştirirsin, olur biter. san ki yeni hazırlanacak anayasa, pek mi yeni olacak! tartışılan maddeler değiştirilecek veya kaldrılacak, gerisi eski metin kalacak. bu durumda, anayasa yeni mi olmuş olacak!»
*
bir ara yanıma, (a.b.), beş yaşında kadar görünen, allah bağışlayası ve sırat-ı müstakim üzere daim eyleyesi ve iyilerle karşılaştırası ve salihlerden ve saidlerden ve muttakilerden eyleyesi ve bereketli ve korunaklı ve sağlıklı ve hayırlı bir ömür veresi ve önü, ortası ve sonu hayırlıyı nasib edesi ve ümmet-i muhammed ve millet-i islamdan edesi ve salihlerle, saidlerle, müttakilerle, temizlerle, halillerle, eminler.. ile haşredesi mübarek oğluyle geldi.
BİLİM VE BİLİMLERYURDU DÜŞMANLIĞI
(bugünki kârım, bir saatlik belediye otobüsü yolculuğunda, önümde oturan mekanik sesli vatandaş arkadşın arkadaşına anlattığı oldu:)
af çıkmış; git diplomanı al.
bu saatden sonra ne işime yarayacak?
çerçeveletip duvara asacağım!
…
bu mükâleme, uyurken rü’yada mı geçdi, uyanıkken mi, yüzdeyüz emin değilim.
ancak, bir husus, ortada ayan-beyan duruyor ki: türkiye üniversitelerindeki yaşlı-başlı ciddi suratlı bay ve bayanların, bordro muhabbetinden sonraki en ziyade lakırdıları:
yok o test, yok bu korelasyon, yok o bilim disiplini bütün disiplinlerin anasıdır, yok babasıdır, yok danasıdır, hayır efendim düvesidir; amma bizim disiplin sizin disiplini döver; ve hatta: bizim ekol sizin ekolü, bizim kürsi sizin kürsiyi suya götürüp susuz getirir..
gibi, saçma-sapan, akıl kârı denmeğe bin şahid ister, diş kovuğunu da incir çekirdeğini de doldurmayacak saf bilimsel lakırdılarla ömür törpüleyip tüketmesi karşısında, herhalde gençler/talebeler ibret alıp ikrah ediyordur.