FANTASTİK EDEBİYATTA YERLİ ÖRNEKLER- I -
YAZMAK İÇİN DELİRME HAKKINI KULLAN
Sizi tanıyabilir miyiz?
- En kısa haliyle Adana’da doğmuş, Mersin, İzmir, Mardin’de yaşamış halen de İstanbul’da yaşayan biri olarak tanıtabilirim kendimi.
Okuyucu sizi Kurgan -Sarayın Yıkılışı- adlı romanınız ile tanıdı. Son zamanlarda popüler olan fantastik edebiyatın doneleri ile bütünleşmiş bir roman Kurgan. Bu yönü ile gençlerin ve fantastik severlerin ilgisini çekti.
Meselenin kuramsal tarafından baktığımızda, Kurgan'ı tam bir fantastik yapıt olarak değerlendirmesek de, romanda fantazyanın güçlü bir damarını yakalıyoruz. Fantazyada sizi çeken nedir, neden fantastik ya da fantazya?
-Ben aslında anlatım türlerinin çizgileri keskin ve koyu bir tasnife tabi tutulmasından pek hoşnut değilim. Her eserin, anlatının bir fikre, bir duyguya çıkan yol olmasını beklerim, umud ederim. Ve okuduğum her metinde de buna ulaşmaya çalışırım. Mevcut tasnifi öyle ya da böyle kabul etmek durumundayız.
Kurgan’ın kendini hissettiren fantastik bir damarı var bu doğru ancak beni bu kurguyu inşa etmeye sevk eden fantastik ya da masalsı anlatım türüne duyduğum ilgiden çok İsmet Özel’in 'Kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın/Yanık yağda boğulan yapıların arasında/ Delirmek hakkını elde bulundurmak' ifadesiyle en kısa yoldan anlatılabilecek türden saiklerdir. Çünkü artık felsefenin sosyolojinin tanım yetiştirmekte zorlandığı bir dönem yaşıyoruz.
İnsanların tüm algılama ve tepki verme biçimleri gittikçe küçülen ekranlara hapsediliyor. İnsan dediğimiz, Ahsen-i takvim olan varlığın kainat gibi bir mekanda yaşayıp da hayatını birkaç inçlik ekranlar, imajlar, ambalajlardan öteye taşıyamayan canlılara dönüşme tehlikesi göz ardı edilemeyecek kadar ortada olan bir gerçek. Benim gayretim okuyan herkese yaşadığı dünyanın var olanlardan sadece birisi olup olmadığı konusunda düşünmeye sevk etmek. Bunu yaparken de fantazyanın belli unsurlarından yararlandım. Bu türün, maddiyatı mihver kabul eden, ölçemediği her şeyi yok saymayı ilke edinmiş ve gittikçe taasubunu artıran boğucu , katı gerçekçilikle olan açık ya da gizli çekişmesi çok önemsediğim bir durum. Ancak Kurgan’ın ana damarını bizim geleneksel anlatımlarımızda görmek okuyucu için mümkün olacaktır. Çünkü yazarken çocukluğumda annemden dinlediğim birçok halk masalının etkisini, gücünü hissettim. Ayrıca Raci’nin, Aşk’ın, Otuz Kuş’un, güllerin ve kara çalıların dünyası en sevdiğim manzaraydı.
Bu dünya, Kurgan'da perde perde açılan eş zamanlı 'zamansızlıklar'da ortaya çıkıyor. Bu yönü ile romanda Amak-ı Hayal'in çağrışımları çok güçlü. Zaten Kurgan'ın bütününe baktığımızda kökenler ile yerlilik bağlamında bağlar kurma gayretini görebiliyoruz. Bu gayret zorlu bir yol. Fakat Kurgan, ilk kitabıyla bunun temeline harç koymuş görünüyor.
Yazarlar kendi eserlerinin her zaman benzerlerinden farklı olması için çaba gösterirler. Ya da en azından böyle bir çaba içinde olmayı şiddetle isterler. Kurgan'ı yazarken, mevcutlarından ayrılma ya da bütünleşme yolunda bir düşünceye yöneldiniz mi?
