bismihi teala
...26 ağustos 1428, cumaertesi/ist...
—«düşünmemi engelliyorsun(uz) ve bu, bana (bir insan’a) edilebilecek kötülüklerin en kötülerindendir.» (kendimden alıntı)
...29 ağustos 1428, salı/ist...
gece üçde kalkıp okudum. altıda sabah namazını kıldım. biraz daha okuyup, yedibuçuk gibi yatdım. kalktığımda saat onbuçuk idi. ömer bugra ile markete gitdik. poşete üzüm doldururken, nedense aklıma geldi, ceblerimi yokladım. cüzdan evde kalmış. üzümleri boşalttım. marketden çıkar iken, 17-18 yaşlarında bir delikanlı, yüksek ve kızgın bir sesle söyleniyor: «ne biçim manyak bir market bu yaaa!» genç, belki arkadaşlarının yanına dönmekte acele ediyor, belki ders arası teneffüsde markete gelmiş, okula dönmekde acele ediyor; ancak, aradığını kolayca bulamıyor; çünki, bir süredir bu marketde raflar, haftada bir mi, on veya onbeş günde bir mi, yenileniyor (malların raflardaki yerleri). sanırım, marketin akıl hocası (marketing koçu mu, direktörü mü demek lazım, bilmiyorum, amma, idari müdiri, dememek lazım geldiğini biliyorum), markete girenlerin almak istediğini kolayca bulup kısa zamanda çıkarak, dolayısıyle diğer raflara bakmadan işini (malını) görmesini tecimsel bulmamış. istemiş ki, insanlar eziyet çekme bahasına, daha önce malın bulunduğu rafda başka bir çeşit ile karşılaşsın ve onu da alma tuzağına düşsün; ararken belki bir yerine üç-beş mal alıp çıksın; markette kalma süresi uzasın... ancak, bu öntahminde, müşterinin canının çıkacağı ve canını çıkaran bu marketi, biraz önceki gencinki gibi, “manyak market” diye nitelendirip, giriş kapısından uzak duracağı/kaçınacağı psikolojik prensibinden bir bihaberlik var: insan dahil, hoşlanma ve hoşlanmama duygusu taşıyan bütün canlılar, canlarını sıkan şey ve mekan, hatta mümkün ise zamanlardan sakınmayı, kaçınmayı, uzaklaşmayı, mümkün mertebe yüzleşmemeyi, icab ederse çalıyı dolaşmayı tercih etme (bilinçli veya içgüdüsel) eğilimindedir.
...30 ağustos 1428, cıharşanba/ist...
onca hendeği, tüçücük dikenlere ve çitlere takılıp (aklının paçasını kaptırıp) kalarak mı atlayacaksın?
...31 ağustos 1492, pençşenbe/ist...
geçici/fani şeylerle zihnini niye meşgul edip aklını yorarsın ki?
(geçici olmayan olarak) kimsin? bunun cevabını kendine sık-sık vermeğe ve hatırlamağa bak.
...
her servetin bir külfeti var. hatta, bakarsın, asıl servet, külfet zannettiğin imiş.
külfetsiz servet, bil (bekle) ki, küldür ve en ufak bir esintide elinden toz olup, uçup gider. binbir pençen olsa da, havayı yakalamazsın ya...
(yerde doğru-dürüst yürümeği öğrenmeden havalanma ki, tepeüstü çakılıp helak olmayasın.)
...02 eylül 1428, cumaertesi/ist...
pastırmamızı çıkaran bir güneşli eylül günü. 10:44’de gittiğim kültür tesisleri otobüs durağına, ...9C taksim otobüsü 11;14’de geldi. bu arada bir zeytinburnu, bir mecidiyeköyü, bir bakırköyü, iki eminönü otobüsü geçdi. bundan önceleri (..)6B eminönü otobüsünü bekler iken, diğerleri ikişer-üçer geçer, eminönü gözleyen gözler yollara akardı. (hatta, unutamadığım iki bekleyişim vardır. biri, unkapanı’nda, yağmur altında kırkbeş dakika bu (..)6B’yi beklemek, bir de, şehzadebaşında şehzade camii durağında, bir saate yakın 86 (edirnekapısı) numarasını beklemek. iett’ciler inkar etmeğe yeltense de, ben unutamıyorum.) şimdi, iett benim taksim otobüsü beklediğimi nasılsa (yüksek bir jamesbondluk mahareti sergileyerek) öğrenmiş olmalı ki, ..9C taksim otobüsü kayıplarda (elbette arızalanır canııım, allah yapısı bile hastalanırken, kul yapısı arızalnmayacakmı!). iett, işi gücü bırakmış, benimle uğraşıyor anlaşılan; eh, bende de (durakda) küfür bol, ya, iett’ciler bundan (duraklarda bekleyenlerden küfür yemekden) zevk duyuyor olmalılar. (hamiş: giyimkent mücavirinde, iett’den veya başka bir etkili ve metkili kaç müdir oturuyor acaba ki, peşpeşe geçen 33 numaraların boş koltuklarına bakarken içimiz yaldızlanıyor.)
