Sahaf raflarının tozu ve eski kitap kokusu gibisi yoktur! O raflar arasında bazen hiç ummadığınız bir kitap göz kırpar ve elinize aldığınız andan itibaren sizi kendisine çeken bir sabırsızlığı barındırır içerisinde.
Bu kitaplardan biri, geçtiğimiz günlerde bir sahaf rafında göz kırptı bana. Hitchcock'un, Arena Yayıncılık'tan Mart 1991'de yayımlanmış olan "Kadınlar" adlı kitabıydı bu! Kitabın çevirisi Emre Dilli'ye ait. Çevirideki kelime seçimlerinin, okuma esnasında yer yer okurun duraksamasına neden olduğunu söylemeliyim. Ancak okuru, bundan daha fazla yoran bir şey var ki, o da; kitabın bütününü zedeleyen yazım ve dizgi hataları. Kitabı okurken bu noktada biraz zorlandığımı belirtmeliyim.
Kitap, Ünlü yönetmen Hitchcock'un, kadını konu alan üç öyküsünden oluşuyor; Kadın Düşmanı, Komşunun Karısı ve Yabancı. Amerikan gerilim filmleri yönetmeni olarak bilinen Hitchcock'un bu üç öyküsünün ortak teması olan kadın figürü, üç ayrı karakter üzerinden okuyucuya sunuluyor.
İlk öykü Kadın Düşmanı'nda; İllionis kasabasında, son günlerde peşpeşe gerçekleşen cinayetlere kulak tıkayan Lavinia adlı, orta yaşlarda bir bekar kadın anlatılıyor. Lavinia, çoktan yitirdiği anne ve babasından kalma evinde, yıllardır yalnız yaşamakta ve kendisine sunulan evlilik tekliflerini umarsızca reddetmektedir. Yakın arkadaşları Francine ve Helen ile, cinayet söylentilerinin kulaktan kulağa yayıldığı günlerden birinde, bir gece sinemaya gitmeye karar verirler. Filmi izledikten sonra geldikleri yoldan evlerine dönmeye çalışırlarken, korkuyu yanıbaşlarında hissederler. Lavinia cesur davranır ve sırayla iki arkadaşını evlerine bırakarak, yolun geri kalanını tek başına
yürür. Yolculuk korkuludur. Her adımda, arkadan yetişen bir başka adımın sesi yaklaşmaktadır. Adımlar hızlanır, yol tükenir. Korkunun adı, kadın düşmanıdır! Ve bu düşman, öykünün sonunda Lavinia'nın boğazına düğümlenen iki ele dönüşecektir.
Filmleriyle adı "korku ve gerilim ustası" olarak ünlenmiş olan Hitchcock'un daha en başta, gerilimi üst düzeyde tutarak korkuyu tetiklediği bu öykü, bilinç altında yaşamdan bıkmanın oluşturduğu bir tasasızlık durumunu ön plâna çıkarmaktadır. Kadını korkusuz kılan ve tehlikeyi göze alabilecek kadar cesaretlendiren işte tam da bu tasasızlık hâlidir. Bilinç altı sürecine değini yapan yazarın öykü içerisindeki psikanalitik yaklaşımları da dikkat çekmektedir.
Bir sonraki öykü "Komşunun Karısı" ilk öykü gibi gerilim üzerine kurgulanmış. Yeni komşularını uzaktan izleyen bir çiftin, onlarla ilgili merakını dillendiren öyküde, kadın teması bu kez iki komşu kadın üzerinden verilmektedir. Ev sahibi kadın, yeni komşusunu günlerce merakla izler. Her sabah yıkadığı onlarca gömleği büyük bir hırsla ipe asışı, garip hâl ve hareketleri, kendisiyle konuşmaya çalıştığı birkaç karşılaşmayı kısa cümlelerle geçiştirerek yanından ayrılması kadının gözünden kaçmaz. Bunları kendisiyle paylaştığında ise eşinin verdiği tepki, kadının bir zamanlar geçirdiği depresif hâline bir vurgudur. Bu hâlin tekrarından endişelenen eşi, komşu kadının durumundan ziyade eşinin durumuna odaklanır. Kadın, ilaçlarını düzenli almasına rağmen, kafasına takılan bu soru işaretlerinin peşinden koşar. Önce komşu kadının kocasının esrarlı bir şekilde ortadan kayboluşuna, sonra eve getirilen köpeklerin gün geçtikçe irileşmesine kafa yorar. Tüm bu yaşananlara getirdiği yorum, öykünün finalini de belirler: "Kadına hiç para harcatmadı köpekler. Sadece bir cinayetin örtbas edilmesine yardımcı oldular. Onlara sadece kocasını yedirdi kadın, başka bir şey değil..."
