Terör devleti İsrail’in Mescidü’l-Aksa’yı yeniden işgale kalkıştığı ve dolayısıyla Kudüs’e ait haritaların, fotoğrafların ekranları, gazeteleri kapladığı şu günde ‘Mescidü’l-Aksa neresidir?’ diye sormam ilk bakışta normal görülmeyebilir.
Ancak konuyla ilgili televizyon tartışmalarından, kimi ikli görüşmelerimden, bana yöneltilen kimi soruların şeklinden gördüğüm şudur ki, Mescidü’l-Aksa’nın neresi olduğu konusunda ciddi bir bilgi karışıklığı vardır.
Öncelikle belirtmeliyim ki, ‘el-Aksa’ ismi Kuran ve Hadislerde zikredilmesi nedeniyle Müslümanlar tarafından benimsenmiş, söylenmiş bir isimdir.
Örneğin, İsra Suresi’nin birinci ayetinin meali şöyledir: ‘Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.’
Sahih-i Müslim’in ‘Mesacid’ bölümündeki ilk Hadis ise şu şekildedir:
‘Ebu Zerr’den (ra) rivayet edilmiştir. Resulullah’a (sav) yer yüzünde kurulan ilk mescidin hangisi olduğunu sordum. O da ‘Mescid-i Haram’ buyurdu. Ben ‘Sonra hangisi kuruldu?’ dedim. O da ‘Mescid-i Aksa’ buyurdu. Ben ‘İkisi arasında ne kadar zaman var?’ dedim. O da ‘Kırık yıl. Sonra (şunu iyi bil ki) yeryüzü senin için mescittir. Dolayısıyla sana namaz vakti nerede gelirse gelsin hemen (orada) namaz kıl’ buyurdu.’
Bu ayet ve hadis’te geçen ‘aksa’, uzak olmak ya da uzaklaşmak anlamındadır. İlk bakışta sahabenin mekan ve mesafe bilgisiyle ve Kudüs’ün Mekke ve Medine’ye uzaklığıyla uyumlu bir söyleyiştir. Ancak kelimeyi miraç (uruç=merdiven; yükseğe çıkma) ile birlikte düşündüğümüzde uzaklığı / uzaklaşmayı yerden yukarı’ya izafe etmemiz; onu yakınlaşmanın nedeni olarak almamız mümkündür. Buna göre uzaktaki mescid’e (el-Aksa’ya), yukarıya en yakın yer ya da Tanrı’ya en fazla yaklaştığımız yer anlamı yüklenebilir. Öte yandan, miracın gerçekleştiği geceyi ifade eden “İsra” kelimesinin, “seratü” olarak “Her türlü şeyin bir üst kısmı” anlamını taşıması da bu kanaatimizi destekler. Yine Hz. Peygamber tarafından kullanılan Beytü’l-Mukaddes (Beytü’l-Makdis) nitelemesi de el-Aksa’yı ifade ettiği kadar Kudüs’ü de ifade eden daha genel bir söyleyiştir.
Buradan belirleyebileceğimiz ilk şey şudur: El Aksa, Beytü’l-Mukaddes olan Kudüs şehrinin içindeki bir alanın adıdır.
Bu alanın genişliği 144 dönümdür. Bu sınırlama Hz. Süleyman (as) ile Hz. Peygamber (sav) arasındaki farkın bir neticesidir ki, mescit sadece Hz. Peygamber (sav) için yeryüzü olarak genişletilerek arzın tümüne yayılmıştır.
Hz. Süleyman’a (as) mescit hükmüyle tahsis edilen söz konusu alan onun tarafından cinlerin, devlerin çalıştırılması ve ileri teknolojinin kullanılması suretiyle inşa edilen bir tapınakla taçlandırılmıştır.