gerçi iett’deki (multi) komplikasyonu, hele hareket amirlikleri ile öho’lar arasındaki girift relasyon ağını, içiçe geçmiş şebeke strüktürünü, doktoralı idareciler değil, ordinaryüsler bile çözemez. bunu ancak, ankara menşe’li sürpriz müfettişler ordusu çözebilir, belki; amma, emin olun, o da birkaç (belki üç-beş) aylığına...
sahi bir de, iett ve öho’lardaki koltuk kenarlarına birer priz takılmalı ki, yolculuk boyunca, toplu taşıma otobüsünde bir genel yolculukda değil, telefon kulübesindeymişcesine konuşa-konuşa (iett yönetmeliğinin beş maddelik bölümünde tersi yazsa da, telefoncuların korkusundan bu uygulanamaz) geyik aleti cep telefonunun elektriği -şarjı- biten müşteriler (kültür başkentinin kütle-kültürlü istanbulluları), anında telefonunu doluma (prize/şarja) takıp, geyik kızartmasına devam edebilse...
...
gece tilaveti esnasında, yusuf aleyhisselam suresinin 74. ayetinin mealindeki kısırlık ve hata, öfkemi kabarttıkça kabarttı ve burada yazmağğa devam edecek zihnî elâstikiyetimi kaybetdim.
...
okullar açılacak ya, bizim talebeye koskoca üç aylık yaz tatili bir gün kadarcık gelmiş. (“dünyada ne kadar kaldınız?”)
...04 eylül 1428, pazarertesi/ist...
“üzüm üzüme baka-baka kararır” ifadesi ne kadar doğru, ne kadara kadar isabetli! (insan kanlı-canlı görüp yaşayınca, bunu bir başka heyecan ile anlıyor.) ahmaklara baka-baka ahmaklaşıyorsun. şübhesiz bu yeryüzündeki ayetlerden ve modern hayat (iş ve eğitim ve öğretim vs) tarzı, bunu şeytani amacı (bütün insanları ahmaklaştırma: şeytana/nefsine taptırma) yolunda tepe-tepe kullanıyor. (medya, şeytanın odalıklarının en gözdesi.)
...
günde (en az) beş sahife işini, allah (cc) bilir, bu sefer tatbik edebilecek miyim?!
...
(...tabii, bu vasatta, o yazına pespaye bir satjiyer parçası tarafından onca müdahale ve buna ses çıkarılmayışı hoşuna gitmemiş idi. belki farkında bile değilken, o sath-ı kağıda yazı vermeğe tevbekâr olmuş idin... sonra böyle oldu... o zamanki toleranslılığın da bu pısırıklığından mı neş’et ediyordu acaba? yan taraftaki hanım, inşaallahüteala “tanıtım yazısı” ikrarına kalkışmaz. allah (cc) hayırlı ve semereli olmayan her şeyden bütün mü’minleri korusun...)
...
beş sahife meselesinde işin/meselenin peşini bırakmamak gerek; aynen, bir zamanlar kimi günler kıldığın namazı beş vakte tamamlayamasan da, namazın peşini bırakmayıp, bırakmamayı başarabildiğin gibi (allah’ın yardımı ve inayeti ile).
...
paslanmış bir zihin, hemi de eskimiş ise (zihin eskir mi, diyor, nefsim ve bir fare yakalamış gibi sırıtıyor yalaka köpek), paslarından arındırıp parlatmak ve işler hale getirmek, genç ve taze bir zihne nisbet ile herhalde daha zordur ve vakit gerektirir. bu da demekdir ki yaşlı dostum, günde beş sahifeyi geçmeğe ve bunu da her gün tekrarlamağa (aşmağa ve aşmağa) pek ziyade ihtiyacın sözkonusu demekdir.
...
böyle kıytırıklarla çiş yarıştırmak adam işi değil, akla seza değil. sinirlerine hakim olmak, iradenin iplerini elden bırakmamak zorundasın. hararetlenmeden kaç, şeytandan ve cehennemden kaçar gibi. çünki şeytan ve cehennem, hararetden (ateşden) başka bir şey değil.