Sigara içen kitap okurlarının başlığa bakıp, “orada sigara eksik” dediklerini duyar gibiyim. Olsun, sigara, çay ve kitap üzerine güzelleme yazan nice şair ve yazarların varlığını bilmeme rağmen, ben yine de sigarayı bu başlığa iliştirmediğim için mutluyum!
Yıllar önce İsmet Özel’i Erzurum’a davet ettiğimizde, okuyucularla sohbet ederken, bir okur, “hocam duyduğumuza göre sigarayı terk etmişsiniz” diye sormuş, “evet” cevabını almıştı. Okur boş durmamış, “desene bundan sonra şiir yazamazsınız” diye eklemişti. İsmet Özel bu açıklama üzerine gülmüştü.
En lezzetli meyve sularını günde birkaç kez içemez, ilk içtiğinizdeki tadı sonraki içmelerinizde alamazsınız. Bir tat bozulması dilinize, damağınıza bulaşır. Ama çay öyle mi? Kahvaltıda, kahvaltıdan sonra, yemekten önce, yemekten sonra devamlı içtiğimiz halde ağzımıza hiç kekremsi bir tat bırakmayan çayın yeri bir başkadır. En koyu sohbetlerin ayrılmaz içeceğidir çay. Hele yanında bir de limon varsa, kaç tane içtiğinizin farkına bile varmazsınız. Gerçi pek çok kimse, ‘limon çayın namusunu bozar’ inancındalarsa da benim için bu “inanç” bir hurafeden ibarettir.
Uzun kış gecelerinde koltuğunuza oturmuş, elinizde kitabınızı okurken sehpada limonlu çayınızı yudumlarken, hem çaydan aldığınız lezzet, hem de kitap okuma zevkiniz doruğa çıkar. Dışarıda dondurucu soğuk olmasına aldırış etmez, içinizi ısıtan limonlu çayın tadıyla okumanın tadına varırsınız. Zaman genişlemiş, vaktin bereketi okumanın bereketine dönüşmüştür böylece.
Çay ve limon evinde, işyerinde kitap okuyan için vaktin bereketine dönüşürken, zindanda olanlar için üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle “zindanda dakika farksızdır aydan”. “Zamanı eriten” bir ameliyeye dönüşür çay içme seansları. İster mahkûmların “zamanı eritmek” için içtikleri çay olsun, ister sıradan bir köy kahvehanesinde yapılan sohbetlerde olsun çay, insanların birbirlerine karşı vazgeçilmez mütevazı ikramıdır. Dostluğa vurulan kuvvetli bir perçindir çay. O sıradan bir içecek değil, bir kültürü diri tutan, yaşatan içecektir aynı zamanda.
Okurken gözlerinizin karıncalandığı bir sırada, can simidi gibi gözlerinize ışık olarak değer çayın buğusu. Çayın buğusu ile kokusu yüzünüze vurunca, şöyle bir doğrulur, kitap ayracınızı kitabınıza iliştirir, kaldığınız yerden devam etmek üzere çayı elinize alır yudumlamaya başlarsınız. Çayın tadı ile kitabın tadı yarışır bazen. Ayracı kitabın arasına koyamayacağınız metinler okuyorsanız şayet, bir eliniz ince belli bardağa giderken, gözünüz kitabın satırlarında gezinir durur.
Bazen çayın ve okumanın tadını kaçıran küçük kazalar da yaşanabiliyor. Bardaktan damlayan çayın kitabın sayfasına düşmesi mesela! Bunu önlemek için koltuğun kılıfına, sehpa örtüsüne veya üzerinizdeki bir giysiye bardağın altını sürmeyi adet edinirsiniz. Tabi bunu yaparken eşinizin gözleri üzerinizde olmaması gerekir! Hele bir de sakarlık yapıp çayı halıya, örtüye dökerseniz, işte çayın tadı tam da burada kaçar!
Çayı soğuk içenler olduğu gibi, çok sıcak içenler de vardır. Toz şekerle tatlandırıp içenler olduğu gibi şekersiz içenler de. Ama çayın hası, Erzurum’da kıtlama şeker ile içilen çaydır. Küçük bir şekeri çaya değdirip dilinizin altına aldıktan sonra, bir bardak çayı onunla içersiniz. Her yudumlayışta bir miktar eriterek, o küçücük şekerle bir bardak çayı bitirirsiniz. Gerçek bir kıtlama çay tiryakisiyseniz, ağzınıza aldığınız o küçücük şeker parçasını ağzınızda uzun süre bekletseniz de, tümüyle eritmez, kitabınızdan birkaç sayfa okuyabilirsiniz.
Çay ve limon, uzun kış gecelerinde kitap dostlarının vazgeçilmez içecekleri arasındadır. Çaya, limona ve kitaba sevgi olsun!
(www.okumayeri.net )