Menu
kudüs'te bir bayram sabahı
Haberler • kudüs'te bir bayram sabahı

kudüs'te bir bayram sabahı


“Ey kalbimin şehri

Her gün senisoruyorum

Bir dosta nasılsın der gibi

Taş duvarlarındaki cevheri

Meryemin sancısını

Narını, zeytinini, miracını

Köşede mum alevi gibi yalnız kalışını

Soruyorum matemini sırlarını

Ey kalbimin şehri”

Bünyamin Doğruer

Aydınlığa gebe serin bir Ramazan gecesinin seherinde düştük yollara.. . Bakir ışıkların aydınlattığı İstanbul sokaklarını, Ramazan şenliklerini, bol çeşitli sofraları, ışıl ışıl mahyaları, gümüş gümüş kubbeleri, narin minareleri, bayram alışverişlerini, okul hazırlıklarını, dergi yazılarını, cinayet haberlerin, kayıp ilanlarını ve dahi buradaki dünyamızı gerilerde bırakıp, başka bir dünyanın eşiğine doğru aheste revan yola koyulduk.

Musa’nın topuklarının değdiği, İsa’nın müjdesinin yayıldığı, Zekeriya’ nın hâmi olduğu, Davud’un sesinin yankılandığı, Süleyman’ının kuş ordularının, cin ordularının namazgâh tuttuğu, Belkıs’ın eteklerinin savrulduğu, Harun’un kardeş sancılarının sindiği, İbrahim’in içli dualarıyla gözyaşlarının sel olduğu, Sare’nin muhteşem güzelliğinin konuk olduğu, Yakup’un içli yakarışlarla gözlerini ama olduğu , Muhammed’in yetim kalmış yüreğinin, yeryüzünden ziyade, göklerde ağırlandığı, Meryem’in doğum sancılarının müjde olduğu ve Hüdhüdün haber uçurduğu; çöllere, mescitlere, havralara, kiliselere, camilere, kubbelere,taş duvarlara, çarşılara, asırlık meskenlere ve kutsal kılınmış olan Mescidi Aksa’ya idi yolculuğumuz… Vatan olmuş, vatan bilinmiş kutsal topraklara idi….

Şair diyor ya “ Mataramda tuzlu su” biz de o da yoktu. Ama uzun yola çıkmaya yinede hüküm giymiştik. Orucu yüreklerimize yâren kılıp, sabırla ve duayla artık yollardaydık. Grubuz müstesna simalardan oluşuyor. Rehberimiz Kudüs Sevdalısı yürekli bir insan. Onun heyecanı ve enerjisi hepimizi gezi boyunca diri tutuyor ve heyecanlandırıyor. Gazze bombalanırken dualarıyla yüreklerimize tercüman olan değerli Ramazan Kayan Hocamız, şiirleriyle Kudüs’ü her dem hatırlayan, yürekli mısralar dizen Şair, Bünyamin Doğruer bizimle. Grubumuzda eğitimciler ve dernek temsilcileri çoğunlukta

. Tel Aviv’e ulaşınca havaalanında bekletiliyoruz. Bu hep oluyormuş diyor arkadaşlar. İlginç manzaralara şahit oluyoruz. Farklı insanları ve mekânları görmek insanın ufkunu açıyor. Gezerek, görerek öğrenmenin künhüne varıyoruz. Yahudi din adamları, her türden insan, Hıristiyan turisteler hepsi birer birer geçiyor. Bir biz kalıyoruz. Beklemek yüreğimi acıtıyor. Kardeşlerime kavuşacağım birkaç saat sonra biliyorum. Sevinçten mi, yoksa içine düştüğümüz bu anlamsız bekleyişten mi gözlerim nemleniyor. Ben onları özlemle görmek istiyorum. Onlar benim kardeşlerim. Hamîsiz kalmış, kolu kanadı kırılmış, milyonlarca müslümanın gözü önünde özgürlüğün ve direnmenin tarihini yazmış her biri iman bombası yürekleri ile dünyalara bedel kardeşlerim onlar benim. Ben onları görmek için gidiyorum. Çocuklarımı uykularında öperek, eşten dosttan geçerek, vatan bildiğim İstanbul’u, evimi ocağımı gerilerde bırakarak düştüm bu yola. Sadece onları görmek istiyorum. Onların yalnız ama imanı bir aşk gibi kuşanmış yüreklerine çocuklarımın masum dualarını bırakmak için gidiyorum… Yüreğim onlardan ilham ve hız alsın istiyorum. Haksızlığa ve zulme karşı hep yanlarında olduğumu ve olacağını haykırmak için gidiyorum. Ve onları daim seveceğimi, onların adanmış yüreklerine hep gıpta ettiğimi söylemek için gidiyorum.

Anlamsız bekleyişlerden sonra nihayet ulaşıyoruz Kudüs’e. Kudüş bir nazlı gelin gibi bekliyor tüm Müslüman yürekleri. Mihrinin verilmesini bekliyor. Hamî istiyor, sahip istiyor. Örtülerinin açılmasını, asırlık sırlarının saklanmasını istiyor. Nazlı duvağını açmak, kendini teslim etmek için; Kudüs bedel istiyor Müslüman dünyadan.