Zaman içinde çok kere tahribata uğrayan bu tapınağın son kalıntıları (Hacer-i Muallak’a hariç) miladi 70 yılında Titüs tarafından ‘tahıl ekimine hazır bir tarlaya dönüştürülecek şekilde’ yıkılarak yok edilmiş ve bu olaydan sonra uzun bir süre el-Aksa’da maruf olan yeni tapınak ya da mescit inşa edilmemiştir.
Hacer-i Muallak, yer yüzünde kendisine dönülerek ibadet edilmesi emrine mazhar olmuş ikinci taştır. İlki Beytullah’taki Hacerü’l Esved’tir.
Muallak, İlahi emirle Hz. Musa’ya yaptırılan seyyar mescidin Kudüs’e getirilerek üzerine konulduğu taştır. Bu sayede Muallak, (içinde Tevrat tabletlerinin de yer aldığı) sanduka, sofra ve diğer kutsal emanetlere kavuşmuş, diğer bir söyleyişle parçalar Allah’ın işaretlediği alanda, bir mescit çatısı altında toplanmıştır. O zamandan Titüs’ün yaptığı yıkıma kadar bu mescit seçkin kahinlerin belli zamanlarda Tanrı’dan ilham almak üzere girdikleri özel yer olmuştur.
Hz. Ömer (ra) 636/37’de Kudüs’ün anahtarlarını teslim aldıktan sonra Azize Helena (246-330) tarafından çöplüğe çevrilen Muallak’ı temizleterek ortaya çıkarmış ve onu yine bir mescitle zarflamıştır.
Emevi sultanı Abdülmelik devrinde Hz. Ömer’in yaptırdığı mütevazı mescidin yerine bugün Kubbetü’s-Sahra adıyla anılan ve mimarisi, dekorları ve tezyiniyle ilk devir İslam sanatın en önemli örneği olan mescid inşa edilmiştir (687-691). Diğer bir söyleyişle el-Aksa’da yaklaşık 600 yıllık bir aradan sonra ilk mescit Müslümanlar tarafından inşa edilmiş, bunu bilahare Kıble, Mervani, Ömer ve Burak mesctlerinin yapımı izlemiştir.
Bu mescitler imar edilmeleri ve korunmaları İlahi hükme bağlanan ibadet yerlerinden olmalarıyla önemli oldukları kadar, el-Aksa gibi mübarek kılınmış bir alanda bulunmalarıyla, dahası bu işaretlenmiş alanın da işareti olan Hacer-i Muallak’a ile ilişkilendirilmiş olmalarıyla da önemlidir.
El-Aksa’nın yönetimi Osmanlı’dan sonra Ürdün Krallığı’na bağlanan bir vakfın uhdesindedir. İsrail Terör devleti ‘dini alan’ hükmünde ve söz konusu vakıf yönetiminde bulunan el-Aksa’ya devletler hukuku gereğince müdahale edemediği için, güya Süleyman tapınağının kalıntılarına ulaşmak gayesiyle buranın altını oymaya başlamıştır.
Bu nedenle zikredilen mescitlerde çatlamaların meydana gelmesi üzerine bu cürmünü gizlemek ve (kendisinin çok arzuladığı) muhtemel bir çökmeye, yıkılmaya mazeret oluşturmak için el-Aksa’nın tamamında hak iddiasında bulunmuş, bunun ilk adımı olarak mezkur alanın ‘ibadet mahalli’ olma statüsünü 2009 yılında tek yanlı olarak iptal etmiş, öte yandan kazdığı alanda (el-Aksa’nın altında) ilk sinegogu törenle kullanıma açmıştır.
İşte kıyametin koptuğu yer olarak el-Aksa burasıdır ve belirttiğimiz nedenlerle varlığının korunması her Müslümanın imtihanına dahildir.
twitter.com/OmerLekesiz
(YENİ ŞAFAK, 11.11.2014)
Türk yazar, eleştirmen İlk ve orta öğrenimini Yozgat'ta tamamladı. Ankara Meslek Yüksekokulu Kamu Sevk ve İdaresi Bölümü'nü bitirdi.