-Kendimce ulaşmak istediğim gerçekliğe, var olduğum zamanın, mekanın, toplumun farkında olarak ulaşmaya çalıştım. Beni kurgunun her aşamasında cesaretlendiren, Gılgamış, Hüsn-ü Aşk, Amak-ı hayal, Muhayyelat gibi eserler oldu. Bir anlamda bu saydıklarım ve benzeri eserlerin yirmibirinci yüzyıl okumasının bir yansıması olarak da nitelendirilebilir Kurgan. Farklı olması için özel bir gayret göstermedim desem gerçeği söylemiş olmam.
Özellikle olay örgüsünün oluşumunun söz konusu olduğu yazma dönemlerimde inilmemiş derinliklere inmek, zamanı ve mekanı hamura dönüştüren bir kurguyla anlatmak istediğimi anlatabilmek için birçok eserin ve arkadaşımın desteği oldu. Birçok taslak hazırlamıştım Kurgan’a dair. Ancak bu alanla ilgili tüm eserlere vakıf olmak mümkün olmadığı için kurgunun inşasına dönük çalışmalar çok zaman aldı ve bu sıralarda karşılaştığım, incelediğim kurgularla araya mesafe koyabilmek için taslaklarda birçok değişiklik de söz konusu oldu. Bazı taslak kurgu parçalarının daha önce birileri tarafından dünyanın başka bir ucunda çok önceden yazılmış olduğunu görmek bir yandan beni üzüyordu bir yandan da o insanın düşünce dünyasıyla aynı kanallara ulaşmış olmaktan dolayı da sevindiriyordu. Yine de olay örgüsü, mecazlaştırma adına fantastik ya da yakın türlerde yazılmış eserlerden farklı bir kurgusu, ritmi, heyecanı, şaşırtıcılığı olması için gerekli gayreti göstermeye çalıştım. Ne kadar başarılı oldum? O da okuyucunun takdirine kalmış.
Doğu muhayyile edebiyatının örneklerine duyduğunuz yakınlığı okuyucu eminim Kurgan'da farkedecektir.
Biraz da romanın adından bahsedelim. Orijinal bir ad Kurgan. Kadim Doğu geleneğinde bizi Orta Asya'ya götüren ve metafizik açılımlarla birer metafor oluşturan Kurgan. Bu ad nereden aklınıza geldi.?
-Kurgan adının benim dünyamda nerede ve nasıl doğduğuna dair beni şaşırtan, bir ölçüde de mutlu eden bir hikayesi var. Kitapları okurken yanıbaşımda bir defter bulundurmak dikkat ettiğim bir şeydir. Üniversite yıllarında okuduğum bir kitapta bu ada rastladığım zaman garip bir heyecan duydum. Hem çok yakın hem çok uzak gelen bir çağrışımı vardı benim için. Defterin bir köşesine bu adı not ettim ve hemen anlamını öğrenip karşısına yazdım. Fakat kelime orada kalmadı. Yıllarca zihnimde bir ses, hemen her defterimin bir köşesinde yazılmış bir ad olarak kaldı. Bir roman inşa etme cesaretinin kendimde bulduğumda farklı tarzlarda birçok taslak hazırladım hatta bazılarında epeyce de ilerledim. Ancak yazdıklarımın bana özgü olamadığını gördüğümde hepsini yırtıp attım. Geriye aklımdaki o kelime kaldı. Kurgan. Ve zihnim bu kelimenin etrafında dönmeye başladığında kitabın kurgusu oluşmaya başladı. –Nokta kadar bir yanma, sonra serinlik- kitapta Boşluğun Uykusu bölümünün ilk cümlesidir bu cümle ve Kurgan’ı başlatan cümledir aynı zamanda. Tabi Kurgan adının etrafında böyle bir inşanın söz konusu olmasında o zamana kadar zihnimde birktirdiklerim, o zamanlarda yaşadığım ruh halinin de önemli etkisi oldu. Ölmeden bir mezara/kurgana girmek için yeterince cesur muydum? Tabi bu mecazi anlaşılması gereken bir soru. Kitapta bu cevabın peşinde koşan pek çok cümle bulacaktır okuyucu. Bu kişisel anlamda sorgulamak, anlamak ve kendini hesaba çekmek için yaşanan hayatın tüm damarlarına uzanmaksa daha geniş anlamıyla bir kültürün gizli kalmış saraylarına bir yolculuk olarak da anlaşılmalı. Tüm tarihimizin saklı kalmış sandığının açılması için de anahtar olabilecek bir kelime olarak kabul ettim Kurgan’ı.