Finalde yazarın, atmosferi büyülü bir noktaya taşımayı başardığını görürüz. Bu başarıyı coşkulu bir anlatımla süslemeyi bilen yazar, kurduğu sahnelerde cinayet gerçeğini akıcı bir dille kaleme alır. Burada kullanılan dil coşkundur ve okurun kitap içerisindeki yolculuğunu, olay örgüsüne takılı zihninde hareketlenmelere yol açarak, baştan sona dinamik bir anlatımla devam ettirir.
Son öykü Yabancı'da, bir Amerikalı petrol mühendisinin, araştırma yapmak için geldiği Meksika'da dağlara petrol araştırmasına giderken esrarlı bir şekilde kayboluşu, yanında götürdüğü işçilerden biri tarafından anlatılmaktadır. Yabancı Thurston, iri yapılı, oldukça yakışıklı ve bir o kadar da soğuk bakışlı bir delikanlıdır. Karşısındaki insanlar, ağzından çıkacak tek bir sözle emrine hazır bir köleye dönüşmektedir. Davranışları kaba, ağzı küfürlüdür. Bir gün ormanda karşılaştığı bir kızın ardından, yaşadığı nehir kıyısına doğru yolculuğa çıkar. Yolculuk için ona önderlik eden kişi, kızın babası bay Simpson'dur. Yabancı, adama bu gezinin bir iş gezisi olacağını ve gideceği yerde petrol araştırması yapacağını söyler. Bu iş için ona yardımcı olması için de sunduğu on Amerikan doları ile gözünü doldurur. Yolculukları sonunda Yabancı'nın niyetinin iş değil bizzat kızı olduğunu anlayan Simpson, bir sonraki gün, kabile resinin oğlu ile kızının nişan törenini yapar. Kız bu törende, sevdiği erkek için yaşarken sadece bir kez oynayabileceği "fluensita" dansını yaparken, Yabancı, kızı dans sonuna kadar hayranlıkla izler. Dansın sonunda kızın ayakları altına Amerikan dolarları saçılır. Kız, neye uğradığını şaşırır, babası ve nişanlısı önünde alçakça bir muamele görmüştür. Kabilenin bu muameleye vereceği tepki, öykünün sonunda acılı bir ölüm olur. Ve bu son ile, cinayetin bireysel yönüne vurgu yapılır.
Bununla beraber Hitchcock, öykü sonunda okurunu şaşırtmayı da başaracaktır: "Nişanlısı için dans ederken kızın ayaklarına doğru gümüş dolarları atmak için Yabancı çok aptal olmalıymış, diyeceksiniz değil mi? Bunu yapacak kadar aptal değildi o. Bu olay olduğunda o, arkasını dönmüş kampın yolunu tutmuştu. Ama Bay Simpson'a gümüş Amerikan dolarlarını o vermişti. Aptallık değil miydi bu? Buralarda kimse gümüş dolar taşımaz ki!"
İçgüdüsel haz ve doyum arayan karakterin, âdeta bile isteye sürüklendiği son; cinayettir. Ve bu son, Hitchcock takipçileri için sürpriz bir final değildir. Aksine beklenen bir durumdur.
1987 yılında Afa Yayınları tarafından basılmış olan, François Truffaut'un kendisiyle yaptığı söyleşilerde sorduğu sorulardan birine Hitchcock'un verdiği cevap, aslında yazı ve sinema serüveninin özeti gibidir: "Ben, gerilimi olacağı umulan bir şeyin verdiği bir endişe olarak görüyorum."
Üç cinayet kurgusunu, üç ayrı kadın merkezli sunan yazar, gerilim sahnelerinde söyleyişi diri tutmayı başarırken, diyalogu oldukça az anlatımında sinematografik yanını ön plâna çıkarıyor. Daha fazlası içinse filmlerine davet ediyor okuru: Vertigo, Psycho, Rear Window, The Birds ve diğerlerine...