Çalışkan arkadaşım Yusuf Çopur bana bir dosya armağan etti: Halide Edip Adıvar'ın 1939'da memlekete dönüşten sonra Akşam gazetesinde yayımladığı yazılardan bir derleme. Çoğu, kültür, sanat üzerine yazılmış.
"8 Teşrinsani 1939" tarihinde "Harp ve Kitaplar"ı yazmış Handan romancısı. "Bugünün harplerini her zamandan fazla ordu ile milletler" yapıyormuş. Bunun sebebini yazar pek açıklamıyor. Ama "demokrasilerde" halkın ruh durumlarına önem verdiğinden, o savaş ortamında neler okunduğuna özellikle dikkat etmiş. "İngiliz matbuatında" gördüklerini, saptadıklarını sayıp döküyor:
"İngiltere'de harbin ilk üç haftasında kitap satın alanların sayısı yüzde elliye düşmüştü. Yavaş yavaş, fakat kısmen yeni bir istikamette bu sayı şimdi eski derecesine yükseliyor. Yeni istikamet, yani bugün en çok okudukları eserlerin mahiyeti çok dikkate şayandır."
Yeni yön, eskilere, geçmişin eserlerine geri dönüş. Belki bu bakımdan şaşırtıyor, dikkat çekiyor. Savaş sürerken, İngiliz okurlar, roman okuyorlar, "biraz da şiir". "Bugün en çok satılan romanlar sıra ile Jane Austen'ın, Brontë hemşirelerin ve R. Kipling'in bazı eserleridir."
Fakat neden? Halide Edip irdelemeye çalışıyor. Dünün eserlerine bu rağbet, dünü yeniden değerlendirerek yarına yol almak istediğinden mi? Belki, diyor, dün o eserlere rağbet edilmediğinden bugüne, savaşa sürüklenilmiştir...
Bir İngiliz eleştirmen, "bu eskiye rağbeti geceleri ışıkları sönmüş bir diyarda yaşayan ve istikbali etraflarını saran harp dumanları arasında tespit edemeyenlerin alışkın oldukları, mâzilerini gösteren eserlere" halkın doğal eğilimi diye yorumluyormuş. Siyasetten söz açmadığı ileri sürülmüş Jane Austen, işin tuhafı, o cehennemlik siyaset kavgasında, başı çekiyor. Brontë Kardeşler onu takip ediyorlar. Belki, insanın macerasına iç geziler düzenledikleri için bu romancılar yeniden okurla buluşuyorlardı, kim bilir...
Hemen hemen aynı tarihte, Ulus gazetesinde, Ahmet Muhip Dıranas, "fırtına akşamı"nı seyrediyor. Gitgide artan karanlık, ağaçlar "kaçışıyor", karşıki evlerin pencereleri, kapıları "sımsıkı" kapanmış... Devam ediyor şair:
"Bundan sonrasını yazmaya ne lüzum var... Bunu herkes de benimle beraber düşünüyor. Yazanlar hep aynı şeyi yazıyor. Zaten biraz sonra radyo bunlardan bahsedecek değil mi?.. Ötede, hudutların ilerisinde bir kanlı boğuşmadır gidiyor..."
1939'dan kalma iki yazıya dalıp giderek, hatta 'bakakalarak', çok okunmak üzerinde bir şeyler gevelemeye çalıştım. İkisi de çoktan unutulmuş bu yazılar, yalnızca kendi dönemlerinin güncelini yansıtmıyor, yetmiş yıl sonra günümüzün okurunu da âdeta heyecanlandırıyor.
Kaç kişi okudu Halide Edip'in "Harp ve Kitaplar"ını, kaç kişi okudu Dıranas'ın "Fırtına İçinde Fırtına"sını? Akşam'ın, Ulus'un okurları işte... denecek. Ama yetmiş yıl sonra hayranlık duyarak okunuyor, yarın da okunacak. Bir sır söz konusu.
1939'da elbette çok okunan yerli eserler vardı. Araştırsak, pek çoğunun yetmiş yıl sonra anılmadığını, unutulduğunu, ancak koyu meraklısına ses yönelttiğini fark edeceğiz. Kendi zamanlarında yürek oynatmış eserleri küçümsemiyorum. Meselâ romanlar, meselâ Burhan Cahit'in Ayten'i ya da Esat Mahmut'tan Çölde Bir İstanbul Kızı, her kesimden okurun tat alabileceği romanlar; ne var ki, zaman geçtikçe, birer Jane Austen romanı, Brontë Kardeşler'den bir roman olamamışlar. 2009'da Ayten'i benden başka kaç kişi okumak ister?..
Günümüzün 'çok okunmak' tutkusuna biraz da bu perspektiften bakmak gerekmez mi? İki 'gazete' yazısı zamana meydan okumuş. Kalıcılık iddiaları yokken. Ayten hepi topu yetmiş yılda göçmüş.
Bodrum'da tanıştığım genç bir kız, "Aslında hikâye yazmayı seviyorum" dedi, "ama roman daha çok okunuyormuş. Çok satan bir roman yazmak istiyorum."
Yanıtlamadım.
"Siz de onun için roman yazıyorsunuz değil mi?" diye sürdürdü. Tartışmaya fırsat vermeyen bir söyleşiydi. Yanıt olur umuduyla bu yazıyı yazıyorum.
Bir kez daha vurgulamak gerekirse, çok satan -ve belki çok okunan- kitaplara karşı değilim. Niye karşı olayım? Öte yandan, çok satmanın, çok okunmanın formülleriyle yola çıkmaya kaygılar besliyorum. Formüller gelgeçtir, akıp giden zamansa merhametsiz...
(ZAMAN, 06 EYLÜL 2009)