Günümüzde mektup hükmünü yitirdi. İnsanlar çeşitli haberleşme araçlarıyla birbirinden anında haberdar olabiliyorlar. Dünyanın neresinde olursanız olun birbirinizi istediğiniz anda ekranda görebiliyor, konuşabiliyorsunuz. Teknolojinin getirdiği bu imkân yerinde kullanıldığı vakit şüphesiz faydalıdır. Lakin mektuplu yılların insan ilişkilerindeki safiyet aynı seviyede değil ne yazık ki.
Bundan yirmi otuz sene evvel hayatımızda internet yoktu. Dünyada olup bitenleri ya gazetelerden, televizyonlardan ya da radyodan takip ederdik. Günümüzde ise bilgiye (!) çok daha kolay ulaşabiliyoruz. Cebimizde taşıdığımız akıllı bir telefonla dünyanın her tarafında ne olup bittiğinden haberdar olabiliyoruz.
Hızlı iletişim araçları mekanik anlamda uzağı yakın etti lakin his ve duygu bakımından da yakını uzak etti. Teknolojiyi bir hasreti gidermek için kullanmıyoruz artık, hissiz ve duygusuz haberler almak için kullanıyoruz bugün. Eskiden bir büyüğe yazılmışsa, başlangıcında ve bitişinde ‘selam eder mübarek ellerinizden hasretle öperim’; şayet bir küçüğe yazılmış ise ‘selam eder hasretle ve muhabbetle gözlerinden öperim’ ifadeleri yer alırdı mektupta. Şimdi anlık konuşmalarda ses tonlarına yansıyan soğuk ifadelerle başlangıçta ‘selam’, biterken ise ‘bye bye’a dönüşmüş vaziyette. Eskiden bir yakınımıza olan özlemimizi özenle yazılmış bir mektupla giderirdik. Beyaz kâğıda düşürdüğümüz ifadeler yüreğimizin taa derinlerinden kopup gelirdi. Mektubu açan büyük bir özlemle açardı ve nemli gözlerle okurdu. Hele mektup babadan, anadan veya yârden gelmiş ise ıslak kirpiğinizden düşen damlalar kâğıdı ıslatırdı.
İletişim araçlarının getirdiği imkânlar sadece insanların birbirleriyle rahat konuşma yapmalarıyla sınırlı değil elbette. Bugün adına ‘sosyal medya’ dedikleri büyük bir ağ söz konusu. Burada insanlar iletmek istedikleri mesajları dünyanın her tarafına çok kolay ve rahat biçimde ulaştırabiliyorlar. Twetter, facebook gibi ‘sosyal medya’ araçları ile anlık haberleşme yapabilir, bilgi paylaşabilirsiniz. Tabi, twetter veya facebook logosunda durduğu gibi masum durmuyor, sizin benliğinize yerleştirdiği görünmez ciplerle benliğinizi ortaya çıkartıyor ve sizi vitrinde yaşamaya icbar ediyor. Temelde geniş bir özgürlük alanı gibi görünse de, aslında sizi herkesin izlediği bir hapishaneye mahkûm ediyor.
Kendinizi görünür kılma arzunuz sizi izleyen takipçilerinizin beklentilerini dikkate almanıza imkân vermiyor. İçinde bulunduğunuz psikolojik duruma göre reflektif bir hareketle o an bir ‘paylaşım’ yapabiliyorsunuz. Paylaştığınız ‘şeyin’ sizi takip edenlerin ilgisini çekeceğini düşünüyor olabilirsiniz, ancak paylaştığınız ‘şeyin’ karşı tarafa nasıl bir mesaj verdiğini karşıdan görmenizi perdeleyebiliyor çoğu zaman. Sizi duygu seline boğan bir video, bir paylaşım karşı tarafta pekâlâ çok sıradan bir paylaşım gibi karşılanabiliyor.
Bu tür paylaşım ağları açık bir istihbarat birimi gibi çalışsa bile, bunun ötesinde insanın dürtüsünü kontrol etmede zaafa düşüren bir çekiciliğe sahip. Örneğin, twetter’i, facebook’u çok aktif kullanan bir insan, bilgisayarının fişini çekse, belki de onun için hayat durmuş gibi olacaktır. Kendini derin bir boşlukta, yalnızlığın kucağında hissedecektir. Amacı sadece ‘güzel söz’ aktararak tebliğ yapmak olan kullanıcılar bile bu paylaşma şehvetine esir olabiliyorlar. Eskiden bir takvim yaprağına veya bir cep defterine yazılmış bir kelam-ı kibarın hayatımızda bıraktığı derin iz, şimdi bir anlık gözümüze değmesiyle sınırlı kalıyor.
İnsanı kendine mahkûm eden her şey iyi niyeti aşarak bir tuzağa dönüşmüştür bugün. Özgürlüğünüzü elinizden alan bu şey ister bir nesne olsun, ister bir duygu, isterse bir insan olsun hiç fark etmez. Dinler insanlara taşıdıkları mesajlarla onları özgür seçim yapmaya ve inandıkları değerleri özgürce yaşamaya teşvik eder. Günümüzün putları ise eski kavramları tedavülden kaldırarak yerine yeni kavramlar ikame ederek yollarına devam ediyorlar.
Günümüzün putlarını kırmak için tek bir çaba yeterli: çekin fişleri…
(www.okumayeri.net ‘ten alınmıştır)