Şu sıralar okuduğum pek çok öyküde tekrar tekrar rastladığım imgeler başımı döndürecek diye korktum. İnsan ilişkilerinin iç içe girdiği, toplumsal kaygıların büyütüldüğü öykülerin içinden çıktığımda, aradığım şüphesiz dingin bir limandı. Bulduğumda sevindiğim, okuduğumda geç kalmışlığı sonuna kadar hissettiğim öyküler, beni farklı bir dünyaya, abartısız ve rahat bir ortama yönlendirdi.
Antik Sevgililer’den bahsediyorum. Kâmil Doruk’un Bürde Yayınları’ndan çıkmış olan ilk öykü kitabından. Oturduğum kafede kitabı bulamadığımdan yakınırken, yan masada anlattıklarımı duyan ve sonradan bir sahaf dükkânı olduğunu öğrendiğim beyefendinin “o kitabı size bulabilirim” demesiyle kitaba ulaşmamın arası bir hafta sürdü. Ve bu durum bana, epeydir bir kitabı bu kadar heyecanla beklemediğimi de hatırlatmış oldu.
Kitabın sararmış sayfaları arasında başlayan yolculuğun ilk adımları, bir gezginin yanı başında olduğumu fısıldadı kulağıma: “Dünyanın en zenginidir gezginciler. Dünya kendine benzeyene güler.” Bunu demekle de kalmıyor, gözümün önüne birer birer resmediyordu; çelik griliğindeki akşam göğünü, denizin şavklı yüzünü, kâğıdın inceliğini, yakarışın hakikatini…
Kâmil Doruk öyküsünün, dikkat çeken pek çok özelliği var aslında. Bunlardan en önemlisi rahat ama dikkatli üslubu. Öyle ki bu üslup, öyküler üzerinden rahatlıkla seçilmektedir. Dikkat unsuru, kelimelerle oynamayı seven yazarın vazgeçilmezlerindendir. Ve bu durum okura, anlatımın sınır tanımazlığını sonuna kadar yaşatır. Bir fikir ya da bir imgeyle başlayan öyküler, okuru keskin bir gerçekliğin eşiğine sürüklemeyi başarır. İzlediği yol, seçtiği yöntem, kelimelerin büyüsüne kapılıp ilerleyen okurun zihninde yavaş yavaş şekil alır.
Yazar, öyküsünde atmosferik manzaralar çizerek yoluna devam etmektedir. Bir duyguyu vurgulayan öyküler, etkileyici ve fakat alabildiğine temkinli bir anlatımla sunulmaktadır. Bir kent çizerken, onu dişil bir imgeyle ele alır: “Kentin gebe karnı!” Ve öykü içerisindeki bütün gün doğumları, kentin sancıları şeklinde verilir. Sabır imgesi de gene sabaha yakıştırılan imgelerdendir. Öykü içerisinde ilerledikçe yazar, alnı terli ve yüzü apak olan sabahlar resmetmektedir.
Yazarın üslubunda şekillenen kadın imgesi, sıklıkla sevgili vurgusuyla karşımıza çıkar. Sevgili anlatımında da, kitabın bütününde de iç monologlu anlatım ön plândadır. Yazarın, öykülerinde diyaloğa yer vermemesi, seçtiği anlatım metodu ile birebir örtüşmektedir. “Ben Kaç Kişiyim” ve “İsyana Çeyrek Kala” başlıklı öykülerde, çıkılan içsel yolculuklar, yazarın monolog anlatımındaki başarısını ortaya çıkarmaktadır.
Öykülerin bütününü ele aldığımızda, Kâmil Doruk’un detaycı bir yazar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyle ki; bu özelliğin cümle cümle kitaba yayılışına şahit oluruz. Kabuğunda mı Dönerdi Sözler/ Hep Onu Bir Başka Söyle” başlıklı öyküde, pencere önü tasvirindeki tüm ayrıntılar canlıdır. Pencere önünde peydahlanan kargaların çığlıklarının detayında yatan, amansızca dalaşan çapulcuların çığırtkanlıklarıdır. Yine, somyanın kıyısında, hilkat garibesi yavrusu gibi duran titrek bacaklı ve çizgi çizgi çatlakları olan ihtiyarın, üslubunu içselleştirdiğimiz yazarın anlatımıyla, gözümüzün önünde eski bir masaya dönüşmesi bizi artık şaşırtmayacaktır.
Öykülerde ağırlık kazanan bir diğer nokta, duygu ve heyecan dengesinin başarıyla verilişidir. Duygunun soyut ve somut kavramlar üzerinden geçişi, anlatımın heyecanını tetikler. Bu özelliği ile yazarın, öykünün iki önemli unsurunu, anlatımında başarıyla kurguladığına şahit oluruz. “Durup Dururken” adlı öyküde, sevgiliye seslenişin duygusal atmosferi, mekân ayrıntıları üzerinden olanca yalınlığıyla verilir. Fakat öykünün sonunda, seslenenin bir kişi olmaktan çıkıp, bütün bir evrene dönüştüğünü görürüz. “ Zavallı Sevgilim, dur… (Dünyanın sesi bu. Durma! Demek istiyor.)” Bu ve benzeri sürprizleri, öykü içerisinde karşımıza çıkması olası anlık refleksler olarak değerlendirmek de mümkündür.
Bir bütün olarak kitap, içe dönük bir yazarla muhatap olduğumuzu göstermektedir. Bununla birlikte, mekân anlatımında ayrıntıları zekice kullanımı ve içselliğin sınırını belirlemedeki yetkinliğini, dış dünyayı resmetmedeki başarısını da açıkça göstermektedir. Öyküdeki denge oyununu başarıyla kurgulayışı, usta bir yazarın ilk kitap başarısını gözler önüne sermektedir.
Kâmil Doruk, Antik Sevgililer’de, sürprizlere açık anlatımıyla göz doldurmaktadır. Ve bu anlatımın şaşırtıcı ritmini, uzun bir yolculuk esnasında çıkınına aldığı kelimeler eşliğinde verir. Kelimeleri seçmedeki mahareti, kitabın üzerinden geçen yılları okura unutturuverir. Kelimeler hâlâ diri, anlatım oldukça genç ve kitap hâla yenidir. Bürde Yayınları artık yok! Ama bu değerli kitap mutlaka yeniden basılmalı ve kıyıda-köşede kalarak unutulmaya yüz tutmaktan bir ân önce kurtulmalıdır, diye düşünüyorum.