Menu
BUDHA'NIN DOĞUM EFSANESİ
Haberler • BUDHA'NIN DOĞUM EFSANESİ

BUDHA'NIN DOĞUM EFSANESİ

Dinler tarihinde Hz. İbrahim'den sonraya denk düşen dönemde, Budizmin kurucusu olarak nitelendirilen, bazı İslam alimlerinin ise 'vahiy alan bir nebi' olduğunu söyledikleri Gotama Budha'nın, yaşam öyküsü, batıni gelenek içinden gelen diğer tüm tarihsel isimler gibi gerçek ile efsane arasında, kutsal ağırlıklı bir yerde durmaktadır.

Budha'nın, efsanevi biyografilerinin, gerçek biyagrafilerden daha çok olduğu ve tamamına yakınının eski Budist kutsal metinlerinde yer aldığını biliyoruz.

Doğum efsanelerinin bir çoğunda olduğu gibi, abartıların, yüceltmelerin, olaganüstüleştirmelerin Budha söz konusu olduğunda daha da derinleştiği görülmektedir. Bunu temel nedeni olarak, Hindistan, Çin, Tibet, Pali kaynaklarının zenginliği gösterilebilir. Bu kaynakların, kutsal metinleri sanatsal derinlik ile örtüştürmek istemelerinin yanısıra, daha sonraki 'tanrısal Budha' anlatılarına zemin hazırlamaya hizmet edecek olan efsane ağırlıklı metinlerin doğmasına neden olmuştur.

Yalnızca doğum ile ilgili değil, daha en başından Budha'nın soyunun yedi kaleminin temiz ve pak olduğundan başlamak suretiyle, onun mensubu olduğu Ari ırkının Şakya klanından olduğuna dair efsanevi anlatıların zenginliği şaşırtıcı derecede boldur. Şakyalar'ın kuzenler ile evlilik konusundaki eğilimleri bile, 'soyun temiz kan ile korunması' bağlamında desteklenmiş ve 'aydınlanmış, hakikati kavramış olan' anlamına gelen Budha, mitolojik olarak Ari anlatılarıyla, kültürel olarak da Hint ile örtüştürülmüştür. Bu eğilim, Moğal ırkına uzak olmayı da destekleme amacını gütmektedir.

GÜNEŞ KÜLTÜNÜN KÖKENİ VE BUDHA

Soylu ırk söyleminin bugün gelinen noktada insanlığı sürüklediği felaketleri gördükçe, bunun kökenine inme merakı ağır basıyor. Köken bilgileri ise, insanın tanrılaştırılmasına zemin hazırlayan dinamiklerden birsini güneş ve onun etrafında oluşan mitsel gelenekler olduğu gösteriyor. Özellikle bazı kraliyet ailelerinin, soylarının güneşten geldiğine dair kurdukları mitler elbette yalnızca Hindistan'la sınırlı değildir. Mısır, Mezoptamya, Orta Asya, İnka mitolojileri de temelde güneş kültünü kapsayan anlatılar içermektedirler.

Japon mitolojisi, imparatorluk sarayının atası olarak tanımlanan bir tanrı olan Amatersu Omikami'yi (Göğü aydınlatan büyük tanrı)güneşle ilişkilendirmiştir. Japonlar, imparatorluk saraylarının kökenleri konusunda nasıl güneş mitiyle övünmüşlerse, Hintli Budistler de Şakyamuni'nin klanının güneşten geldiklerini iddia etmekle övünmüşlerdir.

Amerikan kızılderililerinin de benzer mitleri vardır.

Budha söz konusu olduğunda güneş kültünün, onun ırksal üstünlüğünü göstermede kullanıldığını görmekteyiz. Eski şiirlerde Budha'ya daha çok Adiccabandhu yani 'Güneşin akrabası' adı verilirdi. Hint destan şiirlerinde de, bütün insan soyunun güneşten geldiğini anlatan efsaneler bulunmaktadır.

Budist anlatılardaki  Budha'nın soyu olan Şakya krallarının güneş neslinden gelmesi ve İlşvaku soyundan oldukları düşüncesi, Hint geleneğinden kaynaklanmaktadır.

Anlatılar, doğuştan kraliyet ailelerinin üyesi olanların güneş soyundan geldikleri, buna karşılık doğuştan asil olmayıp sonradan kral olanların ay soyundan geldileri şeklindedir. Güneşe atıfla Budha'nın, doğuştan asaleti vurgulanmıştır.

Arkeologların yaptıklar aratırmalar sonucunda vardıklar sonuçlar, oluşan güneş kültünün tarım ve yerleşimle doğrudan bağlantısı olduğu yönündedir. Ariler henüz göçebe ve avcıyken, güneş tapımının yaygın olmaması, Ganj nehrinin çevresine yerleşmelerinden, özellikle güneş ışığına gereksinim duyan pirinç üretimine başlamalarından sonraya denk gelmesini bu gerekçelere dayandırmaktadırlar. Güneş kültünün, Gorakpur'dan Lumbini'ye kadar uzanan pirinç ve şeker kamışı tarlalarında doğuşu ve  X. yüzyıldan başlayarak Orissa'da büyük güneş tapınalarının yapılması bu gerekçeler ile ilişkilendirilmektedir.

DOĞUMDAKİ EFSANE

Tarihsel olarak erken dönem Budist metinlerinde görülen Budha kutsallığı, geç dönem metinlerinde abartı derecesi yükseltilmiş olarak karşımıza çıkar. Bu metinlerin tarihsel erazyona uğramış olduklarının en açık delilini hemen bütün dinlerde, kutsal kişiler ya da tarihsel kimliklerde görebiliriz.

Bir öğreti, kaynağından ne kadar uzaklaşırsa, sözlü anlatılar ile o kadar kuşatılmış olur. Sözlü anlatının, doğası gereği 'söz'ü çoğaltması ise, geç dönem metinlerinde, abartılı, olağanüstü, gerçek dışı sahneler ile karşılaşmamızı zorunlu kılmaktadır.

Budha ile ilgili daha doğum öncesinden başlamak üzere, metinlerin böyle bir tarihsel erazyona uğradığını söyleyebiliriz.

Doğum

Çok eski Budist kutsal metinleri, Budha'nın (Şakyamuni),  annesi Maya'nın rahmine girmek için Tuşita göğünden indiğinden bahseder. Efsaneler, Budha'nın, annesinin karnına sağ tarafından beyaz bir fil şeklinde girdiğini söyler.

Suttanipata şöyle der: 'Tuşita göğünden inen, sözleri güzel, herşeyin ustası, öyle bir hocaki, böylesini ne gördüm ne de duydum.' Bu, Budha'nın bu dünyadaki doğumundan önce Tuşita göğünde yaşadığı, orada öldüğü ve Kapilavatthu yakınındaki Lumbini koruluğunda tekrar doğduğu efsanesine atıfda bulunan efsanelerden biridir.

Bu tür efsaneler Budha'nın tanrılaştırılmasına doğru atılan ilk adımı temsil eder. (Budha'nın adının, sıfatlarla çoğaltıldığını hatırlamak gerek. Şakyamuni, Bodhisatta v.b.) Gökten inen Şakyamuni'ye 'aydınlanmayı arayan kişi' anlamına gelen Bodhisatta denmiştir. Eski bir şiirde, altı dişli bir filin üstünde gökten indiğini anlatan bir efsane de geçer.

Geç dönem efsanelerinde, Bodhisatta Tuşita göğünden inmek üzereyken gelecek doğumu için en uygun olan zamanı, yeri, ülkeyi, kast, kabileyi ve aileyi dikkatle düşünür.

Efsaneler Maya'nın rüyasında Bodhisatta'yı beyaz bir fil şeklinde karnına girerken gördüğünü söyler.

Mitolojik abartısı olmayan Cataka'ya( Budha ile ilgili doğuş öyküleri) giriş kısmında efsane şu şekilde anlatılır:

'Kraliçe Maya, güzel döşenmiş kraliyet yatak odasına girdi, bir sedire yatarak uykuya daldı ve şu rüyayı gördü: Dünyanın dört koruyucu meleği kraliçeyi sediriyle birlikte kaldırıp Himalayalar'a taşıyordu. Altmış yocana genişliğindeki Manosila platosundaki yedi yocana yüksekliğinde büyük bir şala ağacının altına yatırıp yanında duruyorlardı. Daha sonra (dört tanrısal kralın) eşleri geliyor ve kraliçeyi (Mayamaya) Anotatta Gölü'ne götürüyorlardı.

Orada onu insan kirinden arındırmak için yıkıyorlar, kutsal elbiseleri giydiriyorlar, güzel kokular sürüyorlar ve cennet çiçekleriyle süslüyorlardı.

Yakın bir yerde, altın rengi sarayı olan gümüş rengi bir dağ vardı. Oraya, başı Doğu'ya dönük biçimde, kutsal bir sedir yerleştiriyorlar ve (kraliçeyi) üzerine yatırıyorlardı.

Tam o sırada, Bodhisatta, muhteşem bir fil şekline girmiş olarak, oranın yakınlarındaki altın rengi bir dağda dolaşıyordu. Dağdan inerken, gümüş rengindeki dağa tırmandı ve kuzeyden yaklaşıp hortumuyla gümüş zincir renginde beyaz bir lotus çiçeği kopararak bağırdı ve altın rengi saraya girdi. Annesinin yattığı sedirin etrafında, sağ tarafı ona dönük biçimde, üç kez dolaştı; sonra annesinin sağ tarafını açıp karnına giriyormuş gibi göründü.

Bodhisatta bu şekilde, Uttarasalha burcunda (dolunay zamanı) ana rahmine düşmüştü. Kraliçe ertesi gün uyandığında, gördüğü rüyayı krala anlattı.

