[26 k.evvel 427]
yüzde kırk sağır ol.
yönelik menfi ima ve itiraz ve hakaretlerin –en altdaki– yüzde kırkını duyma.
yüzde altmışını duy; amma, bunun da ortadaki yüzde yiğirmisini cevab vermeden geçiştir (tahammül et) ve üstteki (nitelikli/ce) yüzde kırkını kaale alıp, bunun da yarısına cevab verebilirsin (isterisen).
/
medyada siyasî gavgâya teşne yazı yayımlayanlar, bu yazılarını evde, çoluk-çocuğun yanında yazsa, herhalde hayli makul, yumuşak bir üslub kullanır. evlad u ıyale baktıkça, kendi başına açılacak gailenin onların da katmerlisiyle başına açılmış olacağını hatırlar, akleder. neticede, ağzı açık dalıp açılamaz gavgâ deryasına...
/
sadece ve sadece (vasıtasız) kendi (allah vergisi) kendi (aklından/zihninden çıkma) metinlerinin omuz darbeleriyle açmalısın (huda’nın açdığınca) kapıları.
/
kahve (telvesi) acaba beyin kanallarını açıp, daha canlı, daha akışkan ve enerjik düşünmeyi sağlar mı? (koca fincan kahveden sonra, demlenen çalı telvenin üzerine doldurup içdim de...)
/
usa = hırsızlık imparatorluğu. hırsız avrupalıların hırsızlık imparatorluğu.
gayesi, bütün dünyayı çalıp çırpmak; dünyayı, hırsızlık imparatorluğundan ibaret bir gezeğen haline getirmek.
amerikan rüyası, dediklerinin aslı bu. hakiki amerikan rüyası bu. amerikan realitesinin altında saklanan, aslında pek de saklanmayan, olanca medyası ve filmleriyle bas-bas bağırılan hakikat bu.
bütün o fikir özgürlükleri, girişim özgürlükleri, araştırma-geliştirme imkan ve özgürlükleri bunun için.
amerkan damgalı her şey bir amaca, talan amacına bağlı.
dünyanın her yanında hırsızlığını icra edebilmek için, en ileri teknoloji ile hırsızlık.
öyle ileri taknoloji ki, bu hırsızlığa kimse karşı koyamasın.
[28 k.evvel 427]
turnikeden çıkacağım. ceplerimi araştırıyor, adeta talan ediyorum. ki turnike kartımı bulayım. (bilhassa refahyol koalisyonu günlerinden başlatıyorum bu turnike modası hastalığını, müzmin evham ve bütün resmi-yarı-resmi binaları kışla gişine çevirme aşağılık kompleksini.) okutup çıkayım. (artık okuma-yazmada yaya kaldık, turnikeler bizi geçdi.) o cep: yok, bu cep: yok. şu cep: yok. öteki cep: yok. beriki cep: yok... sonunda, kapıda görevli (muhafız-ı mahsusa) genç arkadaşlara: kartımı düşürmüşüm galiba; bulup size getiren oldu mu, diye sordum.. ki, bakdım, onlara doğru uzattığım elimde kart.. (bana) bakor...
/işte bunun gibi, biz, kendimizi, kendimizdeki imkanları görmüyoruz. bir nev’i, –kendimize– kapalı bir kitab gibiyiz.