Hayatım boyunca çok yazı yazdım. Yayımlanmayan yazım, yayımlanandan çoktur. Fakat hiçbir zaman günlük tutmadım. Anı yazmadım. Birkaç kere anı yazmayı düşündüm ama hiç girişmedim. Saklamam gereken şeyler olabileceği düşüncesi beni ürküttü hep. Ondan sonra bir de hatırlamak vardı. Hatırlamaya çalışmak. Oysa bir şeyi unuttuysan unutmuşsundur. Hayatta tesadüfe inanmam, tevafuka inanırım. O yüzden bir şeyi unuttuysam, onu o haliyle kabul etmem gerekir.
“Sanki daha dünmüş gibi hatırlamıyorum. Tam aksine, yıllar geçtikçe sanırım hepsini unuttum.”
Georges Perec’in Yerler kitabını okurken, doğrusu, bu iki cümle beni şaşırttı. Yazar, üstelik bu cümleleri yüz sayfa yazdıktan sonra kurmuştu. Önceki sayfalar ise tamamen hatırladıklarıydı. Hatırlamıyordu, unutmuştu, yine de yazıyordu. Epey de cüsseliydi eser. Gittiği, geçtiği yerleri yazıyordu. Bazen kapı numaralarına kadar tarif ediyordu.
“Bu projenin nereye varacağını pek kestiremiyorum: enstantaneleri bozulmamış halde sabitlemek, onları zamanın testine tâbii tutmak: yeniden bulunan zamanı kaybetmek, artık hepsi uzakta kalmış yerleri, dönemleri, anları keyfi ama gerekli kareler içinde dondurmak.”
Kilit cümle: dondurmak. Yaşam kendini o kadar keskin hissettirir ki, geçip gitmiş anılar yaşandığı anlarda o kadar nettir ki geçip gitmesi insana haksızlık gibi gelir. Geçmemelidir. Şu an da aynı etkide olmasa bile kendini göstermelidir ki hayatımda yer etmiş olduğu gerçeğini unutmayayım. Unutulan her anı, sanki onu yaşayana ihanet etmiş gibidir. Öyle düşünülür. Fakat öte yandan da geri getirilmiş her an, o an yaşanılan veya yaşanılacak an’ı gasp etmekte gibidir. Geçmiş adı üstünde geçmişken, bugüne onu taşımak ne kadar doğrudur?
Perec’in eserini eleştirmek için kurmuyorum bu cümleleri. Sadece iç dünyamda dönen soruları dile getiriyorum. Eserin bende yer yer çağrıştırdığı düşünceleri. Yoksa Perec’in var ettiğine saygı duymamam imkânsız. O kayıt altına aldı.
Perec, Yerler ile temas ettiği, geçtiği, dokunduğu her yeri ölümsüz kıldı. Benim dahi kapı numarasına kadar bildiğim sokaklar artık onlar. Az şey değil. Üstelik heyecan verici de. Edebi yönünü vurgulamıyorum bile. Perec, kelimeleri okşar gibi. Kelimeler onun kaleminde uysal. Emrine amadeler. Eh, usta yazar olmak böyle bir şey. Her zaman kelimelerle volkanlar yaratmazsın, bazen onları uysallaştırır, sakince gezintiye çıkarır ve ona temas eden okurda tadı baki olacak bir lezzet bırakırsın.
Yine de Perec’in okurunu tuzağa düşürdüğü gerçeğini yabana atmayalım. Üstünde durmadan geçmeyelim. Perec öyle ustaca döşüyor ki taşları, her taş okura hatırlatma işlevi görüyor. Kitabı okurken insan kendini istemsizce kendine dair, geçmişine dair anıları hatırlarken, hatırlamaya çalışırken veya onlarla boğuşurken buluyor. Oysa hatırlamak istemeyebilir insan.
Hiçbir yazarın, okuruna hatırlamak istemediği anları hatırlatma hakkı yoktur.
Var mıdır yoksa?
1994, Balıkesir doğumlu. Ulusal bir gazetede iki buçuk sene köşe yazarlığı yaptı. Cins dergi ve dünyabizim’de düşünce yazıları; Postöykü, Çıvgın ve Ruhsatsız dergilerinde öyküleri yayınlandı. Tasavvuf üzerine atölyeler, internet ve TV programları gerçekleştirdi.
Eserleri:Kimse Bana Nesne Demez (Akıl Fikir Yayınları, 2021)Osman Gazi (Mecaz Yayınları, 2021)Yasak Elmanın Cazibesi: Felsefi ve Dini Bağlamda Günah Üzerine Cüretkâr Bir Sorgulama (Lejand Yayınları, 2022)Çatlaklar ve Kusurlar Sayesinde (Fabrik Kitap, 2023)