Şair Mustafa Köneçoğlu aradı.
Şair Ömer Erinç’le birlikte Erdem Düşünce ve Kültür Derneği, Kahramanmaraş Gençlik Merkezi’nin konuğu olarak Kahramanmaraş’a bir sohbet için davet ettiklerini söyledi.
Emir iki dost şairden gelince soru sorulmaz, sadece tabi olunur. Ben de öyle yaptım ve söz konusu maksatla bu hafta sonu Kahramanmaraşta bulundum.
Kahramanmaraş’ın düşünce ve kültür hayatımızdaki yeri hakkında ayrıca bir bahis açmaya gerek var mı? Hem bahis açsam bile bu köşeye sığar mı her biri bir bayrak hükmünde olan Kahramanmaraş’ın insan ve İslam sevdalalıları? O halde şöyle özetleyerek geçeyim bu hususu: Bugün ‘bizi biz yapan’ değerlerin büyük bir kısmı Kahramanmaraş’ta yetişmiş, kandillerini orada yakıp Anadolu’nun dört bir bucağına oradan dağılmışlardır.
Bu nedenle Kahramanmaraş’a gitmek Necip Fazıl’ın, Sezai Karakaoç’un, Rasim Özdenören’in, Merhum Erdem Beyazıt’ın, Cahit Zarifoğlu’nun, Alaeddin Özdenören’in gençlik çağına, dava heyecanına gitmektir biraz da. Ben de bu kaynaktan kendi nasibince su içmişlerden biri olarak gittim her zaman Kahramanmaraş’a.
Yine dipdiri buldum Kahramanmaraş’ı. Yine insan ve İslam sevdasıyla gecesini gündüzüne katarak, yine mümkün olan her imkanı seferber ederek hizmet eden İnsanların şehriydi. Onların adlarını yazsam bu köşeye sığmaz, adları sığsa yüreklerindeki aşk sığmaz.
Saçaklızade Vakfı’nı ziyaret ettik örneğin.
Ali Demirdöğen Hoca’nın yönetiminde yoksullara hizmet veren bir vakıf.
Yıllardır üç bin kişiye erzak ve yemek hizmeti verirken bugün Esed’in zulümden kaçıp gelen Suriyelilerden iki bin kişiye daha hizmet vermeye başlamışlar. Isınma ve barınma problemlerini halletmeye çalışmışlar ilkin, şimdi de düzenli olarak sıcak yemek hizmeti veriyorlar.
Açıkçası Kahramanmaraş’ta hangi ışıldayan yüze baksanız, hangi vakfa, kuruma uğrasanız onlarda insan merkezli bir niyete, gayrete, hizmete tanık oluyorsunuz.
Sohbetimizi Şair Mustafa Köneçoğlu’nun müdürlüğünü yaptığı Beyza Özel İlköğretim Kurumları’nın konferans salonunda gerçekleştirdik.
Eğitimci olmadığım ve eğitim gören çocuğum da kalmadığı için söz konusu kurumlara doğrusu biraz uzağım. Ama eğitimle ilgili sorumluluklarımızın ne denli ertelenemez, tembelliğe kurban edilemez bir sorumluluk olduğunu bilirim ve orada bunu bir kez daha idrak ettim.
Daha düne kadar eğitim amacıyla çocuklarımızı teslim ettiğimiz kimi yapıların ihanet şebeklerine ait olduklarının anlaşılmasıyla birlikte Beyza ve benzeri eğitim kurumlarının yükü de kendiliğinden kat be kat artmış durumda. Gerek tesisi, gerek öğretim kadrosu, gerekse yurt vb. barınma imkanlarının ivedilikle artırılması gerekiyor. İlgili kardeşlerimizin işleri zor vesselam, Rabbim yar ve yardımcıları olsun.
Beyza’nın konferans solanunda, adeta bir aile toplantısının sağlayabileceği sıcaklık ve samimiyet ortamında ‘Sanat Bizim Neyimize’ başlığı altında zihniyet-sanat ilişkisi üzerine kimi önemli saydığım husususları paylaştım, ilgileri son son derece yüksek olan kardeşlerimle.
Bizim büyüklerimizden aldığımız ilk terbiye bizim halk olduğumuza dair, toplamın içinde bulunduğumuza, ümmette bir fert olduğumuza dair terbiyedir. O nedenle biz halka tepeden bakamayız, biz onları eğrilikte sayıp, kendimizi doğrultucu saymayız; varsa farkettiğimiz bir eğrilik kendimizi sorumluluk tahtında ona dahil eder ve onu müdrik olarak bize bahşedilen kelimelerle hem kendimiz hem de başkaları için açığa çıkarırız. Bu yüzden bizler ‘Fe eyne tezhebûn’ diye söze başlamayız; kendi parmağımızı kutsanmış sayıp bunu söyleyerek onlara doğru sallayamayız. Bu kuşatıcı ilahi hitabın nasıl bir zorunluluk ve ruhi, akli temizlik şartlarını gerektirdiğini biliriz.
Bu nedenle ‘zihniyet - sanat’ derken de hamdolsun muhataplarıma bir şeyi dikte etmekten kaçındım ve konuşmamı izleyen sohbet ortamı da beni müsafir bir fert olarak kardeşlerimle birlikte kuşattı ve hep birlikte insanlığın, ümmetin meselelerini dilimizin döndüğünce birlikte konuştuk.
Hizmet Örgütü’nün dört binayı, üç kurumu put edinmeleri yüzünden millete reva gördükleri şer ve nifak halleri üzerine de konuştuk elbette. Hizmetçilerin oluşturdukları çirkefi fark ettiğimizi ve buna karşı Müslümanca tutumun ne olacağını da karşılıklı olarak teyiden dile getirdik.
Bizler Allah’ın kullarıyız; ne sahte mehdilere hizmetçilik ederiz ne de devlete kul oluruz. Bizim zamanımız, mekanımız ve hayatımız İslam’dan ibarettir.
İşte Kahramanmaraş bunları kardeşler olarak konuşmamıza, yeniden idrak etmemize vesile oldu.
Buna sebep olanlara, orada kutlu selamlarını aldığım ve kendilerini kutlu selamla selamlama imkanına eriştiğim herkese teşekkür ediyorum.
(YENİ ŞAFAK, 25.02.2104)
Türk yazar, eleştirmen İlk ve orta öğrenimini Yozgat'ta tamamladı. Ankara Meslek Yüksekokulu Kamu Sevk ve İdaresi Bölümü'nü bitirdi.