Kral, altmış dört yüksek rütbeli Brahmanı çağırttı ve onlar için toprağın üzerine, otlarla kaplanmış laca çiçekleriyle süslenmiş değerli koltuklar yaptırttı. Brahmanlar yerlerine oturunca kral altın ve gümüş kaselere manda yağı, bal ve şekerle tatlandırılmış nefis sütlü yulaf çorbası doldurdu. Altın ve gümüş kaselerle üzerlerini kapatarak yemeleri için Brahmanlara verdi. Ayrıca yeni elbiseler ve sarı inekler de hediye ederek onları sevindirdi. Brahmaların bütün istekleri karşılandıktan sonra, kral onlara rüyayı anlattı ve sordu: 'Ne olacak?'

Brahmanlar yanıtladı: 'Merak etmeyin büyük kralımız. Kraliçenizin rahmine bir çocuk düşmüş, br erkek çocuk, kız değil. Bir oğlunuz olacak. Eğer yerleşik bir aile reisi hayatı yaşarsa, çark döndüren bir kral olacak, ama eğer evden ayrılıp dünyadan elini çekerse budha olacak ve dünyadan (yanılgı) perdesini kaldıracak.'

'OL' DAKİ ŞÖLEN

Cataka'nın girişinden devamla müthiş bir kozmolojik şölen ile karşılaşırız:

'Bodhisatta, ana rahmine düştüğü anda, onbin alemin hepsi birdenbire sarsıldı, titredi ve şiddetle sallandı. Otuziki işaret belirdi: Onbin dünya sonsuz bir ışıkla doldu; sanki bu mutluluğu görmek istermiş gibi, körlerin gözü açıldı, sağırlar duydu, dilsizler konuştu, kamburlar dikleşti, topallar düzgün yürüdü, zincire bağlı olanların hepsi de zincirlerinden ve prangalarından kurtuldular, her cehennemdeki ateş söndü, petalar (aç ruhlar) alemindeki açlar ve susuzlar doydu, yabani hayvanlar korkularından kurtuldu, canlıların hastalıkları şifa buldu, tüm canlılar tatlı dilli oldu, atlar ve filler tatlı tatlı bağrıştılar, tüm müzik aletleri insan eli değmeden ezgiler çalmaya başladı, insanların bilezikleri ve takıları şangırdadı, bütün yönler netleşti, canlıların hoşuna gidecek tatlı ve serin bir rüzgar esmeye başladı, mevsimsiz bir bulut çıkıp yağmur yağdırmaya başladı, topraktan da sular fışkırıp dışarı aktı, kuşlar gökyüzünde uçmayı kesti, nehirler akmaz oldu, büyük okyanusun suyu tatlandı, ülkenin her yeri beş farklı renkte lotus çiçekleriyle renklendi, her yerde çiçekler açtı, karada olduğu kadar sularda da, ağaçların gövdelerinde tomruk lotusları açtı; toprakta kamış şeklinde loltuslar kayalıklardan fışkırıp yedililer halinde uzadıkça uzadı, göklerde asma lotusları belirdi, her yerden çiçek yağmuru yağdı, gökyüzünde ilahi müzikler çaldı, onbin alemin hepsi de sıkıştırılıp demet yapılmış bir çiçek buketini ya da çelenklerden yapılmış bir koltuğu andıran, havaya fırlatılmış dönen bir çelenge benzeyen, sallanan süpürgeleri ve çiçek kokularıyla baştan başa çelenklerle kaplandı.

Bodhisatta bu şekilde oluştu; ana rahmine düşmesinden itibariyle dört deveputta (tanrısal varlık), Bodhisatta ve Bodhisatta'nın annesini, karşılaşabilecekleri talihsizliklerden korumak için, ellerinde kılıçlarla nöbet tuttular. Bodhisatta'nın annesinin içinden erkeklere karşı hiç bir arzu geçmedi, o en yüksek ayrıcalığı ve en büyük ünü kazandı. Sakindi ve hiç bir bedensel yorgunluk hissetmiyordu. Bodhisatta'yı şeffaf bir mücevherin içinde açık sarı renkte bir iplik görüyormuş gibi karnının içinde gördü.'

Bu olağanüstü sahnelerin geçtiği doğum efsaneleri geç dönem Budist anlatılarında çok daha renkli ve mitolojik uzatılarla günümüze kadar gelmiştir.

Budha'nın, kral olan babasının gördüğü rüyanın kahinler tarafından yorumlanmasının ardından gelişen olayları 'YANILGI PERDESİ VE BUDHA' yazımızda ele alacağız.  Bu metinleri sırayla ele aldığımızda, Budha'nın zamanla kutsallık derecesinin ne denli arttırıldığını ve metinlerin 'kutsal yaratma' sürecinde üstlendikleri rolü de açıkça görmüş olacağız.

(2012 Aralık 27)