Menu
YERLERE GÖKLERE
Deneme/İnceleme/Eleştiri • YERLERE GÖKLERE

YERLERE GÖKLERE

Abdullah Harmancı’nın üçüncü hikâye kitabı Yerlere Göklere, (Ebabil Yayınları, Mart 2007) yayımlandı. Yerlere Göklere iki bölüm ve kırk üç hikâyeden oluşuyor.

Yerlere Göklere, Abdullah Harmancı’nın üçüncü öykü kitabının adı. Yerlere göklere sığmayan bir kitap demekten daha ziyade, kitabın ayaklarının yere bastığını hemen ifade etmek istiyorum. Göklere kadar geniş, açılımlı bir ufuk varlığı hemen hissediliyor.
Harmancı’nın bu öykü kitabını okuyunca, hemen sizi ilk yakalayan, size fısıldadığı bazı hususlar var. Bunlardan bana göre en ilgi çekeni “ölüm” temasını çok fazla kullanmış olması. Okuduğunuz birçok hikâyede ölümü görmeniz, yaşamanız, hissetmeniz hatta ölümü hayat kadar gerçek olduğunu kanıksamanız içten bile değil.
Harmancı, belki de ölüm kadar hayat, hayat kadar ölüm gerçektir, demek istiyor. Belki de ölüm düşüncesi o kadar onu etkiliyor ki, ölümün gerçekliğini farklı varyantlarla öykü teması içine yerleştiriveriyor. Ya da kendisine sorduğu ölümün cevaplarını arıyor. Ya da ölüm korkusunu hissediyor yaşadığı gerçeklik karşısında/içinde.
Öykülerinin bir kısmında -her ne kadar kendisinin mesaj derdinin olmadığını söylese de- mesaj hissettiriyor/anlaşılıyor/okunuyor/yaşanıyor. -Bana göre mesaj derdi taşımadan, mesajın yok olması derdi de taşımadan, daha çok mesaj olmalı ve bu konuda rahat olunmalı ya da mesaj derdi de taşınabilmeli veya edebi üslubu bozmayacak şekilde mesaj göz ardı edilmemeli-
Yazarın mesaj derdi olup olmadığı tartışılabilir elbette. Ama yazının mutlaka hedefi olması gerekir. Hedefsiz yazı, amaçsız kurgu olmayacağı ortadayken, kurgularken bile bir hedef seçilirken, mesaj konusunda biraz daha rahat olmalı değil mi? Yani geldiği gibi mecrasına akmalı, içinden gelenler kalemle kâğıda dökülmeli ve okuyana bir şey söylemeli ya da okuyucu bir şeyler anlamalı/hissetmeli. Gerçi Harmancı hissettirme işinde oldukça başarılı. Hissettirebilmek, düşündürebilmek, okuyucunu algısına bırakmak ustalık ister. Duyarlılık ve hassasiyet ister. Bu konuda Harmancı’nın kitabında eksik var diyebilmek oldukça zor.
Usta bir kalem Harmancı. Neyi, nasıl ve ne şekilde diyeceğini iyi biliyor, öyküden çıkartıldığında eksikliği hissedilmeyecek cümlelerden uzak duruyor, her kelimeyi yerli yerinde kullanıyor.
Bir de Harmancı’nın öykü kurgusu içinde anlaşılmazlık ön planda tutulmak istenir bir tarz geliştirilmiş. Okuyucu okuduğunu kolay anlasın/okuduğu gibi demek istediğini çözümlesin, kendini zorlamdan bir çıkarımda bulunsun istemiyor. Yani biraz kompleks bir yapılandırma, biraz gizem kokusu, biraz okuyucunun zihnini harekete geçirme isteğiyle bunu yaptığı anlaşılıyor. Bu konuda haksız da sayılmaz. Gerçi bu bir tercih meselesidir. Belki de tarzdır.
Akıcı üslubu, cümleler içinde dibe doğru -buna derinliğine demek daha doğru olur- cümleler açılıyor kat kat. Pencere pencere, aynı yoldaki farklı, esrarengiz dehliz girişleri hissi... Kelime Kelime, cümle cümle örülmüş sımsıkı bir doku... Cümlelerin akışkanlığı ile ayrı bir güzelliği sunuyor okuyucularına.
Yerlere Göklere’nin farklı bir özelliği de var. Edebiyat dergilerinde yayımlanmış olmaları ve kısa ve çok kısa öykülerin birlikte olması. Bazılarının (Hayat Cetveli, Yırtılan Bir Beden Gibi) Öykü olduğu konusunda zihnimde bir kanat oluşmadı. Ama buna rağmen Öykü adına biçimsel denemeler ve gösterme yoluyla bir anlatım olarak güzel buluyorum.
Kitabında yaşanan, sıradan, her en görülebilen, mekânlar ve betimlemeler kullanmış olması içtenliğini ve yaşanabilirliği olanı ortaya koyması güzel olan tarafı. Ayrıca yaşadığı şehrin belirli mekânlarını da kullanmış olması gerçekliğe verdiği önemi ortaya koyuyor.
“Yokuş Aşağı” öyküsünde günümüzün içinde bulunduğu tezatları, hayat anlayışlarının başka yönlere kaydığını ve gizli kalan karanlık nokta da inançlarının dışa savrulanların varlığından Nazan ile haberdar ediyor bizi. “Namaz kılıyor... Mayomu da giyerim, denize de girerim...” dini duygularla hareket edenlerin bile yanlışlarda gezindiklerini anlatıyor birazcık da. Ya da muhafazakâr duyguların çağcıl/modern yaşam biçimi içinde bocalamasını, kontrolden çıkıvermesini/çıkarılabilmesini tahkiye ediyor okuyucusuna.
Öykü dilindeki sadelik, akıcılık ve sürükleyicilik hep ön planda ve göz önünde dururken öykü kurgusu içinde çelişkilere de özellikle yer verdiği gözden kaçmıyor.
Keskin kısa cümleler kurarak öyküye hâkimiyetini ve kendine olan güveni hissettirmek istercesine bir tavır geliştiriyor. Tekrarlanan kelime ve cümlelerle de vurgunun anlam güçlülüğünün şeklini belirliyor.
Konu zorluğu çekmediğini, okurken gülümsediğiniz, kızdığınız, kırıldığınız, şaşırdığınız, taaccüp duyguları geliştirdiğiniz, hayali bulduğunuz, gerçekte olabileceğini tahmin etmekle birlikte hayattan uzaklarda düşlediğiniz, gizlediğiniz sözleri, davranışları, tavırları bulmanızdan anlamınız mümkün olmaktadır. İbadet, aşk, nefret, şiddet... hayatımızın sanki bir yansıması gibi, konular satırların arasından süzülüp geliveriyor.

Not: Abdullah Harmancı’nın yayımlanmış eserleri: Muhteris ( Timaş, Ağustos, 2002), Ertesi Dünya (Birun, Ekim, 2003) ve Yerlere Göklere, (Ebabil Yayınları, Mart 2007)

Diğer Yazıları