Yeryüzü bana mescit kılındı diyen Resule uyarak, kadim her taşında secdelerim, ayak izlerim olsun diye çabaladım, ama çaresiz ve düşkün kaldım. Yetmedi yüreğim o güzel insanların hızlarına, ulaşamadı dualarım onların gözyaşına karılmış nidalarına. Hep bir yanım eksik kaldı. Hala kirlerimden, dünyalıklarımdan, malımdan, mülkümden, eşimden, çocuklarımdan ve dahi tüm eşyamdan adım alamamıştım. Oysa onlar ne güzeller, ne sadeler, nasılda peygamberin izindeler. Bir lokma, bir hırka. Ama uyumadan, uyuşmadan, dipdiri ve esenlik sağan dualarına umutları yükleyerek, Onların mini mini yavruları, yiğit eşleri, cengâver delikanlıları, gelinlik kızları cennete erkenden konuk oluyor. Ah, vah yok cehrelerinde. Kubbe tül Sahranın önünde sohbet ediyoruz. Sekiz çocuklu bir anne ve yanında çocukları. Onlara muhabbetimi anlatıyorum. Çantamdan verecek bir şeyler arıyorum. Tel kare gümüş bir broşu genç kızlardan birisinin yakasına takıyorum. Sevinçliyiz. Yüreklerimiz coşkulu. Onlara İstanbul dan, Türkiye’den selamlar getirdim heyecanlı aktarıyorum. Neden sonra nerden aklıma gelmişse soruyorum. “Babanız ne iş yapıyor? “Gayet normal bir şekilde, “çarşıda “der gibi, “işte” der gibi,” gezmeye gitti “der gibi,’’ hapiste ‘diyorlar. Hem de sekiz yıldır. Ben bir tuhaf oluyorum. Ama onların gözlerinde hala yıldızlar parlıyor, yanaklarında gamzeler açıyor. Anlıyorum onlar için hayatın anlamı bu. Bununla nefes alıyor, bununla imanlarını kavi ve anlamlı kılıyorlar… Onlar sadece bunun için yaşıyorlar. Mescidi- i Aksada olmak yetiyor onlara. Labirent gibi uzanan dar taş çarşılar, taş evler cennet diyarlarından bir diyar gibi onlara her dem esenlik sağıyor…

El Halil’de, Batı Şeria’da, Beytül Lahim’de, Zeytin Dağında, Yeni ve Eski Kudüs ‘te, Eriha’da, birçok kutsal mekanı gezdik. Peygamber diyarında bulunan tüm Peygamberlerin makamlarını ziyaret ettik. Selmani Farisi gibi Rabia tül Adevviye gibi büyükleri de makamlarında ziyaret etmeye çalıştık. Ve sayılı gün gelip geçer. Bayram gününe ulaştık.

Ramazanın son üç gününü Kudüs’te geçirdik. Her yandan kuşatılmış, bu rüya şehrinin sokakları, her şeye inat bayram telaşını tarifsiz bir coşkuyla yaşıyor. Tarihi taş çarşıları insan seli eşliğinde geçiyoruz. Genelde Babuz Zehra kapısını kullanıyoruz. Genç, yaşlı, çoluk çocuk herkes yollara düşmüş gibi. Bir ırmak coşkusuyla insan seli Mescidi Aksa’ya akıyor. Turşu, baharat ve tarih kokan çarşılardan geçerken kendimi bir an Mahmut Paşa da zannediyorum. Oysa burası daha mütevazı. Kuruyemiş dükkanları, incik boncuk, rengarenk kıyafetler, feraceler, oyuncaklar ve dahi neler neler…

Bayram hüzünlü çehrelere, yetim yüreklere nasıl da cennet sevincini yaşatıyor. Bayram her yerde Bayram. İster yetim ol, ister dul, kimsesiz, terkedilmiş, yüzün gülüyor, senin de kapın çalınıyor. Ellerinden tutuyor melekler, görünmez tebessümler konduruyorlar gül çehrene. Sabah namazını deryada damla olup, insan seliyle eda ediyoruz. Allahü Ekber diyerek tekbirler getiriyoruz huşu ve hüznü kuşanıp. Yeryüzünü mescit duyarlılığı ile yaşayanların arasındayız. Kardeşlerim muhteşem bayram sevincini yaşıyorlar. Oralarda bayram, gerçek, olması gereken Bayramlar gibi yaşanıyor. Ve kefeni beline kuşanıp minberde hutbe okuyan hocanın okuduğu ayetler kalıyor en son aklımda:

“Tevbe 111: Kuşku yok ki, Allah yolunda çarpışan, öldürülen müminlerden Allah, karşılığında cennet vaat ederek mallarını ve canlarını satın almıştır. Bu Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da gerçekleştirmeyi üstlendiği bir vaadedir: hem sözüne Allah’tan daha sadık kim olabilir? Öyleyse sevinin O’nunla böyle bir alışveriş yaptığınız için; bu, işte budur muhteşem mutluluk! “

Kudüs’teki Müslümanların alışverişleri ne güzel, ne bereketli, ya bizim alışverişimiz, bizim muhteşem mutluluğuz nerelerde?

(23. Pazar. 2009 Kudüs)

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle