Menu
AŞK SÖZÜ TERK ETMEKTİR
Deneme/İnceleme/Eleştiri • AŞK SÖZÜ TERK ETMEKTİR

AŞK SÖZÜ TERK ETMEKTİR

Kur’an’la haşir neşir olan bir arkadaşım, ramazanın ilk günlerinde bir televizyon programında “aşk anlatılıyor” diye telefonuma mesaj atmıştı. Ben de cevap olarak “aşk, sözü terk etmektir’ diye yazmıştım. Sonradan bu cevabın üzerine düşünmemiz/konuşmamız gerektiğine dair mülaki olduk.

Arkadaşımın “aşk” anlatılıyor sözüyle dikkatimi çektiği husus iki yetkin ismin Kur’an üzerine ilgi çekici konuşmalarıydı. Kur’an üzerine konuşan insanın hangi yetkinlikte olursa olsun ‘insan’ olması hasebiyle sınırlanmış bir kapasitesinin olduğunu baştan kabul etmiş oluyoruz. Resullerin bile sınırlandırıldığı bir alanda, insanların layüsel kabul edilmesi imkânsızdır. ‘De ki: "Ben size, Allâh'ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmem. Size 'Ben meleğim' de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De ki: "Körle, gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?" En’am; 50.

Kur’an üzerine konuşmak, yorum yapmak insanın bilgi birikimi ile alakalıdır. Kişi ilmi derinliği ölçüsünde Kur’an’ı anlar ve yorumlar. Ancak, Yusuf Suresi’nde belirtildiği gibi ‘Biz dilediğimiz kimseyi (bilgice) yüksek düzeylere çıkarırız, fakat her bilgi sahibinin üstünde her şeyi bilen (Allah) vardır.’ Benim arkadaşımı üzerinde düşündürmek istediğim şey (aşk, sözü terk etmektir) bu ayeti kerimede dile getirilen manadır. Biz insan olarak ‘söz’ söyleriz, ancak bizim sözümüzün üzerinde büyük bir söz vardır ki o da Allah’ın sözüdür. Kur’an meallerinin büyük bir kısmı bu ayet-i kerimeye ‘her bilenin üzerinde bir bilen vardır’ şeklinde mana verirler; evet her insanın ilim derecesi farklıdır, birbirinden göreceli üstünlüklere sahiptir; Muhammed Esed’in verdiği mana, ‘bilen’ insanın üzerinde sınırsız bilgisiyle tüm kâinatı kuşatan Allah’ın bilgisine dikkatimiz çekilmektedir.

Allah’ın bilgisi karşısında, iddia sahibi olmaktan kaçınmak insanın haddini bilmesi ile alakalıdır. Biz Allah’ın sözünün hakikat olduğunu kabul ederiz; ondan anladığımız ise kesin bilgi olarak nitelenemez ve tüm anladıklarımız her birimiz açısından sınırlandırılmış özelliklerimizle kavradıklarımızdır. Allah’ın sözü karşısında sözü terk etmek, Kur’an talebesinin Allah karşısında edebini gösterir (sınırlanma bilinci). Bizler O’nun sözünü sınırlanmış halimizle anlayabiliriz; O’nun gerçek muradını ancak Kendisi’nin bilebileceğini idrak eden bir şuur sahibi olarak iddiadan uzak durmuş olmamız gerekiyor. İşte, sözü terk edip aşk denizine gark olmak burada devreye giriyor. O’nun kelamı söz konusu olduğunda insana ait her türlü yorumlar, değerlendirmeler, çıkarımlar, tavsifler beşeri müdahalelerdir ve ancak bizim beşer olarak sahip olduğumuz iddia mahalleridir tüm bunlar.

Tüm kâinatı kuşatan Allah’ın kudreti karşısında bizim bir beşer olarak iddia sahibi olmaktan kaçınmamız, Kur’an’ın bize kulluğumuzu hatırlattığı önemli bir uyarıdır. Hz. İsa’nın bebekken söylediği ‘Ben Allah’ın kuluyum’ (Meryem; 30) sözü, bizi her şeyiyle kuşatan Allah olduğunu, bizim kendi başımıza bir iddia sahibi olamayacağımızı öğretir. Tüm bunlar yaşamımızın, ölümümüzün O’nun elinde olduğunu gösteren açık kanıtlardır. Biz beşer olarak sözü çoğaltırız ve sözü yorarız. Allah ise sözün en doğrusunu söyler ve bize düşen sözün en doğrusunu dinlemek ve ona uymaktır. Bizim sözlerimizin toplamı, O’nun sözlerinden anladıklarımız ve O’nun sözü üzerine yaptığımız tefekkürdür.

Sözü terk etmek, gerçek sözün açtığı ışığa doğru yönelmektir. Yönelişimiz bu ışığa doğru olduğu sürece aşk denizinde yıkanır, muttakilerin yanında yerimizi alırız. Aksi takdirde çok söz söylemekle kazandığımız iştah bize nice kulakları aşındırdığımızı dahi düşünmeye fırsat vermez. Bu tehlikeden uzak durmak için Yunus’un dörtlüğünü hatırlamak gerekir: ‘Yunus şimdi söz yatından/ Söyle sözü gayetinden/ Pek sakın o şah katından/ Seni ırak ede bir söz.

www.okumayeri.net 27.07.2012

Diğer Yazıları