Olumsuz Yazı/Yazgı
Mavi Gündem
“İmdi, o şehirde bozgunculuk yapıp düzen ve uyumdan yana olmayan dokuz kişi vardı.”27/48
Dokuz kişi veya kabile…Sayıdan öte niteliksizlikleriyle öne çıkan ve insanları kendi “maddi refah köy”‘lerinden bir nevi kovalayıp duranlar. İnsanlığa evreni dar edenler…
Evrenin yükselerek derinleşen nihai yöneticisinin kim olduğunu iyi bildiğimiz halde, alçalarak derinleşen “derin devlet”inin kim ya da kimler olduğunu bilmiyoruz. Bilindiği sanılan ve süper oldukları iddia edilenlerin de o bilinmeyen alçaklıklardan yönetildiğini, büyük büyük kuklalar olduğunu, paravanlar olduğunu da biliyoruz .
Ve biliyoruz en azından bencillik kelimesinin kifayet etmeyeceğini onları tanımlamak için.
Ayrıca en alçak tepeden aşağıya doğru servet gücü açısından indikçe bencilliğin katmanlarından devasa bir basamak, bir firavun piramidi, bir paylaşma harabesi inşasızlığının edildiğini…
Her dönemin birkaç süper gücü aralarında kırışıyorlar dünyayı. Bozuk paraları saçıyorlar sonra diğer dilenci halklara…Müthiş ve görülmemiş bir “merhametle”…
Onca haksızlıklar, onca ödev yükleri,onca ezilmişlikler, yoksulluklar pay ediliyor sonra…Onca keder, kan hatta, gözyaşından öte…
Değişmez mi ki bu “kader”?
Kaderi Hakk belirlerken, çoktan seçmelileri bütün insanlığın önüne sermişken, insan doğru seçeneği, yani üstüne düşen sorumluluk seçeneğini işaretlemiyor.
Görev kaçkını olarak keyif yapmak ve ödevlerini haklarını gasbettiği insanlara yüklemek içindir bu kaçış.
Asgari düzeyde her insan, eşitsizliklerinden yola çıktığında, üst gelir grubunun uzatması gereken eli tutarak pekala yaşamının altından kalkabilecekken, pekala ayakta ve hayatta durabilecekken, o elin uzanmaması bir yana, kendi batağına terk edilmesiyle başlıyor dram. Bütün eşitsizlikler insana adaleti ipucu olarak verirken, evrensel bütün değerler, insan vicdanı ve İlahi Öğreti onu varsın hep adalate çağırsın dursun, o dram, tam bir trajediye dönüştürülüyor.
Ne kadar kasıtlı bir koca tiyatrodur bu.
Sahnesi, dekoru, havası, suyu, bütün imkan ve fırsatlarıyla Yaratıcı’nın herkese armağanıyken, o “dokuz adam” çıkar ve oynar biteviye…
Dünyanın finans, medya, silah, savunma, hücum gücünü ellerinde bulunduranlardır onlar. Haksızca gaspeden ve haksızca tüketenlerdir. Her yerdeler. Yerlisi, yabancısıyla dokuz adamlar…
Fakat ilahi kelamı dikkate alan kesimlerin kendi “dokuz adam”larını bilmeleri gerekir en başta.
Değişmez bir kader midir bu?
İlahi kader önerisi “paylaş” diyip durduğu için işaretlenmiyor. Çoğunlukla kendi müslümanları tarafından bile…İlahi söylemin “dilinde tüy bitti”: “paylaşın..paylaşın!” demekten…
Değişmez mi bu kader?
Kaderi halk mı belirler, yoksa o derinlerin derininde, gizlide saklıdaki haksız birlikler mi?