Menu
BİRGİ NOTLARI VE BİRGİVİ MEHMED EFENDİ
Haberler • BİRGİ NOTLARI VE BİRGİVİ MEHMED EFENDİ

BİRGİ NOTLARI VE BİRGİVİ MEHMED EFENDİ

Yolum önce Ödemiş’e, oradan da haliyle Birgi’ye düştü. Birgi, Bozdağ’ın eteklerine kurulmuş düzenli, tertipli, temiz ve oldukça eski bir yerleşim yeri. Nüfusu üç bin kadar olan bucak, ilçe olmayı arzuluyor çevrede asılmış afişlerden anlaşıldığı kadarıyla. Çakırağa Konağı, Ulu Câmii, tarihi türbeler, konakları ve yemekleri ile Türkiye’nin en şirin kasabaları arasında yer alan Birgi dünya kültür mirası listesinde de yer alıyor.

Tabii ki buraya gelince akla ilk gelen isim buraya nispetle anılan ve Osmanlı ulemâsı içerisine seçkin bir konuma sahip olan Birgili Mehmed Efendi oldu. “Birgivî hazretlerini ziyaret edelim” denince açıkçası biraz tedirgin oldum. Zira eserlerinden ve hakkında yazılanlardan tanıdığım Birgivî, neredeyse bütün ömrünü ilmin tahsil ve talimine hasretmiş bir âlim/müderris, halkın içerisine düştüğü bid‘at ve hurâfelerle bıkıp usanmadan mücadele etmiş bir dava adamıydı. Tarîk intisâbı olsa da et-Tarîkatü’l-Muhammediyye adlı en temel eserinin isminden de anlaşılacağı üzere hayatı boyunca Muhammedî bir yol tutmayı şiâr edinmiş, tarîkler üstü bir konum kazanmayı başarmıştı. Tedirginlik sebebim ise böyle bir insanın kabrinin, temel dünya görüşüyle örtüşmeyen bir kisveye bürünmesi yani süslü, şatafatlı, kocaman bir türbeyle çevrilmesi ihtimaliydi. Çok şükür, sade ve hatta sıradan kabrini görünce rahatladım. Gördüğüm mezar, ancak bütün bir ömrünü duru bir İslâm algısına vakfetmiş birinin mezarı olabilirdi. Ne kocaman mermer bloklarla çevrilmişti mezarı ne de kendisini anlatan anlı-şanlı bir kitabe vardı mezar başında. Sadece ve sadece geç bir tarihte yapıldığı anlaşılan bir mezar taşı. Oğlu ile yan yana uzanmış yatan Birgivî Mehmed Efendi ve Birgi’nin dinginliği içime sirayet etti. Her ikisinin başında da birer servi göğe doğru yol bulmuştu. Rivâyete göre Birgivî serviyi kendi elleri ile dikmiş… Yeniden hatırlamak adına Birgivî hakkında biraz bilgi vermek gerekirse şunlar söylenebilir:

1523’te Balıkesir’de doğan ve ilk tahsilini tasavvuf ehli, âlim ve faziletli biri olan babasının yanında yaparak ondan çeşitli ilimleri okuyan ve bu arada Kur’ân’ı ezberleyen Mehmed Efendi, İstanbul’a gelip dönemin tanınmış âlimlerinin ders halkasına katıldı. O devirlerde tâlib olmak önemliydi. Öğrenci olmak, yani öğrenmeye mecbur edilmiş olmak ise söz konusu değildi. Mehmed Efendi tâlibi olduğu bu ta‘lîmin ardından bir nevi diploma olan icâzetini alarak müderris oldu.

Edirne’deki resmî görevi süresince (1551-1557) ders okutmaya devam eden Birgivî, bu arada camilerde vaazlar vererek halkı Kur’ân ve Sünnet’e uymaya davet etti. Onun bu tavrı, resmi görevin yanı sıra, Allah rızasını kazanmak için ve ta‘lîm edilen bilginin zekâtı olmak üzere sivil aktivitelerin de bir âlimin hayatında yer alması gerektirdiğini göstermek bakımından oldukça önemlidir. Birgivî’nin, halkı kabirler üzerine türbe yapmak ve mum yakmak, ücret karşılığında Kur’ân okumak gibi bid‘atlerden yani dinde yeri olmayan uygulamalardan uzak durmaya çağırması daha sonraki yıllarda Kâdızadelilere kaynaklık teşkil etti ve görüşlerinin, İbn Teymiyye çizgisinin Osmanlı Devleti’ndeki bir yanması olarak algılanması sonucunu doğurdu.

Birgivî’nin, hayatının bir döneminde halkın bid‘atları terk etmesinden ümidini kestiğini ve İstanbul’a gidip Bayramiyye tarikatına bağlanarak dünya nimetlerine uzak durduğunu görmekteyiz. İlim adamlığı yönü ağır basan ve bundan dolayı da nispeten daha sessiz geçen bu yeni hayatına alışamayan Birgivî, şeyhinin tavsiyesi üzerine saray nezdinde oldukça nüfuzlu biri olan Atâullah Efendi’nin Birgi’de yaptırdığı medreseye müderris olarak tayin edildi. İlmî ehliyetiyle kısa zamanda meşhur olunca, pek çok talebe ders almak için ülkenin her yerinden eski bir yerleşim olan Birgi’ye akın etti. Ömrünün geri kalan kısmını burada öğretim, irşad ve telif faaliyetleriyle geçiren ve bu yüzden Birgivî olarak bilinen bu büyük âlim 1573 Eylül’ünde yaptığı bir İstanbul seyahati sırasında elli yaşında vefat etti ve Birgi’ye getirilerek burada defnedildi.