Kurgan'ın geniş bir karakter kadrosu var. Bu biraz da fantastik edebiyata özgü bir durum. Birden çok ismin aslında aynı kişinin eş zaman aralıklarında gidip gelmesi ya da metamorfoza benzer değişimler dönüşümler. Okuyucunun merak duygusunu tatmin etmeden, genel hatları ile birkaç karakterden bahsedebilir miyiz? Özellikle Oen en dikkat çekici karakter.
-Evet, Oen kitabın en önemli karakteri. Kendi kurganını ilk inşa eden de Oen. Birbiri içine geçmiş alemlerde gerçekleşen bir yolculuğun kahramanı. Fakat benzer yolculuklar -ya da seyirler demek daha doğru olabilir- Zelor ve Sorve için de geçerli. Ve bu karekterlerin yolculuğu, dönüşümü bildiğimiz dünyanın hem çok ötesinde hem de yanıbaşında gerçekleşiyor. Olağanüstü olanla yakın bağları olsa da her gün karşılaştığımız insanlara da oldukça yakın kişiler. Ve onların kendilerini yeniden inşa etmede en büyük yardımcıları olan Oen’in gönül bağlısı Uselya ile Sefar ülkesinin varislerinden Prenses Aşa, ve Eşni de varlıklarıyla romanın kurgusunda çok önemli yere sahipler. Her bir karekterin ne tür fikirlere ya da hislere karşılık geldiği okuyucunun merakla peşine düşeceğini umduğum soru. Genelde beklendiği şekilde bir karekterin etrafında yoğunlaşan bir kurgu yerine ağırlık merkezlerinin zaman zaman değiştiği bir roman yazmaya çalıştım. Çünkü benim kişisel-belki de duygusal- görüşüm, Kurgan’ın baş kahramanı yine Kurgan’dır.
Kurgan, fantastik içeriklere sahip, metafizik izlekleri barındıran ve daha çok kurgu üzerinden bir anlam diline ulaşmayı hedefleyen bir roman. Siz fantastik edebiyat denildiğinde nasıl bir tür tasavvur ediyorsunuz? Zihninizde şekillenen fantastik neleri içermeli neleri içermemeli?
-Kastedilen fantastik, eğer raflarda sıklıkla karşımıza çıkan popüler batı taklitleri ise-ki batıda da yine sadece öncekileri taklit eden pek çok fantastik roman yazılıyor- bunların üstünde, uzağında eserler olmasını umut ediyorum. Fantastiği, inanılması mümkün olmayan, hayal ürünü anlatımlar olmaktan kurtarmaya gücü yetebilecek eserler okumayı en çok isteyenlerden birisi de benim. Çünkü ben fantastiğin olmadığı bir dünyayı şu anki anlamıyla fantastik buluyorum. Rüya gören her insanın katı gerçekten uzak olanla, metafiziğe açık olanla bir şekilde bağı vardır.
Bir de üzülerek şahit olduğum bazı durumlar var ki üzerinde özellikle durmak gerekir. Birçok edebiyat okurunun fantastik edebiyatı, sadece gençlerin okuduğu bir tür olarak kabul ettiğine, ben fantastik okumuyorum şeklinde cümleler sarf ettiğine şahit olmak mümkün.
Evet böyle bir çekinge var. Çünkü fantastik tür hala, çocuklar için kurgulanmış, biçimlendirilmiş anlatılar olarak görülüyor. Elbette bunda aydınlanma döneminde, fantastiğin alaya alınarak küçümsenmesinin, 'çocuk hayalleri' olarak görülüp kenara itilmesinin payı oldukça büyük.
Bu konuda aklıma gelen bir örnek de var. Fantastik edebiyat söz konusu olduğunda Ursula Le Guın'e atıf yapmayı seviyorum. Hemen çağrışım yaptı, okuyucular da bilsin istiyorum. Le Guin Kadınlar Rüyalar Ejderhalar'da Amerikalıların ejderhalardan neden korktuğu üzerine düşüncelerini açıklarken bir konudan bahseder ve derki: 'Bir dostum, on yıl önce, şehrin en büyük kütüphanesinde çocuk kitapları bölümünde Hobbit'i arar ama bulamaz. Kütüphaneci ona 'Ah evet, biz onu yetişkinler bölümünde tutuyoruz, gerçeklerden kaçışın çocuklar için iyi olmadığı düşüncesindeyiz.' cevabını verir. Bu örnek bize aslında fantastiğin 'kimin için?' olduğu sorusunda zihinlerin hala çok karışık olduğunu gösteriyor.
