Törenler…
Hakikaten kutlamaya değer olanın, bir olayın, bir sevincin sıradanlaşmasının, giderek önemini kaybetmesinin önüne geçmektir elbette.
Tamam. Abartılmadığı ve saptırılmadığı sürece insanın/toplumun kendi unutkanlığına “Hatırla, bu senin için önemli. Kaybetme bu değeri…” demesi gibi bir şeydir.
Ne var ki hayata gereğinden fazla tören yüklemek, her şeyi kutlamaya kalkışmak o doğal gidişatı yapaylık ve abartıyla zedeleyebilir. Törenler, kutlamalar -neredeyse- yılın günleri sayısınca ya da yıl boyunca sürecek olağan yaşamı şaşırtıp durduracak sayıda ve içerikte olmamalıdır.
Yani hem daha seçici, hem de kutsamaya dönüşmeden gerçekleştirilmelidir.
Her inanışın kendine ait değerlerine veya o değerleri kaybetmemeye yönelik kutlamalarına saygı duymak insanidir.
Hiçbir toplum diğer bir toplumun ve kültürün bayramını, seyranını yadırgamamalı ve saygıyla karşılamalıdır.
Ancak bu saygı sınırı kadar, başka bir inanış ve kültürün değerini ve bayramını, seyranını asıl sahiplerinden daha çok sahiplenmek te kendi değerlerinin farkında olmayan silikleşmiş şahsiyetlerden oluşan bir toplumun yapacağı iştir.
Kimi toplumlar kendi değerlerinin yeterince farkında olmamaya devam ettikleri sürece asimile olmaya da devam edeceklerdir. Onlar bu halleriyle; hala sokağa çıktığında farklı bir yaşam biçimini seyre dalan, ve bütün gününü sadece özentiye ayıran kendine yaban bir çocuğa/ ergene benzemektedirler. Bu erginleşmeyen bakış açısının farklısıyla aynılaşmak için çok fazla başkasına ait bir kutlamayı/kutsamayı bile özkendi kutsaması yapabilmesi de normal karşılanmalıdır.
Asimile olacak bir yanı kalmamış toplumların hala bu “yokluklarını” sıfırlayıp kendilerine dönemeyişinin altında; güvenli kendilik bilgisinin eksikliği veya doğru iletilmeyişi nedenleri yatabilir. Kendini bilmeyen bir toplumun kendini bilenlerin etkisinde kalarak tepkisel bile değil..mepkisel(yeni bir kelime ve TDK’dan izinsiz olarak, çaresizce kullanılmıştır.) olacağı açıktır.
Ayrıca kutlamaların erdemli bir bakış açısından mı yoksa zafiyetle mi olduğu irdelendiğinde olumsuzluklar olduğu görülecektir. Kutlamalar çoğu zaman anlamını kaybeder, iç dünyamıza yepyeni bir hatırlatmadan çok gösterişe yönelik çılgınlaşmalara ve unutuşlara dönüşür.
Kim neyi kutlarsa kutlasın dediğimiz zaman bile kutlamaların pratiğinde sorgulanacak çok şey var. Kutlamaları zehretmekten öte iyi bir niyetle düşünecek olursak; bu açıdan eleştirel bakıldığında, kutlamalar paravanı altında; insanların kutsamalarındaki zaaflarını kullanan başlı başına bir sektörün oluşması, gösterişe ve yarışmaya dönüşen bir anlayışla yaşanan tüketim çılgınlıkları ve kutlamada kullanılan nesnelerin doğal hayatın korunmasına aykırılığı gibi konular yeterince dikkat çekiyor.