Dürüst ve tavizsiz bir ilim adamı olan Birgivî’nin devlet ricâli ile ilişkisi de ilgi çekicidir. Dönemindeki yaygın anlayışa rağmen hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne ithaf etmemiştir. Hatta o, devlet ileri gelenleri de dahil olmak üzere her seviyedeki yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları cesaretle tenkit etmiştir. Özellikle memurluk görevlerinin rüşvet karşılığı satılması, kadılar, muhtesibler yani genel ahlakı ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini yürüten kimselerin ve diğer görevlilerin rüşvet almaları, hak etmeyenlere ilmî ve idarî rütbeler verilmesi Birgivî’nin şiddetle karşı çıktığı hususlardı.

Fıkıhta Hanefî, inançta (itikad) Mâtürîdî olan Birgivî’nin Bayramiyye tarikatına intisâb etmesi ve sadece Sünnî esaslardan sapmış ve çeşitli bid‘atlar ortaya koymuş olan tasavvuf ehlini eleştirmesi ve onların bid‘at ve aşırılıklarını tenkit eden bir risâle yazması, kendisinin tasavvuf düşmanı olmadığını gösterir. Ayrıca Birgivî’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye adlı eserine bir şerh yazan ünlü mutasavvıf Abdülganî en-Nablusî, onun Ehl-i sünnet esaslarına bağlı tasavvuf büyüklerini değil tasavvuf adına bir yığın bid‘at ve hurafe ortaya çıkaran kimseleri tenkit ettiğini belirtir. Esasen onun et-Tarîka’yı telif ederken Gazzâlî’nin İhyâ‘sından çok geniş ölçüde faydalanmış olması da Sünnî tasavvufa bağlılığını gösterir.

Yoğun bir ilmî ve tasavvufî hayat yaşayan Birgivî çoğu Osmanlı âliminden farklı olarak sosyal gelişmeleri yakından izlemiştir ve onun eserleri, çağının sosyal hayatını ve sorunlarını yansıtması bakımından oldukça önemlidir. Pek çok düşünürün Osmanlı Devleti’nin sonraki asırlarda içine düştüğü gerilemeye sebep olarak gösterdiği ve toplumun çeşitli kesimlerinde hissedilen olumsuz sosyal ve ahlâkî gelişmelerle bunların doğuracağı tehlikeli sonuçları önceden tahmin ederek uyarılarda bulunması, onun ilmî dirayeti yanında dürüst, basiretli ve sosyal problemler karşısında sorumluluk duygusu taşıyan biri olduğunu gösterir.

Arap grameri konusunda kaleme aldığı eserlerle medresede büyük bir hizmet ifa eden Birgivî, el-Avâmil ve onun şerhi durumundaki İzhâr’ı dille ilgili temel kuralların öğrenciler tarafından ezberlenmesi için telif etmiştir. Sağlam bir tertibe ve özlü bilgilere sahip olmanın yanında çeşitli dilbilgisi kurallarının örneklerle açıklanması sırasında pedagojik esaslar ihtiva eden cümlelerin kaydedilmesi bu iki esere büyük itibar kazandırmıştır.

Birgivî’nin İslam düşüncesindeki önemli konumunu gösteren bir diğer eseri ise 980’de (1572) yazdığı ve son eseri olan et-Tarîkatü’l-Muhammediyye’dir. Büyük rağbet gören bu eser, sağlam bir Ehl-i sünnet inancının temel öğelerini, Hanefî fıkhının bazı meselelere bakış açısını ve takva şuurunun oluşması için gerekli ahlak öğretilerini derlemektedir. Birgivî, eserinde her bir insanın önce kendi eksiklerini gidermesi gerektiğini ancak bundan sonra toplumun aksayan yönlerinin ortadan kalkacağını ifade eder ve böylece ıslahın fertten başladığını belirtir. Büyük oranda ahlak ve tasavvufla ilgili söz konusu kitabın büyük itibar görmesinde Birgivî’nin önerdiği dinî hayatı bizzat kendisinin yaşamasının ve güçlü şahsiyetinin de önemli bir payı olmuştur.

Birgivî, kısa sayılabilecek bir ömür sürmesine rağmen altmışa yakın eser kaleme almıştır. Arap dili, fıkıh, tasavvuf, kelam, hadis, tefsir gibi farklı ilim dallarına ait olan bu eserlerin başlıcaları şunlardır: el-Avâmil, İzhârü’l-esrâr, et-Tarîkatü’l-Muhammediyye ve’s-sîretü’l-Ahmediyye, Vasiyetnâme (Risâle-i Birgivî),  Ahvâlü etfâli’l-müslimîn, Tefsîru sûreti’l-Bakara, Risâle fî usûli’l-hadîs.

Biyografinin yazımında istifade edilen kaynaklar:

Emrullah Yüksel, “Birgivî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), VI, 191 vd (bu yazıda büyük oranda DİA’nın çerçevesi muhafaza edilmiştir).

Emrullah Yüksel, Mehmed Birgivî’nin (929-981/1523-1573) Dini ve Siyasi Görüşleri, Ankara 2011.

Ahmet Turan Arslan, İmam Birgivi: Hayatı, Eserleri ve Arapça Tedrisatındaki Yeri, İstanbul 1992.

Huriye Martı, Birgivî Mehmed Efendi, Ankara 2008.

İmam Birgivi (haz. Mehmet Şeker, [sempozyum bildirileri]), Ankara 1994.

Faruk Bilici, “Birgivî Mehmed Efendi’nin Koruyucu Meleği: Ataullah Efendi, Osmanlı Ulemasının Dayanışması”, Osmanlı Dünyasında Bilim ve Eğitim: Milletlerarası Kongresi (12-15 Nisan 1999), 2001, s. 249-265.

(29.10.2012)

Diğer Yazıları