-Ben bu alanda yazanların, eserlerini bu algıdan kurtarabilecek şekilde kaleme almaları konusunda da ümitvar olmak istiyorum.
Yazarlar yapıtlarına uzaktan baktıklarında kendi yapıtlarının en iyi eleştirmeni olurlar. Siz bu bağlamda Kurgan için tam istediğim gibi bir roman oldu diyebiliyor musunuz? Romanınızın eksikleri fazlalıkları var mı?
-İstediğim gibi bir romana ne zaman ulaşırım? Ya da yazacağım hangi romanı istediğim gibi oldu diye tanımlarım? Bunu ben de merak ediyorum. Bu olgunluğa doğru gerekli adımları atabildiğim sürece daha da netlik kazanacaktır diye umuyorum. Kurgan yayımlanmış ilk romanım, eksikleri muhakkak vardır. Ve onun eksikleri de benim yol göstericilerimden biri olacaktır. Şu ana kadar hissettiğim yoğun bir eksiklik duygusu yok. Daha iyi olabilirdi dediğim zamanlar oluyor. Bu haliyle başkasının kaleminden çıksaydı nasıl bir okuma olurdu benim için? Bunun üzerinde de düşünüyorum. Sonuçta ulaşmak istediğim noktaya ilk denemede ulaşmış olmak benim arzuladığım bir durum sayılmaz.
Son yıllarda Türk edebiyatında fantastik yapıtlar söz konusu olduğunda bir popülist akımın varlığını görüyoruz. Kendini tekrar eden izlekler artık sıkıcı olmaya başladı. Günümüz fantastik yazın dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Bahsettiğiniz sadece fantastik romanların sorunu değil. Şu an yaşadığımız değişimler o kadar hızlı oluyor ki biz farkına varamıyoruz. Şahit olamadığımız için de tarihe edebi kayıtlar düşemiyoruz. Yani otobüs çoktan yola çıkmış ve de oldukça hızlı yol alıyor, insanlarsa hala ilk duraktakilere el sallamakla meşgul. Ne zamanki değişimin ve hızın bizi nereden nereye getirdiği anlaşılır, işte o zaman birçok sanatsal alan için velud zamanlar da gelir. Yoksa zaten herşeyde bir kendini tekrar etme, patinaj hali var.
Son olarak adettendir, okuma önerilerinizi alalım. Gençlere ya da kitaplar ile arası iyi olanlara tavsiye edebileceğiniz, okumazlarsa eksik kalacaklarını düşündüğünüz kitaplar var mı?
-Sizin de söz ettiğiniz yazarın, Ursula le Guin’in Yerdeniz Öyküleri, her zaman çok samimi duygularla andığım bir kitap. Ama daha da önemsediklerim ve tekrar tekrar okuduklarımı saymam gerekirse Mantık-ut Tayr, Amak-ı Hayal, Hüsn-ü Aşk, Muhayyelat ilk aklıma gelenler.
Kurgan'ın devam serilerini bekleyen okuyucularımız olacaktır. Serinin ikinci kitabı için bir tarih var mı?
-İkinci kitap bitmiş durumda. Yayınevinin Kurgan II'yi önümüzdeki bir iki ay içerisinde okuyucuya ulaştırma konusunda çalışmaları devam ediyor.
Bu keyifli söyleşi için teşekkür ediyoruz. Yolunuz açık olsun.
Ben teşekkür ediyorum.
***
KURGAN - SARAYIN YIKILIŞI İÇİN BİRKAÇ NOT
GÖNÜL YONAR
KENDİNİ TAMAMLAMAK İSTİYORSAN SARAYINDAN VAZGEÇ!
Kurgan hakkında, okuyucunun merakını saklı tutmak kaydı ile bir kaç not düşmek gerekecektir. Notları kaydederken özellikle metaforları, allegorileri sembol ve temsilleri anlamlandırmamayı yorumlamamayı elzem gördüğümü söylemeliyim. Çünkü metaforlar ya da temsiller, içinde bulunduğumuz dünya ile ilgili değillerdir. Onlar, içinde bulunduğumuz dünyayı anlamlandırma biçimlerimizdir. Onları 'yorumlayarak' onlara bir biçim veririz. Bu biçimler, kendilerinden doğan isim ya da sıfatların hürriyetlerini ebediyyen engellemiş yoketmiş olurlar. Felsefi bir problem olan bu durumu önemsediğimden sembol yorumlamalarına girmeyeceğim. Fakat Kurgan'ın yoğun allegorik yapıda bir roman olduğunu söylemekle yetinelim.
17.yüzyılın sonlarından itibaren kırılmaya uğrayan hayal-gerçek ikleminde, karşımıza çıkan fantastiğin kutsal ile arasına koyduğu mesafe, günümüz fantastik yapıtlarında da devam ediyor. Bunun 400 yıllık bir geçmişinin olması ve popüler kültürün bu anlayışı diri tutan manipülasyonları, gelenek ile bağların kurulmasını da engelliyor.
Kurgan, kökü kadim medeniyetlere dayanan bir devamlılığın kaygısını taşıyan roman olarak dikkat çekiyor. Kutsalın sanat ile doğal ilişkisine çekilen çizgide, en yaralayıcı darbeyi alan fantazya-muhayyile, köklü medeniyetlerle olduğu kadar metafizik ile de bağını yeniden kurmak gerektiğini Kurgan ile yeniden gündeme getirmiş görünüyor.
Kurgan'ın bu misyonu bizi unuttuğumuz, küçümsediğimiz, görmezden geldiğimiz ve püritenliğimize yakıştıramadığımız yerliliğimizle/yerelliğimizle yeniden yüzyüze getirecek bir özelliğe sahip. Bu yüzyüze oluş Kurgan'da Oen-Orfin hattında belirginleşir.
Fantastiğin olmazsa olmazı olan 'gizemli, bilinmeyen dünya' algısı, Kurgan'da Kutsal'a gönderme yapmakla, o çok korkulan, unutmayı şiddetle istediğimiz kendi Öz'ümüz ile de bizleri yüzyüze getiriyor. Bu yönü ile Oen karakteri, her birimizin arayışlarının gölgesi olarak kendimizle yüzleşmemizi sağlıyor. Mavi Dünya'nın, gölgecanlılar, ateşcanlılar ve ışıkcanlılar'ın metafizik göndermeleri ise Cevher'in etrafındaki olağanüstü halkalanmanın yapı taşları olarak görülebilir.
Kitabın bölümleri okuyucu yeni keşiflere de sürüklüyor. Ufisler, Sarayın Yıkılışı, Boşluğun Uykusu, Gepose'nin Yarası, Yüzyılların Bedeli, Varoluş Senfonisi, Kalp Yılanlarının Doğuşu, Uselya-Orfin-Zelor, Ridar Orga Savaşı, Kibir Kitabı, Sefar'dan Valmeniar'a, Sükût Divanı, İlk Düğüm olarak tasarlanan bölümler, fantastik açılımlarla yeni dünyalar kuruyor.
Türk fantastik edebiyatı'nda, kadim medeniyetler ile bağını kurmaya çalışan, metafizik göndermelerle 'bir başka gerçeklik dünyası'nın varlığını işaret eden, pozitivist bağnazlığın sığ sularında balık avlayan 'hayalciler'in ipliğini pazara çıkaran, ve en önemlisi fantastiğin 'hayal edilmiş uydurmalar' olmadığını, aklımızın ve duyularımızın dışındaki kainatı ve duyumsayışları gözler önüne seren Kurgan, kökenler ile kurduğu bağ üzerinden teolojiyi, mitolojiyi, tarihi ve bugünü görebileceğimiz bir düzlem sunuyor.
Devam kitaplarla ya da bu izlekleri zenginleştirecek başka çalışmalarla Türk fantastik edebiyatının gölgede kalmış taraflarıyla yeniden karşılaşmak önemli bir misyon olarak görülmelidir. Kurgan bu yüzyılda buna bir başlangıç yapmış olmasıyla anılacaktır.
Kurgan I- Sarayın Yıkılışı, Hacı Şaban Boztaş, Sütun yayınları 2011 İstanbul
(edebistan.com. 2012 Kasım)